29 Ağustos 2010 Pazar

Yine O Adam


Günde 12 maçın yapıldığı bir şampiyonada bir şeyler mutlaka kaçacak, yayıncı kuruluşun programına baktığımızda bunun ayırdına varmalıyız. Fakat Doğuş Yayın Grubu dahilindeki diğer kanalların varlığı da düşünüldüğünde, erken kopması olası Türkiye-Fildişi Sahili maçının bir alternatifi sunulmalıydı. Aynı zaman diliminde Almanya-Arjantin ve İspanya-Fransa gibi sert maçlar varken, basketbol izleyicisi üçüncü sınıf bir takıma mahkum edilmemeliydi, link peşinde koşturulmamalıydı. NTVSpor'da karşımıza Mehmet Topal'ın ilk maçı olması vesilesiyle değil, daha çok sattığı için orada olduğu açık olan Valencia-Malaga çıkmamalıydı.

Fakat yine de NTV'nin genel anlamda iyi iş çıkarabildiğini söyleyebiliriz. Kaan Kural'ın milli maçlarda tribüne gönderilme sebebini biliyoruz, yabancı kısıtlamasına takılıyor. Ama buna çok fazla takılıp kalmak istemiyorum. Murat Murathanoğlu ve İsmail Şenol sesini duymaktan zevk aldığım spikerler. Bugünkü son maçı Arjantin kanalından izledikten sonra, Osman Sakallıoğlu'na bile sıcak bakabilirim. Zira futbol formasyonundan geldiğini açığa vuran o "Hidayet -es- Hidayet -es- Top hala Hidayet'te" tarzının en uç noktasını sundu bugün bana. Serbest atış çizgisine yönelen bir Carlos Delfino'yu, penaltı öncesinde gerilen bir Gheorghe Hagi'ye dönüştürmeyi bildi. Her topu son topmuşçasına anlattı. Ağzından çıkan her kelimeyi sanki son nefesiyle birlikte salıveriyordu... Korkunçtu. Daha sonra Onur Erdem yerinden bildirdi, elemanla tanışma fırsatı bulmuş ve Matias Delgado sempatizanı olduğunu öğrenmiş. Çok zayıf noktamı buldu, tüm sözlerimi geri aldım...

Caner Eler'in rotasyona dahil olması normal olarak bizi de sevindirdi, umuyorum ki rolü acilen büyüyecektir. Doğan Hakyemez sonrası Murat Özyer de esaslı bir upgrade olmuş... Fakat benim için bugünün yıldızı -bundan sonra- Merih Ak idi. Kendisinin daha önce herhangi bir basketbol maçı izlediği şüpheli. (Geçmişte oynamamış olması cüssesine haksızlık olurdu, muhtemelen oynamıştır.) Bunu söylemek için bir cümlesini duymak yeterliydi. Ama gün boyu arkadaşlarla da konuştukça, Ak'ın özel bir izleyici kitlesi oluştu. İzmir'e bağlandıklarını duyduğum gibi açtım NTVSpor'u istisnasız olarak. İspanya-Fransa maçını 'erken final' olarak nitelemesini dalgaya almış, oyuncu telaffuzlarına dikkat kesilmiştik. Fransa'ya inancı çok desteksiz değilmiş galiba, saygı duyuyoruz. Ama kamera karşısındaki jestleriyle spor ekranlarına yabancı gelen bir adam. Muhtemelen çok uzun ömürlü de olmayacaktır, ama eğer ki olursa yeni bir akım yaratabilir bu 'CNBC-e terk' görünümlü Ege bölge temsilcisi. Her seferinde aklıma Cihan Ceylan'ın şu karakterini getiriyor baba.


Adidas Cup'takine benzer not defterleri oluşturabilirim. Takım profilleri bitmediği için sana karşı mahcubum okuyucu, gözlerim yere bakıyor.

P.S.: Sine Büyüka kadar overrated olmak için ne yapmalıyım? Tanrı vergisi bir şey de olabilir gerçi.

Ya da şey olabilir. "Kadın. Top. Basketbol topu. Kadın ve basketbol topu. Basketbol topu ve kadın. Basketbol konuşan kadın. Anlamlandıramıyorum, o zaman bayağı büyük bir güç ile karşı karşıyayım. Basketbol konuşan kadın. Power forvet diyor. Tapmalıyım."

Bloguna arada sırada uğrar, radyo programını indie modundaysam kaçırmamaya çalışırım. Yanlış anlaşılmasın. Güzel müzik zevki var, playlistlere falan buradan ulaşabilirsiniz.

Don't Believe the Hype!


