
Bölümün adı böyle kaldı fakat müşteri memnuniyetini pek de sallıyormuş gibi gözükmeyen James Joyce Pub son ziyaretimde sınırları zorladı ve artık resmi olmayan yeni mekanımız The North Shield diyebilirim. Son LakersTR buluşmasında gidip test ettiğimiz mekan, geçer not almayı başardı. Sadece yüklü servis ücreti biraz can sıkabiliyor eğer yemek olayına girmediysen... Öyle mesken tutulacak, her gün 'kızla gidilecek' bir yer değil yani, aman... Fakat her şeyden önce maç izleyeceksen acayip bir konfor var. Geçen hafta hiçbir şekilde anlamak zorunda olmadığım bir sürü teknik detaydan dolayı Aston Villa-Manchester United maçını kaçırdık mesela. Şampiyonluk mücadelesi için can alınıp can verilirken, mekandaki kalabalık gazozuna bir büyük maçı izlemek durumunda kalıyordu. Arsenal kazandı ama Liverpool taraftarı da şampiyonluk yarışını merak ediyordu daha ziyade... The North Shield böyle bir şeye mahal bırakmıyor. Dünkü maçla eş zamanlı oynanan Stoke City-Manchester City maçı bile veriliyordu bir televizyondan, bir kişinin talebi olması yeterli...

1958
Manchester United 2 - AC Milan 1
AC Milan 4 - Manchester United 0
1969
AC Milan 2 - Manchester United 0
Manchester United 1 - AC Milan 0
2005
Manchester United 0 - AC Milan 1
AC Milan 1 - Manchester United 0
2007
Manchester United 3 - AC Milan 2
AC Milan 3 - Manchester United 0

Neyse maça geçelim... Her ne kadar Milan çekilebilecek takımlar arasında en güçlüsü olarak öne çıkmasa da, bu eşleşmenin yalnızca yakın geçmişine bakmak bile tehlikenin büyüklüğünü fark etmek için yeterliydi bir United taraftarı için... 2005 yılında Roy Carroll'ın neredeyse orta sahadan çekilen zorlayıcı olmaktan uzak bir şutu Hernan Crespo'nun önüne sektirmeyi başardığı an, bir taraftar için 'o anlar'dan biri olacaktır. Hafızadan silinmesi çok kolay değildir. Aynı şekilde 2007 yılında rüya gibi bir geri dönüşle noktalanan ilk maçtan sonra Gabriel Heinze'nin asistinde yağmurla birlikte yağan Milan atakları da unutulacak gibi değil. Doktorum uzun süre önce Serie A'yı azaltmamı tembihlemişti, o yüzden denk gelmedikçe fazla izlememeye çalışıyorum ancak son dönemdeki Milan çıkışının farkındaydım. Sezon başında bizim 'güzel oyun' destekçisi, skor değil spor yazarı olma iddiasındaki 'dış basın bu işe ne diyor' eksperlerimizin "Şampiyonluk yarışında Roma'yı konuşalım, Juventus'u konuşalım, Napoli'yi bile konuşalım ama artık izin verin de Milan'ı konuşmayalım" isyanları hala kulaklarda. Puan durumuna bakıyorum, yetmiyor dünkü maçın ilk 20 dakikalık bölümüne bakıyorum... Olmuyor. Ben Serie A hakkında pek konuşmayayım yine isterseniz.

2007'deki o yarı final benim kişisel tarihimde de önemli bir yer işgal eder. ÖSS denen gençlik karabasanı öncesinde geri sayım başlamış, San Siro'da yağmurlu bir gecede sahaya çıkan beyaz formalılar çok büyük motivasyon kaynağı olabilir. Forma da güzel aslında, ama finale çıkmak için daha fazlasına ihtiyacın oluyor böyle gecelerde. Gollere dönüp bakınca olmayacak topları kalede gördüğümüzü fark ediyorum ama ilk yarıda ceza sahası içine hapsolduğumuz dakikaları özet pek yardımcı olmasa da çok iyi hatırlıyoruz... Türkiye'de maçın yayınlanmayacağını öğrenip The North Shield'da yerimizi ayırttığımızda, bu kötü hatıraların etkisinden kurtulmak mümkün olmuyor pek tabi. Maç başlıyor ve Patrice Evra'nın yaptığı son derece gereksiz faulün yarattığı frikik, yine zincirin ilk halkasını oluşturan adamın yetersiz müdahalesi, uzaklaşmayan top, Ronaldinho'nun çıkardığı şut ve Michael Carrick'ten İbrahim Toraman-Deniz Barış esintili bir savunma hareketi. San Siro'da beyaz forma yine hayal kırıklığı yaşatıyor, ben o ortamda ÖSS öncesi sancılı günlere geri dönüyorum ve o çocuk oluyorum adeta yeniden.

