
The Go Find (11 Kasım 2010)

Midlake (22-23 Kasım 2010)

These New Puritans (7 Aralık 2010)

Isobel Campbell & Mark Lanegan (5 Şubat 2011)
Şu ana kadar bu konser sezonunun -son derece öznel kriterlere göre- en iyi iki performansına sahne olmuş (Midlake ve Joan as Police Woman) Salon'un ziyaretçi defterinden birkaç yaprak...
Babylon'da kafayı bozmadan konser dinlemek -özellikle sold-out gecelerde- git gide zorlaşırken, çok iyi bir alternatif olduğu kesin Salon'un. Grup seçimleri de kıyaslayacak olursam çok önde geliyor, ancak özellikle izleyici adabı konusunda tam olarak nedenselleştiremediğim farklılık çok aşina olmadığım gruplar için bile orada bulunmamı sağlıyor. (The Go Find böyle bir örnekti mesela, öncesinde izlediğimiz Ekin Sanaç projesiyle birlikte gayet iyiydi.) Gerçi Isobel Campbell & Mark Lanegan konserinde bütün "Do You Wanna Come Walk With Me"ye eşlik eden gürbüz amcayı da unutmadık. Bir de -başka bir yerde de yazmıştım- böyle fasılda mikrofon uzatılmış iş adamı hevesiyle eşlik etmesi... Dielectric Sessions burada bakışı geliştirmek adına bir öncü olabilir, ancak toplu taşıma aracında 'süpersonik' telefonundan ATV Ana Haber izleyen ya da sinema salonunda canlı anlatıma geçen insanların konser alanına girmeden sosyal yükümlülüklerini hatırlayıp çevresindekilere saygı göstermesini beklemek ilk planda biraz naif gelebilir. Bunun sözcülüğünü yapmaya kalkışırsan da yeri gelecek, rock 'n roll ruhunu öldürmekle de suçlanacaksın. Bilemiyorum Altan...
Bir de Manu Chao muhabbeti var tabi de, onu en güzel özetleyen Orkun Çolakoğlu oldu. Alıntılayıp, yeni sitesi için de 'hayırlı uğurlu olsun' diyelim...
"Bu Manu Chao-Babylon işi, Lakers'ın gelip Caferağa'da maç yapması gibi oldu."
Şu ana kadar bu konser sezonunun -son derece öznel kriterlere göre- en iyi iki performansına sahne olmuş (Midlake ve Joan as Police Woman) Salon'un ziyaretçi defterinden birkaç yaprak...
Babylon'da kafayı bozmadan konser dinlemek -özellikle sold-out gecelerde- git gide zorlaşırken, çok iyi bir alternatif olduğu kesin Salon'un. Grup seçimleri de kıyaslayacak olursam çok önde geliyor, ancak özellikle izleyici adabı konusunda tam olarak nedenselleştiremediğim farklılık çok aşina olmadığım gruplar için bile orada bulunmamı sağlıyor. (The Go Find böyle bir örnekti mesela, öncesinde izlediğimiz Ekin Sanaç projesiyle birlikte gayet iyiydi.) Gerçi Isobel Campbell & Mark Lanegan konserinde bütün "Do You Wanna Come Walk With Me"ye eşlik eden gürbüz amcayı da unutmadık. Bir de -başka bir yerde de yazmıştım- böyle fasılda mikrofon uzatılmış iş adamı hevesiyle eşlik etmesi... Dielectric Sessions burada bakışı geliştirmek adına bir öncü olabilir, ancak toplu taşıma aracında 'süpersonik' telefonundan ATV Ana Haber izleyen ya da sinema salonunda canlı anlatıma geçen insanların konser alanına girmeden sosyal yükümlülüklerini hatırlayıp çevresindekilere saygı göstermesini beklemek ilk planda biraz naif gelebilir. Bunun sözcülüğünü yapmaya kalkışırsan da yeri gelecek, rock 'n roll ruhunu öldürmekle de suçlanacaksın. Bilemiyorum Altan...
Bir de Manu Chao muhabbeti var tabi de, onu en güzel özetleyen Orkun Çolakoğlu oldu. Alıntılayıp, yeni sitesi için de 'hayırlı uğurlu olsun' diyelim...
"Bu Manu Chao-Babylon işi, Lakers'ın gelip Caferağa'da maç yapması gibi oldu."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder