
Barclays Asia Trophy bir süredir yapılan bir turnuva. (Tarihçesini araştıracak kadar ileri gitmeyeceğim, merak etmeyin.) Bu sene de üç Premier League temsilcisi ve ev sahibi Hong Kong'un ulusal şampiyonu Kitchee'nin katılımıyla gerçekleşti. Yarışmacı olmayan turnuvaları izlemek bir noktadan sonra her sağlıklı insana zül gelecektir, ancak bu maçlara bakarak yapılacak birkaç prematüre yorumun da kimseye zararı olmaz sanırım.
Turnuvanın yarı finalinde Chelsea maçını göz ucuyla izlemekle yetinmiştim. İki İngiliz takımını karşı karşıya getiren maçı da, sağolsun Güner Çalış'ın güncellemeleri vasıtasıyla izlemiş kadar oldum. Bu gidişle yakın zamanda spor gazetelerinin ilk sayfalarında Aston Villa ve Fulham'ı görmeye başlayacağız. O maçta Aston Villa adına manşette genç Barry Bannan'ın, geçtiğimiz sezon Marc Albrighton'ın yaptığına benzer bir patlama yapacağı yönünde verdiği güçlü sinyaller vardı. Alex McLeish'in sisteme zaman kaybetmeden getirdiği yeniliklerse, önümüzdeki sezonun 4-2-3-1 ve 4-3-3 geçişleri üzerinden şekilleneceğini gösteriyor. Sürpriz sayılmaz ve Charles N'Zogbia'nın katılımıyla bugün göründüğünden daha efektif sonuçlar verecektir. Ada futbolunda aktif isimler arasında en çok saygı duyduğum üç menajerden ikisiyle anlaşamadıktan sonra, McLeish'in oynatabileceği sözde efektif futbolun Villa taraftarının ağzında yavan bir tat bırakması olası yine de... Mark Hughes ile görüşmelerini olabildiğince kötü yönettiler -burada Hughes ve temsilcilerinden de yardım aldıklarını unutmamak gerek- ve Roberto Martinez'in gösterdiği çok sık rastlanmayan sadakat sonrası McLeish'e sarılmak durumunda kaldılar. (Martinez konusunda ne düşündüğümü merak ediyorsunuz, biliyorum. Owen Coyle'un Burnley-Bolton geçişi gibi kariyeri için doğru yönde atılmış adım olabilirdi, o Ersun Yanal olmamayı seçti. Her seçiş bir vazgeçiştir falan. Her neyse, "Biz olamıyorsak Wigan olsun" diyeceğiz bu sene de.) Daha kötüsünü de yapabilirlerdi... Geçen sezon moda tabirle iki kulvarda yarışmaya yetmeyecek bir kadroyla bu zor görevin peşinden gitti McLeish. Forvet rotasyonunda üst üste gelen sakatlıklar sonrasında karar verici maçların bazılarına Derbyshire-Phillips gibi ikililerle çıkmak zorunda kaldılar. Tipik bir ikinci sezon sendromu profili çizmiyordu Brum'ın küme düşüşü yani. Günahın normalde olanından azını menajerin hanesine yazdığım özel bir durumdu kendi adıma. Yine de Villa Park sakinleri için yeni bir Martin O'Neill olmayacağını hepimiz biliyoruz.