Temmuz ayı başında kamptakilere "Bu kadrodan kimler kesilir" diye sorduğunuzda ilk duyacağınız isim Eric Gordon olurmuş. En azından Chris Sheridan böyle diyor, yazısına dramatik bir sos katabilmek için de yapmış olabilir bunu. Ama herkes nasıl olduğunu anlamasam da "Amerikan basketbolunun gelecekteki yüzü" Stephen Curry'ye odaklanmışken, ben Curry yerine topa hükmetmeden de etkili olabilen bu çocuğu koymuştum 12 kişilik kadroma. Gerçi daha sonra Rajon Rondo'nun özel durumu sonrasında ben de Curry'yi elimin altında bulundurmayı tercih edebilirdim fakat her zaman Gordon'ın bu oyuncu havuzunda başka kimsenin sağlayamayacağı bir şeyi sunduğunu iddia etmiştim.

28 sayılık bir galibiyetteki rakamlar tek başına çok fazla şey söylemeyebilir. Bu yüzden Gordon'ın ABD takımı adına 22 dakikayla en çok süre alan ve 16 sayıyla da en çok sayı bulan oyuncu olduğunu söyleyip kesmeyeceğim. 6/8 ile şut attığını ve kaydettiği dört üçlüğün ikisinin maçı koparan 24-4'lük serinin tetikleyicisi olduğunu ekleyeceğim. Hırvat oyuncularının sahadaki 'riske edemeyecekleri adam' olarak belledikleri Gordon'ın varlığında, onun adamından yardıma giderken nasıl çekindiğini ve bu durumun takımın penetreci kısalarını ne kadar olumlu etkilediğini şemalarla anlatacak değilim. Bunu yapan bloglar var. Benim de onlara saygım var. Yalnızca onlardan biri değilim. En azından bugün... Bir sonraki maça bir de bu açıdan bakar, bu durumu bizatihi tecrübe edersiniz zaten. Öylesi daha güzel. (Blogosfer gerilmiş diyorlar, kimseye bir şey demeye çalışmıyorum. Aman!)

"Nokta şutör yokluğu da ABD kadrolarının geleneksel problemlerinden biri olarak göze çarpmıştır her zaman. Bu kadroda zaman zaman 2 numaraya çekilebilecek Billups'la ve çok formda gözüken Eric Gordon'la bu problemin aşılacağını düşünüyorum. Andre Iguodala, Danny Granger ve Rudy Gay gibi dış oyunculardan çok bu tip oyuncular iş görüyor bu tip turnuvalarda."

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Brave New World - Tier I

1. İspanya (Grup D)

Ricky Rubio, Raul Lopez, Juan Carlos Navarro, Sergio Llull, Rudy Fernandez, Alex Mumbru, Fernando San Emeterio, Victor Claver, Felipe Reyes, Jorge Garbajosa, Marc Gasol, Fran Vazquez.


2. Sırbistan (Grup A)

Milos Teodosic, Milenko Tepic, Aleksandar Rasic, Ivan Paunic, Nemanja Bjelica, Stefan Markovic, Dusko Savanovic, Marko Keselj, Nenad Krstic, Kosta Perovic, Novica Velickovic, Milan Macvan.

3. ABD (Grup B)

Chauncey Billups, Kevin Durant, Derrick Rose, Russell Westbrook, Rudy Gay, Andre Iguodala, Danny Granger, Stephen Curry, Eric Gordon, Kevin Love, Lamar Odom, Tyson Chandler.

4. Yunanistan (Grup C)

Ian Vougioukas, Ioannis Bourousis, Nikos Zisis, Vassilis Spanoulis, Nick Calathes, Antonis Fotsis, Georgios Printezis, Stratos Perperoglou, Kostas Tsartsaris, Dimitris Diamantidis, Kostas Kaimakoglou, Sofoklis Schortsanitis.

Bitmedi bunlar ya, belki bu gece tamamlarım...

Brave New World - Tier II

5. Brezilya (Grup B)

Marcelo Huertas, Nezinho dos Santos, Raul Neto, Leandro Barbosa, Marcelinho Machado, Alex Garcia, Marcus Vinicius, Anderson Varejao, Guilherme Giovannoni, Murilo Becker, Tiago Splitter, Joao Paulo Batista.

6. Rusya (Grup C)

Viktor Khryapa, Andrey Vorontsevich, Sergey Monya, Alexey Zhukanenko, Alexander Kaun, Timothy Mozgov, Anton Ponkrashov, Evgeny Kolesnikov, Sergey Bykov, Evgeny Voronov, Vitaly Fridzon, Dmitri Khvostov.


7. Arjantin (Grup A)

Türkiye'ye Manu Ginobili'den yoksun gelen Arjantin'e biraz fazla iltimas tanındığını düşünüyorum. Bunda Arjantin'in, FIBA basketbolundan uzak Amerikalı yazarların ilk beşindeki tüm isimleri zorlanmadan sayabildikleri az takımdan biri olması da bir rol oynamış olabilir. Geçen hafta içerisinde yedinci sırada konumlandırdığım Arjantin'i, Ankara'da izledikten sonra üçüncü katman takımları arasına koymanın daha doğru olduğunu düşünmüştüm. Andres Nocioni'nin şampiyonada yer almayacağının kesinleşmesi de bu yeni algımın perçinlenmesine hizmet etti diyebilirim.

