
Dortmund-Schalke derbilerinin büyüklüğünü ilk olarak lisede değişim öğrencisi olarak gelen bir Dortmund taraftarını tanıyınca fark ettim. Söz ne zaman futboldan açılsa, araya Schalke hakkında yazdıkları ve aslında "Fener dünyayı yener, Beşiktaş'a gelince püf diye söner" saçmalamasından öte olmayan şarkılar sıkıştırıyordu. O sırada sorup derbinin kökenini öğrenmiştik, nefreti ise yine pek anlamamıştık... Geçmişine pek girmeyeceğim rekabetin, zira bu anlattıklarım dışında Wikipedia'da yazanlardan çok farklı şeyler söyleyemem. Ama Almanya'nın en büyük derbisi olduğunu söylersek, pek itiraz eden çıkmayacaktır muhtemelen.
Yayıncı kuruluşun değişmesi sonrasında şiddetli bir iletişimsizlikten ötürü ayrıldığım eski sevgilim Bundesliga'nın halini merak ediyorum ara sıra, bundan doğal bir şey olamaz. Bazen ortak arkadaşların ağzını arıyorum, hayata kaldığı yerden devam ediyor olmasından korkuyorum içten içe. Ama devam ediyor, etrafında dolaşacak birtakım yeni yüzler buluyor... Bu benim için gittikçe rahatsız edici bir hal alan metaforik anlatımı jilet gibi kesiyorum ve cuma gecesi Gelsenkirchen'de yaşananlara dönüyorum.

Jürgen Klopp sevgimi burayı bir süredir takip edenler bilecektir, Felix Magath da ülkenin ortalama üstü futbol beyinlerindendir. Bu sezon itibarı ile idaresinde bulundukları kadrolara ve bu kadroları tabelada taşıdıkları yere baktığımda her ikisi için de olumlu bir görüntüyle karşılaşıyorum öncelikle. Şampiyon takımın hocasını alırken Schalke'nin zirve hedefinde olduğunu ilk olarak bizden duymayacaksınız, bir kez de bizden duyun. Buna karşın Magath'ın elinde şekil bulmaya çalışan oyuncu grubunun bu hedefin içini doldurma noktasında yetersiz kaldığını da... Klopp ise geçen sene son hafta elden kaçırdığı Europa League bileti sebebiyle finansal açıdan çok da rahat bir transfer dönemi geçiremedi, fakat yaptığı tek yüksek bedelli transfer olan Lucas Barrios'un formuyla bu haftaya beşinci sırada girmeyi başardı. Aslında Klopp'un medyanın yarattığı havanın aksine yeni sezona büyük beklentilerle girmediğini resmi sitedeki ayağı yere basan ifadelerinden çıkarsamıştık, burada da dilimize çevirisini yapmaya çalışmıştık. Gerçekten de tatsız başlayan bir sezon vardı Westfalen yöresinde. Yedinci haftada iç sahada 1-0 kaybedilen derbi sonrası tribünler de Klopp'un karşısına geçmeye başlamıştı, fakat güzel adamı devirmek kolay olmadı... O gün kendisine ancak düşme hattının hemen üzerinde, onbeşinci sırada yer bulabilmiş olan Dortmund, 12 maçlık bir yenilmezlik serisi tutturarak dördüncü sıraya oturacaktı. Bu serinin son 6 karşılaşmasında ise beraberlik dahi görmezken, Hamburg, Wolfsburg ve Hoffenheim gibi önemli rakiplere puan şansı tanımadılar... Sezona orta sahadaki Tinga-Nuri ikilisiyle başladıktan sonra, özellikle 1989 doğumlu Sven Bender'in Brezilyalı'nın yerini almasıyla daha rijit bir yapı oluşturmayı başardılar ve genç adamın bu rolü başarıyla yüklenmesi belki de bu çıkışı getiren kritik hamle oldu. Tamas Hajnal'in geçen sezonki kadar formda olmamasıyla Mohamed Zidan, Arjantinli yeni transferin yanında ve arkasında en çok yer bulan isim oldu. Fakat uğruna Mladen Petric'ten vazgeçtiklerini düşündükçe, bu adamdan hoşnut olabileceğini düşünmüyorum Dortmund tribününün.