McLeish'in önemli özelliklerinden biri iyi oyuncu ilişkileri gütmesi. Kariyerinde de onunla birlikte çıkışa geçen birçok oyuncuyu görüyoruz. Hani bir sihirli değnekten bahsedemeyiz, fakat oyuncuların potansiyellerinden makul ölçüde yararlanabildiğini söylemek gerek. Bugün sahaya ilk onbirde sürdüğü Stephen Ireland ise onun sınırlarını aşan bir vaka gibi gözüküyor. 4-2-3-1 düzeninde Gabriel Agbonlahor'u destekleyen üçlü hattın merkezinde görev yaptı ve çevresindeki Delfouneso-Agbonlahor-Albrighton üçlüsünü düşünecek olursak, paslarıyla Chelsea savunmasını tehdit edebilecek tek oyuncuydu. En azından City günlerinde izlediğimiz oyuncu bunu yapabilirdi... Ancak Ireland'ın McLeish'in göreve gelişini yeni bir kişisel milat olarak görmediğini anlamama yetti bugün sahada kaldığı süre. İkinci yarıdaysa bu dörtlüden Gabby dışındakiler değişti ve Darren Bent en uca geçti. Heskey-Agbonlahor-Bannan ile önde oluşan yeni dörtlü daha efektif gözüktü ve hazırlık maçlarında henüz gol yememiş Chelsea kalesini en çok tehdit ettikleri anlar, bu dörtlünün birlikte olduğu o kısa bölüme sığdı.

McLeish'in önemli özelliklerinden biri iyi oyuncu ilişkileri gütmesi. Kariyerinde de onunla birlikte çıkışa geçen birçok oyuncuyu görüyoruz. Hani bir sihirli değnekten bahsedemeyiz, fakat oyuncuların potansiyellerinden makul ölçüde yararlanabildiğini söylemek gerek. Bugün sahaya ilk onbirde sürdüğü Stephen Ireland ise onun sınırlarını aşan bir vaka gibi gözüküyor. 4-2-3-1 düzeninde Gabriel Agbonlahor'u destekleyen üçlü hattın merkezinde görev yaptı ve çevresindeki Delfouneso-Agbonlahor-Albrighton üçlüsünü düşünecek olursak, paslarıyla Chelsea savunmasını tehdit edebilecek tek oyuncuydu. En azından City günlerinde izlediğimiz oyuncu bunu yapabilirdi... Ancak Ireland'ın McLeish'in göreve gelişini yeni bir kişisel milat olarak görmediğini anlamama yetti bugün sahada kaldığı süre. İkinci yarıdaysa bu dörtlüden Gabby dışındakiler değişti ve Darren Bent en uca geçti. Heskey-Agbonlahor-Bannan ile önde oluşan yeni dörtlü daha efektif gözüktü ve hazırlık maçlarında henüz gol yememiş Chelsea kalesini en çok tehdit ettikleri anlar, bu dörtlünün birlikte olduğu o kısa bölüme sığdı.
Emile Heskey'nin kenardan gelip vereceği katkılarla bu seviyedeki son iyi sezonunu geçirmesi mümkün. Fakat bugün Ireland'ın oynadığı bölgede Agbonlahor deneyimi yaratımdan çok israf anlamına gelebilir, bu da 4-3-3'ü daha iyi bir formül haline getirebilir Villa için. Böylece Chelsea'ye karşı olduğu gibi arkalarına yaslanıp, bir maç boyu kendi yarı sahalarında atak savuşturmaktan fazlasını yapabilirler kodaman rakiplerine karşı. McLeish de geçtiğimiz günlerde basına, ligin üç katmanlı bir hal aldığını ve bundan hoşlanmadığını yazmış. Eğilimin farkında olması güzel bir durum, büyük altılıya karşı bu 4-2-3-1 ile çok sallanacağını da görmüştür umarım. Savunmada ise Richard Dunne kötü bir sezonun ardından, bugün zor eşleşmelere rağmen iyi ayakta durdu. Shay Given ise yedek kulübesinde geçirdiği her günün, kalecilik mesleği için büyük bir kayıp olduğunu bir kez daha gösterdi. Sağ bekte Kyle Walker'ın yerini doldurmaları da mümkün olmayacak. Ancak bunun için onları suçlayamazsınız, zira bu çocuğun ligin en iyi sağ beklerinden birine evrilmesini izlemekle geçirebiliriz önümüzdeki 2-3 yılı. Evet, Rafael'in yerine keşke ona sahip olsaydık... Fabian Delph'in gelişimi beklediğimden biraz daha yavaş ilerliyor, yine de en azından Villa'da o bölgeyi kısa zamanda devralacağı konusunda ümitliyim. Fakat er ya da geç gerçekleşir dediğim, tepedekilerden birine transferi yalan olabilir dramatik bir sıçrama yapmazsa...