Sergio Hernandez beğendiğim çalıştırıcılardan. İşini gerektiği kadar iyi yapıyor ve Arjantin basketbolunun temel oyun yapısını bu takıma da başarıyla uygulatıyor. Bu alanda Pablo Prigioni gibi bir oyun kurucunun varlığı da onun elini güçlendiriyor, kabul etmek gerekir ki... 2002'de altın madalyası gasp edilen o Arjantin takımının oyun kurucu bölgesinde Pepe Sanchez ve Alejandro Montecchia bulunuyordu. Ettore Messina
altında geçtiğimiz seneyi çok olumlu geçirmese de Prigioni'nin, Sanchez'in emekliliği ardından onun rolüne gayet iyi oturduğunu söyleyebiliriz. (Paolo Quinteros, yeni Montecchia olabilir mi?) Özellikle Prigioni-Scola üzerinden oynanan pick-and-roll basketbolu, hücumları oturduğu zaman dünya üzerindeki en iyi basketbolu oynayan takımlar oluşturmakla ünlü Arjantin'in birincil sayıya gidiş planlarından. Luis Scola'yı kullanma yönünde takım arkadaşları ekstra bir çaba gösterirse, Scola'nın her maçta 20 sayı atmaması için pek bir sebep göremiyorum.


Takımın en büyük problemi ise derinlik yoksunluğu. Pota altında ilk beş oyuncusu Fabricio Oberto bile birkaç senedir doğru dürüst oynama şansı bulamazken ve dolayısıyla eskisi kadar güven arz etmezken, kenarda veteranlar liginden çağrılmış gibi gözüken bir pehlivan, içeriye girmektense 9.5 metreden şutlar göndermeyi tercih eden bir Arjantin yerlisi takımın uzun rotasyonunu oluşturuyor neredeyse. Bu yaz büyük fedakarlıklarla kendisini aday kadroya dahil eden, ancak kariyerini tehlikeye atmayı göze almasına rağmen olduramayan Nocioni'nin yokluğunda ilk beşin de eskisi kadar parlak gözükmediğini söyleyebiliriz. Sanırım Estudiantes'ten tanıdığımız Hernan Jasen ondan boşalan yeri dolduracaktır. Yine bu eksiklikle Carlos Delfino'nun umarsızca şut yollamak için yeterli ortamı bulacağını tahmin edebiliriz ki bu her zaman olumlu sonuçlar vermez. Prigioni onu kontrol altında tutmaya çalışacak fakat hem bu göründüğü kadar kolay bir iş değil, hem de Arjantin bir bakıma Delfino'nun o 'kamikaze' oyun stiliyle fark yaratmasına ihtiyaç duyuyor.

Meramımı anlatabildim sanıyorum. Bu listede yedinci sırada olmasına da aldanmayın zira Ağustos ortasındaki sıralamaya sadık kaldım söylediğim gibi. Nocioni'nin sakatlığı sonrası elde kalan 12 ise şöyle: Pablo Prigioni, Luis Cequeira, Carlos Delfino, Paolo Quinteros, Hernan Jasen, Federico Kammerichs, Marcos Mata, Luis Scola, Leonardo Gutierrez, Fabricio Oberto, Juan Gutierrez, Roman Gonzalez.


8. Hırvatistan (Grup B)

Okuduğum kaynaklarda Hırvatistan'a benim kadar değer veren bir ikinci yazara rastlamadım. Birkaç kötü prova vermiş olabilirler, genelde kötü bir grafik çizen Rusya'ya iki maçta da yenilmeleri etkili olmuş olabilir mesela. Fakat hazırlık maçlarını hiçbir zaman ciddi bir veri olarak tanımlamamışımdır. Önümde duran kadro beni heyecanlandırıyor, takımın bu oyuncularla doğru kimyayı yakalayabildiğini de defalarca gördük ve Polonya'daki başarısızlığın sorumlusu olarak gözüken teknik adam-oyuncu anlaşmazlıkları Jasmin Repesa'nın gönderilmesiyle ortadan kalkmış gibi gözüküyor. Yerinde oyunculuğunu da hayranlıkla izlediğim Josip Vrankovic olacak bu turnuvada.

