27 Ocak 2010 Çarşamba

Bertomeu Akıllı Ol - Top 16 Grupları #1


Son sözümüzü başlıkta kullandık, aslında Jordi Bertomeu'nun yapacağı pek bir şey de yok... Şikayetimizin sebebi Euroleague Top 16 gruplarında ortaya çıkan ağır dengesizlik. İlk tur gruplarında karşı karşıya gelen takımların yollarının bu kadar kısa süre içerisinde bir kez daha kesişmesi istenmiyor. Mantığını çözebilmiş değilim... İlk tur sırasında grupta işini sağlama almış takımların son maçlarda farklı hesaplar içine girmesi engellenmek isteniyor olabilir. Fakat ileriyi düşünmek, mutlaka hemen bir sonraki kademeyi düşünmek anlamına gelmeyebilir. Zaten eğer bu takım böyle bir maça çıkmadan önce karar verici psikolojisine girecekse, yarışmadan güçlü olan tarafı elemek her zaman o takımın işine gelecektir. Böyle aslında pek de fayda getirmeyen ve kura olayının esprisinin ortadan kalkmasına yol açan düzenlemeler yumurtlayacağına, Top 16 dışında kalan takımların yıldızlarının üzerine akbaba gibi üşüşen büyük takımlar için bir çözüm bulmalı sevgili Bertomeu.

Kura öncesinde tek soru işareti, Maccabi Tel Aviv-Efes Pilsen ikilisinin mümkün olan iki gruptan hangisine gideceğiydi. Yani klasik anlamda bir kuradan söz edemiyoruz işin doğrusu. Sevinen tarafın Partizan-Maroussi ikilisini gruplarına buyur eden Barcelona-Panathinaikos ikilisi olduğunu tahmin edebiliriz. Fakirle zengin arasında diğer gruplarda olmayan geniş bir uçurum oluştu E Grubu'nda ve Maroussi'nin o uçurumun kenarındaki takım olup kaçınılmaz sonunu beklediğini söyleyebiliriz daha maçlar başlamadan. Maroussi'nin buraya gelişi başlı başına bir Cinderella hikayesiydi ve kimsenin onların yüksek bütçeli Lottomatica Roma'yı safdışı bırakmasını öngördüğünü sanmıyorum. Fakat bu özel duruma rağmen, bugünkü durumlarının Partizan'dan çok da farklı olduğunu söyleyemeyiz. Barcelona açık biçimde grup maçlarının ortaya çıkardığı favori iken, grubun ikinci torbadan gelen takımı da son şampiyon ve dolayısıyla doğal favori olan Panathinaikos. Montepaschi Siena'yı kendi evinde dahi küçük durumlara düşürebilen ve gruptaki en yakın rakibiyle oynadığı iki maçta ortalama 17 sayı fark yapan bu takımı son şampiyonun alt etmesi bile kolay değilken, Partizan ve Maroussi'nin bu beklenti içine girmeleri fazlasıyla iyimserlik olur.


Maroussi'nin bu gruptaki tek misyonu Zeljko Obradovic'e kolay bir deplasman sunmak olacakmış gibi gözüküyor. Partizan ise gruptan çıkması için Panathinaikos'u en az bir maçta yenmesi gerektiğinin farkında. 2008'de PAO'yu son maçta Pionir Arena'da mağlup ederek, Final-Eight kapısını rakipleri için kapamalarının üzerinden çok fazla zaman geçmedi. Fakat Partizan için zamanın biraz daha hızlı işlediğini söylemek yanlış olmaz. Aynı zamanda o günlerde Nikola Pekovic'in takımdaki ağırlığının bir benzerine bugünkü takımda sahip olan Aleks Maric, yarın Panathinaikos karşısında takımını sakatlığı nedeniyle yalnız bırakacak. Bu aşamada fikstürün de Dusko Vujosevic'e yardımcı olmadığı açık... Panathinaikos o günden bu yana sürekli güçlendi ve Mike Batiste'in yokluğunda gelen Marcus Haislip katkısı çok yerinde gözüküyor. Grup aşamasında eksikliği hissedilen Dimitris Diamantidis de sahaya indi. Üstüne üstlük bu sefer Pekovic yeşil formayı giyiyor. Partizan'a ve Vujosevic'e saygılarımızı sunuyoruz, fakat bu sene çok iyi top oynamasa da Panathinaikos'un bu kadro derinliğiyle bu grupta Barcelona dışında bir tehdit görmesi mümkün değil. Hatta Euroleague'in tamamında bir ikinci takımdan bahsedebilmek kolay değil.