Yazmadım ama yazmaya gerek de yok sanki. Stewart Downing'den Zog'a geçerek pek de attan inip eşeğe binmiş sayılmazlar, hatta yeni rolleri düşünürsek daha da faydalı bir parça olabilir Fransız. Bunu yaparken 10 milyon pounda yakın bir kar yapmaları hakikaten büyük iş oldu. "Long Live King Kenny!"
Yazmadım ama yazmaya gerek de yok sanki. Stewart Downing'den Zog'a geçerek pek de attan inip eşeğe binmiş sayılmazlar, hatta yeni rolleri düşünürsek daha da faydalı bir parça olabilir Fransız. Bunu yaparken 10 milyon pounda yakın bir kar yapmaları hakikaten büyük iş oldu. "Long Live King Kenny!"

Geçen sezon alışılmadık biçimde ligde kalma işini son haftaya bırakan Blackburn Rovers da çok iyi bir görüntü vermedi Hong Kong takımı karşısında. Beklediğimden daha yetenekli yerli oyuncuları vardı Kitchee'nin, kabul etmeliyim. Ancak yakalamaya çalıştıkları İspanya esintisi biraz naçar kalmış. İspanyollar'dan en kariyerlisi Roberto Losada dahi İspanya'da üçüncü küme seviyesinde oynarken transfer edilmiş. Chelsea'nin ilk yarım saatten sonra yalnızca fizik gücüyle fatality çekebildiği takıma, ilk yarıda orta saha hakimiyetini teslim etmeleri Blackburn adına düşündürücü. Günler artık David Dunn'ın lehine işlemiyor ve yavaşlığı takımın sırtında günden güne daha fazla yük anlamına geliyor. Fakat Steven Nzonzi ve -özellikle de- Keith Andrews gibilerinin yanında onun yeteneklerini dışarıda tutmak kolay bir iş değil. Sam Allardyce'ın zaman zaman bu handikaplı orta saha rotasyonuna soktuğu Phil Jones'u ve devre arasında Schalke 04'dan kiraladıkları Jermaine Jones'u kaybettiler ve henüz hiçbir bölgeye gerçek anlamda bir takviye yapabilmiş değiller.
Yeni patronların Jones için ödenen 16.5 milyon poundu yeni eklemelere yönlendirme konusunda çok istekli davranmaması ve kiralıkların defterden silinmesiyle Steve Kean'in elinde şu an için yetersiz bir kadro olduğunu söyleyebiliriz. Fakat bunun ötesinde Kean'in Big Sam'den devraldığı görevi hak edecek bir kalifikasyon gösterdiğini savunmak da pek kolay değil. Yeni patronların kontratını 2013 sonuna kadar uzatmalarının arkasındaki motivasyonu da kestiremiyorum.

Bugün Ryan Nelsen, Christopher Samba, Paul Robinson ve David Hoilett gibi savunma ve hücum rotasyonundaki kritik oyuncuların eksikliğine rağmen, orta sahadaki dirençsizlikten bahsedebiliyorsak oraya bir ekleme yapılması şart gibi gözüküyor. Hoilett'in yanı sıra -kalırsa- Samba ve Martin Olsson gibi heyecan verici oyuncuları var, fakat ben onları halen McLeish'in bahsettiği katmanlardan üçüncüsüne daha yakın görüyorum. Yeni gelenlerin çok ümitvar gözükmemesi en büyük avantajları, fakat yeni patronlar transfer döneminin geri kalanında -veya devre arasında- kesenin ağzını açmaya yanaşmazsa geçen sezonki puana ulaşmaları sürpriz olur. Kean'in de yalnızca patronların kuklası olmayı kabul etmiş bir 'içerideki adam'dan fazlası olduğunu göstermesi gerekecek.