Geçen seneyi 'başarısızlık' olarak nitelendiriyoruz fakat takım göz alıcı olmaktan uzak olan ve beklentileri karşılayamayan oyununa rağmen turnuvayı altıncı sırada bitirmeyi becerebilmişti günün sonunda. O kadroya baktığımda Mario Kasun'u vazgeçilmez isimlerden biri olarak görüyordum ama onun yokluğunda geçen seneyi harika geçiren ve sene sonunda Darjus Lavrinovic'i benche hapseden Ante Tomic fazlasıyla güven veriyor. Zaten benim vazgeçilmez gördüğüm Kasun'a, ne yazık ki Repesa aynı değeri vermemiş ve kritik maçlarda 10-12 dakikalık oynama sürelerini aşamamıştı. Coach değişikliğine karşın milli takımdan emekli olma kararındaki ısrarını anlayabiliyorum aslan parçasının. Pota altında 2.10 metre üzerinde dört oyuncu olsa da nicelikteki bu zenginlik, kaliteye aynı oranda yansımamış durumda. Moda tabirle ifade etmek gerekirse: "Kresimir Loncar hiçbir özelliği olmayan bir oyuncu. Bugün Bank Asya Ligi'nde bunun gibi çok oyuncu bulursun Ersin." Hakikaten de pek güvenmediğim bir isimdir. Luka Zoric de faul problemleri nedeniyle süre bulacak olursa, bunun hakkını ne kadar verebilir emin değilim. Sanki Tomic gibi tecrübesiz sayılabilecek bir oyuncu arkasına Stanko Barac ve Sandro Nicevic gibi oyuncular daha iyi gidermiş.


Tomic'in varlığı ortayı kapatma konusunda çok kritik olacak. Amerikan takımının Tomic'i kiminle tutabileceğini bilmiyorum, büyük zorluk yaşayacaklardır. Zira 4 numarada da Iguodala-Gay gibi çakma power forvetlerle savunmayı ancak hayal edebilecekleri, Avrupa'nın skor anlamında en efektif oyuncularından Marko Banic olacak. Birkaç sene öncesine kadar tamamen perde üzerinden dış oyuncularına şut imkanı yaratma üzerine temellendirdikleri bir hücum anlayışları varken, artık pota altında da silahları olacak. Özellikle 2 numaradaki combo guardların etkisiyle yumuşayan takım savunması için, Polonya'da yer almayan genç yetenek Bojan Bogdanovic ve izlemekten en çok keyif aldığım oyunculardan Marko Tomas'ın varlıkları çok anlamlı. Roko Ukic geçen sezon Fenerbahçe Ülker formasıyla savunmada da standart üstü bir performans ortaya koymuştu, fakat yarı final için kapışacakları takımlar arasında fizikli oyun kurucular dikkat çekiyor. Burada turnuvanın sonunu getirebilecek kadar sağlıklı bir Zoran Planinic de Hırvatistan için önemli bir ihtiyaç olacak...

Turnuva öncesi takımları sıralayıp, Hırvatistan'ı 14. sıraya koyanlar var. İnanamadım Haşmet: Roko Ukic, Davor Kus, Marko Popovic, Bojan Bogdanovic, Rok Stipcevic, Marko Tomas, Zoran Planinic, Ante Tomic, Kresimir Loncar, Marko Banic, Luka Zoric, Luksa Andric.

27 Ağustos 2010 Cuma

Brave New World - Tier III

Dünya Basketbol Şampiyonası başlıyor. Yıllardır "Büyük 2010 Hedefi" öne sürülerek halı altına süpürülen başarısızlıkların karşılığında 26.9 yaş ortalamalı bir takımla başlayacağız turnuvaya. Önceki senelerde 'geleceğin takımını kuruyoruz' söylemiyle kadroya alınmayan Ömer Onan ve Kerem Tunçeri gibi isimler takımın muhtemel ilk beş oyuncuları. Yaşananlar ışığında yedi yıldır sabotaj altındaki Türk basketbolu, bugün halkına -FIBA'nın her yıla bir şampiyona anlayışı içerisinde- sıradanlaşmış bir organizasyonda madalyayla tüm bunları unutturabileceğini sanıyor. Muhtemelen de çok haksız değil.

Şurada paylaştığım şeylerden sonra şampiyonaya ilgimi önemli ölçüde kaybettim açıkçası. Yine de ilk parçasını yayınladığım seriyi tamamlamaya çalışacağım... Bu sıralamayı 10 gün önce yaptım ve o zamandan beri Andres Nocioni, Nene Hilario, Jose Calderon gibi önemli oyuncuların sakatlıkları ve Yunanistan-Sırbistan maçının cezaları kafamda bazı değişikliklere yol açtı. Ancak ilk listeye sadık kalacağım.


9. Litvanya (Grup D)

Çapraz grubumuzda yer alan Litvanya, ikinci turdaki en olası rakiplerimizden biri konumunda bana göre. FIBA, wild-cardlardan birini Litvanya'ya verirken İstanbul'da böyle bir kadroyla karşılaşacağını sanmıyordu muhtemelen. Son turnuvalarda Litvanya'yı eksik kadrolarla görmeye alışmıştık, fakat -sanırım bir istisnayla- Ramunas Siskauskas hep buradaydı. Milli takımdan emekliliğini açıklayan Siskauskas'ın yokluğunda Litvanya'nın hücumlardaki akıcılığı aynı başarıyla sağlayabilmesini beklemiyorum doğrusu.

Geçen sezonu formsuz geçen Sarunas Jasikevicius ve Rimantas Kaukenas, bu turnuva özelinde baktığımız zaman en büyük eksikler olarak düşünülmüyor. Turnuvaya gelmeyen yıldızlar sayılırken de bu oyuncuların ismini çoğunluk telaffuz etmiyor. Gerçekten de böyle birer sezondan sonra Saras ve Rimantas'ın yokluklarının çok büyük sorun teşkil etmemesi beklenir. Fakat Litvanya'nın oyun kurucu bölgesinde yıllardır yaşadığı sıkıntılar sır değil. Bu şartlar altında yapılması gereken, geçen sene Zalgiris formasıyla nihayet kulüp seviyesinde de sorumluluk aldığı bir sezonu geride bırakmış Mantas Kalnietis'e direksiyonu vermek ve hata yaptığında da sırtını sıvazlamak olmalı. Kalnietis'in oyunu kulüp takımlarında geçirdiği kayıp sezonların da etkisiyle hala defektler barındırıyor. Örneğin bu turnuvada alacağı dakika ölçüsünde top kaybı krallığına aday olabilir, savunmada zaman zaman rakibine el sallayarak tribünlerdeki yeşil kalabalığı çileden çıkarabilir. Ama Eurobasket 2011'e ev sahipliği yapacak Litvanya'nın bir senede bu bölge için daha iyi bir oyuncu yetiştirme ihtimali yok. Yine Saras'tan yardım isteyeceklerdir, ancak onun da artık teraziye yarardan çok zarar koyduğu dönemler geldi. Kontrol altına alınamayan büyük egosuyla, gelecek sene birinci oyun kurucu ilan edilirse büyük başarılar yaşattığı halkına bir sürprizle veda edebilir...


Kadrodaki tek ışıltılı isim Linas Kleiza ve bu takım kesinlikle onun takımı. Kalnietis dışında Klimavicius-Jankunas-Pocius üçlüsü de Zalgiris'teki birlikteliklerini buraya taşıyarak önemli birer yan parça olmaya çalışacak. Türkiye ve ABD'ye karşı izlediğim Litvanya bende daha güçlü bir rakip izlenimi yarattı ve şu anda bir liste yapsam kendilerini bir üst tarafa atmaları mümkündü. Darjus Lavrinovic ve Ksistof Lavrinovic'in yokluğunda, geçirdiği sakatlıklardan sonra ve her zaman başına iş açan kolay faulleriyle güvenilir olmaktan uzak Robertas Javtokas dışında bir pota altı gücü göze çarpmıyordu. Ancak Martynas Andriuskevicius, Almanya'daki hazırlık turnuvasında oynadığı iki maçta da (Türkiye ve Hırvatistan) önemli katkı vererek bizi tekzip etti. Muhtemelen Kalnietis-Gecevicius-Maciulis-Kleiza-Javtokas ilk beşini göreceğiz Litvanya'da. Savunmada kısaların yaratacağı handikapları, Maciulis-Kleiza gibi sert forvetlerle kompanse etmeye çalışacaklar. Javtokas'ın etkinliği bu takım için kilit faktörlerden bana kalırsa. Hazırlık maçlarında zaman zaman denedikleri Kleiza-Jankunas ikilisinin size olarak sıkıntı yaşamaları sürpriz olmaz. Hazırlık turnuvalarının aksine ana şampiyonada böyle net zayıflıkları kullanma konusunda coachlar daha arzulu oluyorlar...

Kestutis Kemzura son olarak Mindaugas Lukauskis'i kadrodan kesti ve Türkiye'ye şu oyuncu grubuyla geldi: Martynas Gecevicius, Martynas Pocius, Simas Jasaitis, Mantas Kalnietis, Tomas Delininkaitis, Renaldas Seibutis, Jonas Maciulis, Linas Kleiza, Paulius Jankunas, Tadas Klimavicius, Robertas Javtokas, Martynas Andriuskevicius.



10. Türkiye (Grup C)

Hazırlık maçlarında çok iyi sinyaller vermedik. Özellikle de bu takımdaki alpha guy olduğunu artık kabul etmemiz gereken Ersan İlyasova'yı manasız denemeler sebebiyle kaybeder gibi olduk. Neyse ki Efes Pilsen World Cup ile birlikte, Bogdan Tanjevic'in yıllardır en büyük saplantısı olan o "Super Size Me" takımını çok sık görmemeye başladık. Ersan'ın gönlünü hoş tutmak bu takım için hayati gerekliliklerden biri ve bu Kerem Gönlüm'ün tek rolünün havlu sallamak olmasına yol açıyorsa yapacak bir şey yok.

Fransa'daki Eurobasket '99 öncesinde Orhun Ene'nin -sanırım vize problemi nedeniyle- saf dışı kalmasıyla oyun kurucu koltuğuna oturan Kerem Tunçeri oradaki saltanatını hala koruyor. Kerem'i beğenen biriyim ve Efes Pilsen'e son gelişinde de, pası ön planda tutan gerçek bir oyun kurucuya kavuşulduğu için sevindiğimi hatırlarsınız. Fakat Avrupa'nın elit 10 basketbol ülkesinden birinde bu koltuğu kimselere bırakmayacak bir oyuncu olmadığının farkında olmalıyız. Geçen sene Kerem ile birlikte oynatıldığında kariyerinin en iyi maçlarını çıkarmış Ender Arslan, bu sene yine yedek oyun kuruculuğa geri dönüş yapacak ve sinirlerimizi test edecek. Geçtiğimiz haftaya kadar ülkede basketbol konuşan insanların birçoğu, neredeyse Evren Büker'in kadroda tutulması için Taksim'de yürüyeceklerdi. Ben Evren'in nasıl olup da tüm dertlere deva olacak oyuncu olarak gösterildiğini pek anlayamamıştım, kadrodan kesilmesine de herhangi bir tepki vermedim açıkçası. Beklediğim bir şeydi... Benim göremediğim bir şey varsa kusura bakmayın ama Ömer Onan, Sinan Güler ve Cenk Akyol'dan oluşan 2 numara rotasyonunu görünce insanları bunu iten şeyi anlayabiliyorum. (Gerçi bu insanların birçoğu Evren'in oyun kurucu bölgesinde değerli bir alternatif olabileceğini iddia ediyordu ve burada anlaşamıyorduk.) Sonuç olarak kısa rotasyonumuzun turnuvanın en kötülerinden. Buradan maç başına 1-2 tane Ender dellenmesi kaynaklı floater bulursak, 3-4 pozisyonda da Sinan'dan gelecek hustle katkısıyla savunma dozajını artırabilirsek yeterli olur.


Hidayet Türkoğlu sahada kaldığı 8-10 dakikadan sonra faul çizgisindeki Patrick Ewing gibi terliyor. Soyunma odasındaki pizza partilerinin kariyeri ilerledikçe sıkıntı yaratacağını tahmin ediyorduk. Geçen sene de fizik olarak hazır olmaktan çok uzaktı ve bu şampiyonada da limitlerinin çok altında göreceğimizi sanıyorum onu. İşin kötüsü pick-and-roll basketbolunun çok fazla para etmediği NBA'de bile önemli bir pick-and-roll silahı olarak acayip kontratlar elde etmiş bir adamı tek kullanış biçimimiz isolation oyunlarından ibaret. Pota altındaysa Ersan'ın yanındaki dörtlü farklı alanlarda katkılar verebilecek zengin bir oyuncu grubu anlamına geliyor. Fakat onların da meşhur 2010 planı ilk devreye sokulduğunda gelmeleri beklenen yerden fersah fersah uzak olduğunu üzüntüyle fark ediyoruz. Ömer Aşık geçen sene kulübüyle yaşadıklarından dolayı bildiğiniz gibi profesyonel basketboldan uzunca bir süre mahrum kaldı. 2010 hedefinin yaratıcılarından biri bu kulübün coachu, bir diğeri ise başkanının kankası iken buna izin vermeleri o hedefin aslında ne kadar da göstermelik bir hedef olduğunu söylüyordu bize bir kez daha... Buna rağmen Ömer hazırlık karşılaşmalarının en iyilerindendi. Sevdiğim bir çocuktur. Umarım hem burada, hem de Chicago'da ortalığın tozunu atar.

Üst tarafa koyduğum Güney Amerikalılar'dan gelen iki kritik sakatlık haberi bizi belki bu listede yukarı çekebilir ama bu iki takım da kısa vadede bizim rakibimiz değil. Rusya ve Fransa kötü provalar verirken, Litvanya ve Yunanistan iyi gözüküyorlar. Yalnızca iki haftaya yayılan ve büyük oranla günlük performanslarla şekillenen bir şampiyonada her şey olabilir ve bu kadro madalyaya da gidebilir. Bunu herhangi bir somut madde üzerinden rasyonalize edemiyorum ama zaten bizim milli takımlarımız için bunu yapmak nadiren mümkün olur. Fakat ben çok ümitli olamıyorum. 13 kişilik kadro şöyle, kimin kesileceği açık gibi: Kerem Tunçeri, Ender Arslan, Barış Ermiş, Ömer Onan, Sinan Güler, Cenk Akyol, Hidayet Türkoğlu, Ersan İlyasova, Oğuz Savaş, Kerem Gönlüm, Ömer Aşık, Semih Erden, Fatih Solak.