İşte burada baş gösteren çarpıklık, F Grubu'nun yapısını görünce daha büyük boyutlara ulaşıyor. Bu gruptaki Real Madrid ve Montepaschi Siena, muhtemelen yukarıdaki gruptaki ikiliyle birlikte Euroleague'in en büyük beş güç merkezinden dördü anlamına geliyor. Fakat oluşan bu gruplar, bu dört süper güçten sadece ikisinin Final-Four biletini alacağına işaret ediyor. Grubu dörtleyen takımlardan yukarıda bahsetmiştik. Maccabi Tel Aviv, Maciej Lampe'den istediği katkıyı alamadıktan sonra kendisiyle yollarını ayırmıştı. Yerine bir ekleme yapmak için çabalıyorlardı, fakat bugüne kadar bu yönde bir imzanın haberini okumadım. The Magic Lamp sahada o kadar isteksiz ve yeteneklerine ihanet eder bir görüntüdeydi ki veteran David Bluthenthal'in sezon başında çok da hesapta olmayan katkısını tercih eder duruma gelmiş Pini Gershon. Kısıtlı dakikalar bulan Yaniv Green'i dışarıda tutarsak Stephane Lasme ve D'or Fischer ile iyi bir pota altı potansiyeli var takımın halen. Fakat Lasme ile 'istikrar' kelimesini yan yana getirmek her zaman zor olmuştur. Efes Pilsen bu ligin en 'underachiever' takımlarından biri. Aynı zamanda gruplardan çıkmayı en az hak edeni de... Bu konuda batug.com için bir yazı yazacağım Real Madrid maçında ilk izlenimleri aldıktan sonra. Aslında Top 16 öncesinde yayınlama niyetindeydim, fakat gelmeyen 4 numara transferini beklerken maç günü gelip çatmış. Çok acayip şeyler olmazsa gruptan çıkabileceğini sanmıyorum Efes Pilsen'in. Alınacak 2 galibiyet kulübün çizgisine leke sürmeyecek bir tablo oluşması adına anlamlı olacaktır. Daha fazlasını hedeflemek de şu an için kimsenin işine yaramayacak. Yine de maçları takip edecek, en kötü döneminde de olsa ülkeye bu heyecanı getirebilen takıma vefa örneği göstereceğiz. Diğer tarafta sürekli ortaya konan 2010 hedefiyle günlük başarısızlıklarına göz yumduğumuz bir takımın çöküşünü seyrettik biliyorsunuz. Sanıyorum ki hedeflenen bu değildi...


Real Madrid henüz Ettore Messina'nın oyun alanı görünümünden öteye gidemedi. Marko Jaric yeni bir oyuncak, çok da parıltılı bir oyuncak. Fakat sahaya yansıması bu ölçüde pozitif olacak mı, bu sorunun cevabını alana kadar birkaç maça daha ihtiyacımız olacak. Açıkçası şu anda grubun en sağlam takımı olarak, ilk aşamada Barcelona'nın altında kalmış olması çok da fazla anlam ifade edemeyen Montepaschi Siena gibi görünüyor. 2003-04 sezonunda Siena'dan gelen Ergin Ataman sonrası güç kaybetmesi beklenen bir takım, ilk tur gruplarını 7-7 gibi bir dereceyle dördüncü sırada tamamladıktan sonra Benetton Treviso, Barcelona ve Panathinaikos ile bir Top 16 grubu oluşturuyordu. Buraya kadar durumun çok da altı çizilir bir yanı yok. Fakat son maçta OAKA'da alınan galibiyet sonucu gelen Final-Four başarısının da pek bir açıklaması yok. O gün Carlo Recalcati'nin asistanı olan Simone Pianigiani çoğu otoritenin inancına göre aslında o takımın gerçek coachuydu. Bugün Bootsy Thornton Euroleague resmi sitesi için yazdığı blog yazısında bu başarıyı bir motivasyon unsuru olarak kullanabiliyor. Fakat Bootsy'nin unuttuğu bir şey var ki bizim öyle bir asistan coachumuz yok... Gerçi Emir Alkaş'ın basketbol bilgisine güvenirim geçmişten beri, fakat Pianigiani etkinliğinde olmasına izin vermeyecek bir egonun altında çalıştığı da açık.

G ve H gruplarına daha sonra bakalım. NBA TV'de Orkun Çolakoğlu-Kaan Kural ikilisi Milwaukee maçı anlatıyorlar ve "Yalnız Skiles Ersan'ı kenarda unuttu" adlı hiç bitmeyen şarkıyı dinlemeyeceğimden çok eminim. Hakeza İsmail Şenol'un yorumcu koltuklarından birinde Engin Atsür varken, sahada da Tar Heels-Wolfpack rekabeti var. If you can't go to college, go to State!

Blogu da aksatıyoruz ama hayatı aksatmaktan iyidir...

4 yorum:

federer sikerek ağlatır dedi ki...

basile diye bir adam vardı noldu ona ya?

Sheed dedi ki...

basile hala barcelona kadrosunda, murray finali 4 sette alır..

Güçlü dedi ki...

Partizan ve Vujosevic de size saygılarını sunar...son iki maçları basketbol tarihin en büyük süprizi!

Sheed dedi ki...

ben de önlerinde saygıyla eğiliyorum, hiç tahmin edemezdim.. hem de maric'in yokluğunda, büyük iş..

Yeni Yazıhane Diyorsak...

Bir yılı geride bıraktığımız gibi soluğu yeni tasarımda aldık. Kubilay Kahveci'nin yeni oyuncakları için buradan yakın. Yazıhan...