Chelsea'ye geçersek... Son iki sezon öncesi dönemde şampiyonluk adayım onlardı, geçen sene işler diledikleri kadar iyi gitmedi. Çekirdekteki kritik birkaç ismin daha fazla devamsızlık yapmaya başlaması ve sahaya çıktıklarında da alıştığımız etki seviyesinden uzak gözükmesi hazırladı bu tabloyu. Yoksa Carlo Ancelotti'nin her zaman yaptıklarından farklı şeyler denediğini falan görmedik. Aston Villa karşısında Mikel-Lampard ikilisi, bu bölgede lig vasatının altında olmayan bir ikiliye önemli derecede üstünlük sağladı. Asya turunun şimdiye kadarki yıldızı Josh McEachran'dan da önemli derecede bir destek aldılar. Fakat Michael Essien'in uzun sürecek sakatlığı sırasında o bölgeye en azından bir rotasyon oyuncusu katmak durumundalar. Arkasından sıklıkla ah çektiğimiz Luka Modric'in işini bitirebilirlerse onlar adına rüya gibi olur. Fakat o transferi -malum sebeplerden- biraz uzaktan takip etmeyi yeğliyorum ve gördüğüm kadarıyla anlaşmaya çok yakın değiller.
Fernando Torres performansı en çok merak edilen adam belki de. Bugün topa ilk dokunuşu, aynı zamanda gol vuruşu oldu. Geçen sezon Chelsea'de hakikaten kötü bir dönem geçirmişti ama ihtiyaç duyduğunda golcü şansını da yanında bulamadığını kabul etmeliyiz. Bugün kaderinin döndüğünü hissetmiş midir, emin değilim. Fakat Nicolas Anelka'nın ilk tam sezonundaki performansının bir benzerini verebileceğini zannetmiyorum yaygın görüşün aksine. 12-14 gol civarında bir şeyler bekliyorum doğrusu. Yine de o bölgede karşılaşacağı rekabetle alakalı olarak değişebilir bu. Bugün Torres-Drogba-Anelka üçlüsünü de aynı anda sahada gördük bir süreliğine, fakat kiradan dönen harika çocuk Daniel Sturridge'in de varlığında orası biraz fazla kalabalık gibi. Zaten birçok harika çocuk gibi Sturridge de sorunlu bir profil çiziyor, bugün de kenara gelirken yeni hocasının kararını çok iyi niyetli mimiklerle karşılamadı.

Andre Villas-Boas'ın Jose Mourinho hikayesini yaşadığı doğru, fakat onun bir karbon kopyası olduğunu söylemek bence biraz ileri gitmek oluyor. Mou'nun dehasına gerçekten sahip olsaydı, Chelsea son iki senedeki gibi bu sene de şampiyonluk tahminimde öne çıkabilirdi. Ancak şu anda kariyer eğrilerinde maksimumlarını geride bırakıp aşağı doğru seyre geçen oyuncularının yerini aynı etkinlikte isimlerle doldurabilmiş gözükmüyorlar. Sturridge'den Javier Hernandez katkısı almaları ya da Modric ölçeğinde takıma seviye atlatabilecek bir oyuncuyu bağlamaları gibi dramatik değişimlerin yaşanmayacağını varsayarsak, Villas-Boas'ın zamanının gelmesi için bir süre daha beklemesi gerekeceğini tahmin ediyorum. Öte yandan -City'nin sıradaki hamlelerine göre tartışmaya açık olarak- tek gerçek rakipleri United da kendi sorunlarıyla baş etmeye çalışıyor ve onlarda da ne sonuç vereceği halen birer bilinmeyen olan bir dizi yenilik var. Bu sene tahmin yapmak pek o kadar kolay değil galiba. Ama Liverpool taraftarı müsterih olabilir. "Same as it ever was. Same as it ever was."