11. Slovenya (Grup B)

Slovenya'nın bu turnuvaya eli her zamankinden daha zayıf olarak geldiği söyleniyor, fakat onların sorunu hiçbir zaman bu olmadı ki... Bunu söylemenin daha şık bir yolu vardı, fakat hatırlayamadım. Dolandırmadan şöyle ifade edeyim, kullanmadığın müddetçe elinde bulundurmanın manası yok.

Slovenya her turnuvaya NBA ve Euroleague yıldızlarıyla şişirilmiş bir kadronun havasıyla geldi. Bugün ellerinde ülkenin en yetenekli aktif uzunu olan Erazem Lorbek yok, geçen sene kadroya katılma süreci hüsranla noktalanmış Sasha Vujacic yok, Rasho Nesterovic ve Matjaz Smodis belki de defterden silinme zamanı gelmiş isimler. Bunlara bir de coach Memi Becirovic'in, kaptanı Jaka Lakovic'i ilk beş başlatacağını açıklayarak kadrodan kaçırdığı Beno Udrih eklendi kampın başında. Fakat bu takımın elinde hala yetenekli bir oyuncu grubu olmasına rağmen fazla olumlu konuşamıyorum. Zira Slovenya kadroları için asıl konu, potansiyellerini gerçeklemek oldu daha ziyade. Bu takdir edilesi basketbol ülkesi, kısa bir zaman dilimine yayılan ve her açıdan yoğun geçen bu tip şampiyonalarda -belki '09 istisnasıyla- hiçbir zaman gerekli karakteri gösteremedi. Bu karakteri Lakovic'le göstermeyi deneyeceksen, kendin bilirsin. Fakat burada çok kritik bir sorumluluk üstlenebilecek ve Sacramento Kings ile ortalama üstü bir sezonu geride bırakarak gelen Udrih'i kadro dışına itmek çok mantıklı değildi.


Bu takımda her zaman bazı savaşçılar oldu. Goran Dragic her iki guard pozisyonunda oynarken de böyleydi, aynı şekilde Smodis de sert ve karakterli bir oyuncuydu. Fakat benden Sloven milli takımının son 10 yılını özetlemem istendiğinde, göstereceğim isim Lakovic olurdu. Geçen seneki şampiyonada nihayet biraz olsun aşılmaya başlanmış yumuşaklık, işler kızıştığında o anı yaşıyormuş gibi gözükmemek, hücumdaki pasa dayalı akıcı basketbolun savunma yapmama gibi bir lükse imkan tanıdığı yönündeki zihniyet Slovenler'in sonuna kadar gitmesini engelleyen basketbol karakteristiğinin birkaç temel maddesi idi. Bunların hepsini bir ölçüde Lakovic'in oyun stiliyle özdeşleştirebiliyorum. Fakat Lakovic'in zamanı dolmak üzere ve artık uluslar arası otoriteler bu takımı Dragic'in takımı olarak görüyor. Bu Slovenya için gelecek adına olumlu bir işaret. Fakat kendi evlerinde bütün uzunları oyun dışı kalmış bir Yeni Zelanda takımına uzatmada verdikleri maçı izlemem Slovenya adına bu şampiyonada da umutlarıma sekte vurdu. O gün eksik olan tek oyuncunun Dragic olması, az önce ortaya koyduğumuz argümanı destekleyecek ve takımın yeni karakterinin Dragic üzerinden şekillendiğini düşündürerek o ışığı tekrar görmemizi sağlayabilecektir.

Slovenya'dan bahsederken büyük resme bakmayı tercih ederim ve burada isimlerin çok da belirleyici olduğunu düşünmem. Smodis-Nesterovic ikilisinin yokluğunda Slokar-Brezec ile başlayacaklar ve kenardan da -işte gerçek savaşçı- Miha Zupan, Hasan Rizvic ve Gasper Vidmar gibi kısıtlı oyuncular gelebilecek. Bu sorun olabilir. İşte nihai kadro: Goran Dragic, Uros Slokar, Jaka Lakovic, Samo Udrih, Bostjan Nachbar, Goran Jagodnik, Jaka Klobucar, Primoz Brezec, Sani Becirovic, Hasan Rizvic, Miha Zupan, Gasper Vidmar.


12. Almanya (Grup A)

Almanlar buraya yine geçen seneki proje takımlarıyla geliyorlar. Geçen sene hazırladığım takım profilinde -Tık!- şöyle demişim: "Almanlar'ın uzun yıllar sonra bir turnuvaya farklı beklentiler içinde geldiğini görüyoruz, burada aslolan gelecek dönemlerde takımın iskeletini oluşturacak oyunculara gerekli uluslar arası tecrübeyi sağlamak. Yakın gelecekte '1 Süper Yıldız + Herhangi 11 Adam' formülünü tekrar uygulamaya koymak pek mümkün görünmediğinden, bu turnuvanın söz konusu genç oyuncular yoluyla yarının kazanılması adına büyük önem taşıdığı aşikar." Bu anlamda oldukça değerli bir turnuvayı geride bıraktılar ve yalnızca 1 galibiyet almış olmalarına rağmen artık Dirk Nowitzki dışındaki Alman oyuncuları 'herhangi 11 adam' olarak nitelemeden önce herkes iki kez düşünecektir.

