
Spor medyası, geri dönüş
(comeback) hikayelerini sever. Allanıp pullanan, okuyucuların hassas noktalarına dokunan kahramanlık destanlarını, turnuvaların en can alıcı zamanında piyasaya sürmek adettendir. "Böyle bir şey olabilir mi Haşmet?" ile "Ben bugüne kadar herhangi birinizi dövdüm mü?" arasında sağa sola yalpalayan medyamız bir yana, özellikle İngiliz ve Amerikan medyalarının bu işin ustası olduğu bir gerçek. Çok bilinen, üzerine herkesin az çok kalem oynattığı Michael Jordan geri dönüşlerini boşverin, bırakma kararından 1 hafta sonra vazgeçip basketbola dönen Allen Iverson'dan bile 1 aylık malzeme çıkaran bu adamlara şapka çıkarmamak imkansız.
Bisiklet dünyası için de, birçok hikayenin iç içe geçtiği, trajedinin, yağmurun, çamurun bir gün eksik olmadığı ve şimdiden tarihe geçmiş Giro d'Italia 2010'un en önemli hikayelerinden birinin bu
comeback hadisesi olması esasında herkesin beklentisiydi. Cezası bittiğinden beri vasat üstü işler yapan ama bir türlü beklentilerin yakınına bile yaklaşamayan Ivan Basso, Monte Zoncolan tırmanışında yarışı koparıp tüm rakiplerine gözdağı verirken hikayenin önemli kısmını oluşturmuştu bile. Gerisi, işin kalem (klavye) tarafında kalanlara, sana, bana, bize kalmış. Yürüyedur La Gazzetta!
Basso, hiç şüphesiz, bir zamanların harika çocuğuydu. Lance Armstrong'un en parlak dönemi olarak gördüğüm 2003 ve 2004'teki zorlu tırmanış etaplarında, Patron'un yanısıra Jan Ullrich, Tyler Hamilton, Iban Mayo, Alexander Vinokourov, Richard Virenque gibi müthiş isimlerden müteşekkil bir ekibe genç yaşında kafa tutuyor, hatta çoğu zaman Lance'in agresif tarzına cevap verebilen yegane isim oluyordu. Daha sonra üzerine uzun uzun yazmak istediğim, hayatımı değiştiren, '03 Luz Ardiden tırmanışında Lance Armstrong'la birlikte düşen, sonra atağa kalkarken Patron'un peşine takılan, yine Basso'dan başkası değildi. Bunun semeresini, Tour de France özelinde bir beyaz mayo (2002), bir üçüncülükle (2004) aldığında herkes İtalyan bisikletinin bu yeni yıldızını, 'next big thing'ini alkışlara boğuyordu.

Talih, müzik dünyasından aşina olduğumuz 'next big thing' sıfatını taşıyan gruplara hiç gülmemiştir. Bir dönem, Rolling Stone dergisinin 'yeni Nirvana, belki de daha iyisi' diye gazladığı The Vines'ın içler acısı hali, hepimizin malumu. Örnekler çoğaltılabilir (gece gece NME külliyatına dalmaya üşendim), bisiklet sporu için bu laneti üstlenen ve otoriteleri ters köşeye yatıran ismin Basso olması şaşırtıcıydı. Post-Armstrong dönemini domine etmesi beklenirken, mahkeme koridorlarının aranan ismi haline geldi, Dr. Eufemiano Fuentes'in yazıp yönettiği Operación Puerto'da ismi (kanı değil) dopingle yan yana gelince. 2006'da kazandığı Giro D'Italia ilk ve son büyük zaferi olmuştu, 2007'de gelen iki yıllık ceza yüzünden.
Dönüşü, ilk elden, mükemmel olmadı. Liquigas'la yaptığı iki senelik sözleşmenin ardından bir süre, normal olarak, sağda solda takıldıktan, yarışlarda "bir arkadaşa (Vincenzo Nibali) bakıp çıktıktan" sonra Giro 2010'da gerçekten döndü.
Bu uzun girizgah ve destan, 15. etaba, Monte Zoncolan'a anlam katmak içindi aslında. Son 6 kilometreyi neredeyse tek başına giden ve kariyerinin en formda dönemindeki Cadel Evans'a farkı basan Basso'nun ruh haline, hırsına bir not da biz düşelim diye.

Giro'nun geri kalanında ne olacağını kestirmek kolay değil, keza Tour de France'ı ya da Vuelta'yı. Ama bir gerçek var ki, Aldo Sassi'nin en önemli öğrencilerinden biri olarak gördüğü Basso'nun dönüş dilekçesi Monte Zoncolan'dı.
Buradan Sassi'ye geçelim. Hikayeye çoğunuz vakıfsınız. Senelerdir Evans, Basso, Michael Rogers ve daha birçok yıldıza antrenörlük yapan, Varese yakınlarında kurduğu Mapei tesislerinde bu sporun dopingsiz de olabileceğinin net bir örneğini veren, en zor zamanlarında masumiyetine inandığı Basso'ya arka çıkan ve herkesin ikinci bir şansı hak ettiğini söyleyen 51 yaşındaki Sassi'nin beyninde tümör olduğu ortaya çıktı ve Giro öncesi bu haber herkes üzerinde, bilhassa da öğrencilerinde büyük üzüntü yarattı.
Şimdi Monte Zoncolan tırmanışına bu açıdan bakalım. Tanıdığım en güçlü sporcu dediği Evans'la bir diğer büyük sporcusu Basso'nun, peşlerine Michele Scarponi'yi de alıp diğer favorileri geride bıraktıklarını gördüğünde ne düşünmüştür acaba Sassi diyeceğim, Cycling News sağolsun, hemen öğrendik. Tarifsiz bir gurur ve iki evladını birbirinden ayırmadan seven baba hissiyatı.

Şimdi, 16. etap, herkes için kritik olacak. Plan de Corones'te bitecek ve inanılmaz zorlu geçeceği kesin olan zamana karşı etabı için herkes favori kartlarını açacaktır. İlk etaptan bu yana zaten tek başına yarışan ve takımı BMC'den kendisine tek desteği İtalya'da değil Tour of California'da yarışan George Hincapie'nin cesaret verici sözlerinde bulan Evans benim en büyük favorim. Ama Pembe Mayo için Basso en büyük aday. Ne olursa olsun, ''Güzel bir hayat yaşadım, güzel dostlarım oldu'' açıklaması içimi parçalayan Sassi'nin evlatları yarışı kazanmak için var güçleriyle savaşacaklardır, orası kesin.