Daha istikrarlı bir çizgi tutturarak Şampiyonlar Ligi hedefine doğru ilerleyen Schalke'de ise Magath'ın meslektaşına oranla kadroya daha esaslı bir makyaj çekmesi gerekiyordu. Fred Rutten denemesinin yıprattığı gözlenen kulüpte gerçekleştirilemeyen bir jenerasyon değişiminin de sancıları vardı şüphesiz... Ev sahibi oldukları şampiyona öncesi Almanya'da bir proje olarak bakılan "Team 2006" kadrosunda Tim Borowski, Simon Rolfes, Timo Hildebrand, Stefan Kießling, Mario Gomez, Clemens Fritz, Fabian Ernst gibi önemli oyuncularla birlikte yer bulan Albert Streit büyük bir düşüş içerisine girip soluğu Schalke'nin ikinci takımında alırken, son yıllarda takımın başına gelen en güzel şeylerden olan Jermaine Jones'un sezonunu tehlikeye atan ciddi sakatlık da işleri zorlaştırdı şüphesiz. Bu bölgede Joel Matip gibi çok genç bir oyuncuyu rotasyona soktu Magath. Çevresindeki yüksek beklentilerle bunu Klopp kadar kolay biçimde gerçekleştirmesi mümkün olmayabilirdi belki, herhangi bir teknik adamdan bahsediyor olsaydık... Magath'ın Bundesliga'da en büyük krediye sahip olan futbol adamlarından biri olduğunu ve bununla birlikte kulüpte futbol organizasyonlarından neredeyse tek başına sorumlu olduğunu hatırlatalım bu aşamada.

Bu iki teknik adamın bu maç özelinde neler yapacağı merak konusuydu, zira böyle büyük bir rekabetin bir parçası olan her maç teknik direktörün kariyerinde önemli bir yer tutar. Dortmund'un başında hiç Ruhr derbisi kazanamayan Klopp, bu kötü karneye rağmen soğukkanlılığını yitirmiyor ve 'echter Dortmunder' olmak uğruna gemileri yakmıyordu. Barrios'un sakatlığında gideceği tek adres tecrübeli Paraguaylı idi. Maç öncesinde, kendisinden oyunu rakip ceza saha önüne yığıp Schalke kontralarına izin vermesini beklememelerini salık verdi basın mensuplarına... Bu maça da herhangi bir lig mücadelesi olarak bakarken, rakibin kendi evinde 596 dakikadır gol yemeyen bir takım olduğunun da bilincinde olduğunu açığa vuruyordu. Klasik Bender-Nuri tandeminin önünde sıralanmış Blaszczykowski-Zidan-Großkreutz üçlüsü, Nelson Valdez'in gol yolundaki destekçileri olacaktı. Şapkadan tavşanı çıkaransa Magath oluyordu. Elbette bu tavşanın Mustafa Denizli'nin tavşanlarına yaklaşması mümkün değildi. Yine de sezon boyu 4-3-2-1 sistemiyle sahaya çıkan Magath'ın direngen bir orta saha elemanından vazgeçerek forveti ikilemesi beklenmedik bir hamleydi. Kevin Kuranyi'ye seçtiği partner de temel olarak onunla aynı özelliklere sahip düşük profilli bir Brezilyalı idi. Mainz ve Bochum ile bu ülkede çok fazla iz bırakamamış olmasına rağmen sezon ortasında Güney Kore'nin Suwon Samsung takımından transfer edilen Edu, Magath'ın planlarında topu daha fazla yarı alanda tutma misyonuna hizmet edecekti. Fakat bu düşünce, kanatlarda yer alan Jefferson Farfan ve özellikle Vicente Sanchez'in orta sahaya olan destekleri yetersiz kalınca sahaya başarılı yansımıyordu.