Tıpkı Eurobasket '09'da yaptıkları gibi hazırlık turnuvalarında da Türkiye, Porto Riko, Rusya önünde alınan güzel galibiyetlerin dışında -Yunanistan maçı istisnasıyla- her maçı kafa kafaya oynadılar ve son dakikalara taşıdılar. Maç sonlarında elbette bu genç takımla büyük dezavantajları var, fakat oraya getirmekten vazgeçmiyorlar kesinlikle. Bunun Alman ulusunun karakteri olduğunu söyleyebiliriz ama öylece kestirip atmamak gerekir. Dirk Bauermann gibi oyun tarzını bu kararlılık üzerine kuran bir coachun yönetiminde olmaları mutlaka bugünkü görüntüye yardımcı olmuştur. Kadroya baktığımızda yine Demond Greene gibi asırlardır bu şampiyonalarda top oynayan ve Nowitzki'nin önemli yardımcılarından olmuş bir tecrübe var. Steffen Hamann, Heiko Schaffartzik, Jan Jagla gibi isimleri bile takımın yaşlıları arasına dahil ediyoruz. Hep bahsettiğim 88-89 jenerasyonundan güç alan kadroda Harris-Benzing-Ohlbrecht-Pleiss-Staiger beşlisinin tecrübelerine birer sene ve şampiyona daha eklemeleri kesinlikle takımı limitlerine yaklaştıran bir faktör.


Hamann-Schaffartzik guard ikilisi bana fena halde Ender-Kerem kombinasyonunu anımsatıyor ve bu hoş bir şey değil. Bunları dengeleyebilecek Pascal Roller gibi bir adam falan iyi gidebilirdi ama o da artık bu tempoları kaldırabilecek durumda değil, kabul etmeliyiz. Sahadaki oyun aklını da gençlik yıllarını düşündüğümüzde ironik gelse de Greene yukarı çekecek. Robin Benzing henüz şut mekaniğini bile kararlaştıramamış bir çocuk, Elias Harris müthiş bir yetenek olmasına rağmen kolejde birincil silahı haline getirdiği post-up oyununu FIBA basketboluna taşıması mümkün değil. Arkasında sırtını vurabileceği fazla isim bulamayacak. Ohlbrecht-Pleiss ikilisi bu yıl takımlarında süre bulmakta zorlanmadılar ve güvenleri yerinde. Jagla'yı da aralarına kattığımızda fena menzili olmayan, savunmayı dağıtma konusunda başarılı bir uzun grubuna sahipler. Fakat Hamann haricindeki dış oyuncularının delici bir özellikte olmaması, bunu büyük bir artı olarak hanelerine yazamamamıza yol açıyor.

Bauermann, Bayern München projesi -Tık!- beklediğim gibi ilerlerse, 3-4 sene içerisinde Avrupa'nın büyük güçlerinin peşinden gitmesini beklediğim bir çalıştırıcı. Benzing Avrupa basketbolunda, Harris de NBA'de ortalamanın üstü oyuncular olmak için yeterli kumaşa sahipler. Bu düşüncelere sahip birinin, Almanya'ya hak ettiğinden fazla değer vermesini bekleyebilirsiniz ve şu anda da kendilerini Avustralya'nın önüne koymamı anlamlandıramıyor olabilirsiniz. Fakat zaman beni haklı çıkarabilir, dikkat! 12 kişilik kadro şöyle oluşmuş: Steffen Hamann, Heiko Schaffartzik, Per Günther, Demond Greene, Lucca Staiger, Robin Benzing, Philipp Schwethelm, Elias Harris, Jan Jagla, Tim Ohlbrecht, Tibor Pleiss, Christopher McNaughton.

Der Untergeher #1

"İnsanlara baktığımızda yalnızca sakatları görürüz, demişti Glenn bize bir keresinde, dışsal ya da içsel ya da içsel ve dışsal olarak sakatlanmışları, başkaları yoktur, diye düşündüm. Bir insana ne kadar uzunca bir süre bakarsak o kadar sakatlanmış olduğunu kavrayamayacağımız kadar sakatlanmıştır, işin aslı budur. Dünya sakatlarla doludur. Sokağa çıkarız ve yalnız sakatları görürüz. Birini davet ederiz, evimize bir sakat gelir, derdi Glenn, diye düşündüm."

"Bitik Adam", Thomas Bernhard
YKY, Çeviren: Sezer Duru, s. 26

Yeni Yazıhane Diyorsak...

Bir yılı geride bıraktığımız gibi soluğu yeni tasarımda aldık. Kubilay Kahveci'nin yeni oyuncakları için buradan yakın. Yazıhan...