Rüzgar dineceğe pek benzemiyor, özellikle de savunmanın sağ tarafında. Ronaldinho vatandaşı Rafael ile maç boyunca kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor (bu tabir de bir gün bu blogda yerini almalıydı), topun United ceza sahasında oynandığı süre bu çapta bir maçta görmeye alışık olmadığımız bir seviyede ve karşımda oturan Everton taraftarı amca fazlasıyla sinir bozucu. Ronaldinho'nun yıllardır sevemediğim, bazen basit olanı yapmanın çok daha yararlı olacağı durumlarda da başvurduğu o küçük düşürücü hareketlerin her biri bizim masadan birer 'ole' tepkisi alıyor. Everton'ı da severim aslında, neyse... Sir Alex Ferguson'ın da maç sonunda söylediği gibi o 20 dakikadan yalnızca 1 gol geride çıkmak, o golün gelişimindeki sakarlıkları düşününce bile şansın yanımızda olduğunun göstergesi. Ama asıl gösterge için devrenin bitimine dokuz dakika kala gelen Paul Scholes mucizesini beklemek gerekiyor. O ilk bölümdeki baskı atlatılmış olsa da, burada United'ın aktif olarak bir rol oynadığını söyleyemiyoruz. Orta saha elemanları Darren Fletcher'ı bir kenara koyarsak halen ortalamalarının çok altında, fakat karşıdaki orta sahanın yaş ortalaması devre sonlarına doğru bu durumu dengelemeye başlıyor. Umutsuz görünen bir atak yine iyi bir maç çıkaran Park Ji-Sung'la hayat kazanıyor ve Fletch'in asistinde büyük bir enerji boşalmasını tetikliyor Scholesy. Bu da şans golü belki ama San Siro'da 52 yıl beklenen bir United golünün böylesine sıradışı olması da çok şaşırtıcı addedilmemeli. Kenardaki Fergie'yi ve Jonny Evans'a uyarılarını izlemek paha biçilemez.

Devre arasında tuvalet kuyruğunda muhabbet dönüyor olağan biçimde. Mekanda bir sürü United formalı Rus var ve daha güzel bir kombinasyon düşünemiyorum. Everton taraftarından şikayet edip, bir şekilde kendimi onların yanına atmayı bile düşünüyorum. David Beckham'ın hala ne kadar çok sevildiğini de tecrübe ediyorum. "Bugün yeter ki Becks gol atmasın, her sonuçta ben eve mutlu dönerim" sözlerim hoş karşılanmıyor. Zaten ikinci yarıda San Siro'daki Stretford End de Beckham için "Fergie, Fergie, sign him up" tezahüratları yaparak bu eğilimin genele yansıdığını gösteriyor. Ben yine de rövanş için de saklı tutuyorum aynı dileklerimi. Bir Beckham frikiğiyle gittiğini düşünsenize turun...

İkinci yarıda orta saha elemanlarının performansları daha makul boyutlara ulaştı ve United oyunu rakip kaleye yığmaya başladı. Oyunun momentumunu ele geçirdiğin an Milan'ın birçok tehdidini safdışı bırakmış oluyorsun, genelde skorla nihayetlenen bir oyun üstünlüğü de kuruyorsun. Zira sağdan sola Beckham-Pato-Huntelaar-Ronaldinho dörtlüsünün en büyük ortak özelliği top göstermediğiniz takdirde oyundan düşen bir yapıya sahip olmaları. Belki genç bir Beckham'ı bu çerçevede ele almak haksızlık olabilirdi, fakat yılların onun lehine işlemediğini maç boyunca gördük. Sadece bir frikikti Beckham'ı sahneye çıkaran, onun dışında tehlikeli bile olamadı karşısındaki Evra güven vermeyen bir görüntüdeyken... İlk yarıda Fletcher'a ve Nani'ye olan tepkileriyle sık sık ekrana gelen, hazırlayanı bulamayınca kendi pozisyonunu yaratma çabası içine giren ve bunların birinde başarılı da olan Wayne Rooney, United'ın saha içindeki lideri artık orta sahadan da destek almaya başlamıştı. Nani dışında herkesle etkili paslaşmalar içine girebilen Rooney, Ferguson'ın beklenen ve bir türlü gelmek bilmeyen Nani-Valencia müdahalesiyle birden rahatlıyor ve olağanüstü bir kafa golüyle oyun üstünlüğünü skor üstünlüğüne çeviriyordu. Fletcher'ın pasında kendini ofsayttan kurtardığını gördüğüm gibi ayağa fırladım, o sekans ve arkasından başladığımız "Glory Glory Man United" bir başka 'o an' olarak alınabilir belki.