Veltins Arena'da iki dinç merkez elemanı ve kanatlarda rakibin kenar elemanlarına oranla daha fazla coşkunluk gösteren Kuba-Großkreutz ikilisiyle orta sahayı ele alan Dortmund, topa ve oyuna hükmeden taraf oluyordu ilk yarı itibarıyla... Magath'ın tavşanı Edu etkinlik göstermekten uzaktı, fakat asıl maraz olarak öne çıkan Sanchez ikinci yarının başında vazgeçilen isim olmaktan kurtulamıyordu. İlk yarı boyunca genelde derbiye özgü sertlik yan toplar dışında çok fazla pozisyona imkan vermese de, etkili atakları yapan taraf konuk ekipti. Maçın hemen başında Kevin Großkreutz önemli birkaç gol şansını değerlendiremiyor, daha sonra Paraguaylı adam maçın sonuna dek sürdüreceği beceriksizliklerinden bir kuple sunuyordu. Dortmund maçlarında renkli kareler veren Marcelo Bordon'un birkaç tane hayati müdahalesi de skoru tutan etkenlerdendi...

İkinci yarıda Magath'ın söyleyecek sözleri vardı... Orta sahayı tekrar üçlüye çevirmek adına kenardan getirdiği isim Christoph Moritz oldu. Belki son dönemde genellikle tercih ettiği genç Matip'e dönmemişti, fakat bu hamle basbayağı bir geri adımdı. Yaptığı hatayı kabul etme erdemini göstermişti Magath, oyuna sürdüğü Moritz de Sanchez'in getiremediği enerjiyi vererek ev sahibinin orta sahada durumu biraz daha dengelemesini sağlıyordu ki Ivan Rakitic'in kendi ceza sahasında yani aslında ait olmadığı bir yerde düştüğü gafletin faturası ağır oluyordu. Nuri Şahin'in kusursuz penaltısıyla Dortmund öne geçtiğinde Schalke'nin oyuna farklı bir şeyler katması gerekiyordu. Orta sahada hala hakimiyet kurulmamıştı ve tüm gol planları Edu-Kuranyi ikilisine atılan yüksek toplara bağlanmıştı, fakat öte yandan Dortmund'un tehlikelerine bir son verilmişti en azından. Dortmund'un tek ciddi gol pozisyonu bir kornerde Mats Hummels'in göğsüyle buluşan toptu. Magath ikinci kez kulübesine dönmeden önce özellikle sol bek Lukas Schmitz'i iyiden iyiye sol açık olarak kullanmaya başlamıştı. Fakat Hummels-Subotic ikilisinin arasında eriyen ortalar pek de ümit vadetmiyordu. Gidilmesi gereken adres ara transferde Bayern'den getirilen yaratıcı orta saha elemanı Alexander Baumjohann'dı. TRT spikeri kendi algı dünyasında teknik direktörünün Moritz'in performansından memnun olmaması gibi bir durum yaratsa da, buradaki taktik detayı görememek TRT spikerlerine mahsus bir yetiydi zaten...
Bu dakikada Schmitz'in kullandığı korner stoper Benedikt Höwedes'in kafasıyla buluşuyordu, bu golü Magath'ın dehasına bağlayamıyoruz ancak bu dakikadan sonra ivmenin tamamen Schalke lehine geçmesinin ana sebebi taraftarın inancı, maçın isminin büyüklüğü, golün getirdiği moral gibi soyut şeylerden ziyade Baumjohann-Rakitic ikilisinin oyuna getirdiği yeni boyut olacaktı. Savunmayı ve orta sahadaki sağlam Nuri-Bender hattını yıpratmaya başlayan ikiliden kıdemli olanı, Edu'dan seken bir topa yaptığı rebound vuruşuyla sezonun en güzel gollerinden birine imza attı ve Almanlar'ın 'derbilerin anası' olarak nitelediği maça nokta koyuyordu. Klopp'un kenardaki opsiyonları rakibinki kadar zengin değildi ve forveti ikileyemedi bile. Maçtan sonra ciddi bir sakatlığı olduğu açıklanan Bender'i kenara çekmesi de anlaşılan zorunlu bir değişiklikti. Durum 1-0 iken skor üstünlüğünü kaybedebileceklerini düşünemeyip Zidan'ı oyundan almasına da fazla bir eleştiri getiremiyorum, zira Mısırlı da iyi top oynamıyordu sahada.


Durum 1-1 iken orta sahadan aldığı mükemmel bir pası geveleyerek, takımını belki de galibiyet golünden eden Valdez'in maç sonu hocasından aldığı destekten aşağıda bahsetmiştik. Fakat altı maçtır bu derbiden galip ayrılamayan Dortmund'un kaderini değiştirmek için ihtiyacı olan tek şey iyi bir son vuruş oyuncusuymuş gibi görünürken 11 gollü Barrios'un yokluğu kabul edilebilir bir bahaneydi Klopp için. Ancak Schalke nefretinden fırsat bulduğu her yerde bahseden Großkreutz'u ısrarla Hajnal'e tercih etmesinin arkasında farklı sebepler de arıyorum. Hajnal'in formsuzluğundan bahsetmiştim, Großkreutz'a verdiği şans sonrası takımın iyi bir çizgi yakalaması sonrası kazanan formülü bozmak zor gelebilir ama genç adam belki duygularının da etkisiyle kötü bir maç çıkardı bu hafta. Karşı tarafta da en az onun kadar takımına aitlik duygusu yaşayan bir kaleci vardı aslında. Hatta ilk maç sonunda bir adet dirsek darbesi tanıştırmıştı ikisini, daha sonra Nuri tarafından desteklenecek bir iddiası vardı en azından bu yönde. Yayıncı TRT olunca böyle paralel hikayeleri kovalamak da izleyiciye düşüyor ne yazık ki... Takımın taraftar sitesinde kendi özel köşesi olan bu ilginç adamın ilginç sözleriyle bitirelim, Almanca bilenleri de o köşeye yönlendirelim buradan...

"Die sind mein Feindbild Nummer eins. Immer schon! Für kein Geld der Welt würde ich dort spielen. Schalker hasse ich wie die Pest."
Yukarıdaki sözleri Schalke'ye karşı olan hislerinin basın için yumuşatılmış hali: "Onlar benim 1 numaralı düşmanım. Her zaman! Dünyadaki hiçbir para orada oynamamı sağlayamaz. Schalke'yi günahım kadar sevmiyorum."
Bir de ilk maçta Manuel Neuer ile arasındaki gerginlik hakkında taraftar sitesindeki köşesinde yazdıkları var ki... Maç sonunda Neuer, kendi taraftarlarının önünde ya da orta yuvarlakta sevinmek yerine Dortmund'un en ateşli taraftarlarının bulunduğu Südtribüne önünde ufak çaplı bir şov yapmıştı. Bu hareketi neredeyse kimse tasvip etmemişti ve soyunma odasındaki dirsek hadisesinde de iddiaların adresi Neuer olunca insanlar buna inanma eğilimindeydi. Fakat köşesinde aynen şöyle yazıyor:

"Kam halt einiges zusammen. Unser schlechtes Spiel, dazu noch, dass wir nicht gerade vom Schiedsrichter begünstigt wurden. Und dann noch feiernde Schalker vor unserer Südtribüne. Das kann ich nicht sehen. Aber um ehrlich zu sein, kann ich den Manuel Neuer verstehen. Er ist halt ein echter Blauer. Wenn ich ein Tor gemacht hätte, dann hätte ich es wahrscheinlich genau so gemacht wie er. Klar ist das provokant, aber ich würde es genau so machen vor deren Fankurve."
"Birkaç şey üst üste geldi. Kötü oyunumuzun yanı sıra hakemin yönetiminden de memnun değildik. Sonra bizim taraftarlarımızın önünde galibiyeti kutlayan Schalke oyuncuları da eklendi buna. Fakat dürüst olmak gerekirse Manuel Neuer'i anlayabiliyorum. O sadece gerçek bir Blauer. Bu maçta bir gol atabilseydim, büyük ihtimalle onun yaptığını yapacaktım. Kulağa provokatif geliyor, doğrudur ama ben de gidip onların tribünün önünde kutlardım golümü."
Muhtemelen bu açıklamayı okuyan federasyon, olayın üzerine fazla gitmeden bu iki delikanlıyı kendi hallerine bırakmayı seçti ve Neuer herhangi bir ceza almadı.
1 yorum:
Trt şu ligin yayın hakları için belli bir masrafa katlanmasına rağmen bu kadar ruhsuz ve araştırmaktan uzak memur zihniyetli spikerlerle maçları izlenmez hale getirebiliyor.
Hayır bari koy Orhan Ayhan'ı iki boks muhabbeti açsın yada tribünlere laf soksun neşemizi bulalım.
Yorum Gönder