Bu dakikalarda Milan sahaya yayılış anlamında bir halı saha takımını andırmaya başlamışken, yani oyuncular hücumcular-savunmacılar olarak ikiye ayrılmışken dördüncü golü bulmak gerekirdi. Antonio Valencia birkaç şüpheli tercihte bulundu ve zaman zaman topu fazla geveledi açıkçası. Skor üstünlüğü yakalanmadığı sürece Nani'nin kullanılmaması taraftarıyım. Ryan Giggs'in yokluğunda gidilecek ismin de 25 numara olmasını ümit ederim her zaman. Sanırım son dönemdeki biraz aldatıcı form grafikleri Fergie'yi Nani tercihine itti... Bu büyük maçlarda göz alıcı olmayan ama etkili (bu da 'yakışıklı değil ama sempatik' gibi oldu) Park'tan vazgeçmemesiyle her zaman takdirimi kazanır Fergie. Dünün de kenarda köşede kalan kahramanlarından biridir Park. Özellikle de ilk yarıda orta saha dökülürken yarattığı enerjiyle, zaman zaman sol ve sağ beklere yaptığı yardımlarla... Gülhane uğurlu geliyor heralde: Gülhane Parkı! Bu üstünlüğe rağmen son dakikalarda Beckham-Seedorf değişikliğinin karşılığını aldı Milan. Birkaç tane daha fırsat buldular dahiyane Clarence Seedorf golünden sonra, onları değerlendirseler işler tatsız bir hal alabilirdi. Carrick'in atılması oldu günün sonundaki tek endişe kaynağı. Anderson esprisinin geri dönüşüyle sonuçlanmaz umarım Carrick'in bu hatası. Bu arada ben tekrarı tam göremedim, gerçekten o amaçla mı vurdu topa kestiremedim fakat sarı kartın da varsa dikkatli olacaksın o dakikalarda. Sen Manchester United topçususun, büyük düşüneceksin!

2004-05: 17 gol
2005-06: 19 gol
2006-07: 23 gol
2007-08: 18 gol
2008-09: 20 gol
2009-10: 25 gol (Rooney saymaya devam ediyor.)
Manchester United vs. AC Milan:
1 Van Der Sar 8
21 Rafael 5.5 (6 Brown NE) - 5 Ferdinand 5.5 - 23 Evans 6.5 - 3 Evra 6
17 Nani 5 (25 Valencia 6.5) - 16 Carrick 6 - 18 Scholes 5.5 - 24 Fletcher 7.5 - 13 Park 7
10 ROONEY 8.5
10 yorum:
kuponum yattı, kulaklarımdan sinir çıkıyor. o'nun amına da koyarım, destek ayağını da kırarım. şüphesiz ki o, göklerin hakimidir. dı aviyatör.
united'ın varlığını, birliğini, kudretini sorgulamayacaksın o zaman..
cahit seni sordu, "hiç böyle yapmazdı" dedi..
Maçkolikte (uzun zamandır gitmedim ama 70lik bira istediğimde temiz bardak yok 50lik vereyim diyip sonra 70lik getirip 50lik parası aldığından) maç izlemek güzel olur. Her ne kadar o kadar Fenerlinin arasında FB-GS derbisini izleyen tek GSli olmanın yarattığı endişeyi zaman zaman hissetsemde o adrenalininde tadı başka oluyor. Zaten mekanda da Pub'dan ziyade meyhana havası var kan çekiyor sanırsam :)
valla her türlü alternatif mekan önerisine açığım, ayriş ortamı falan güzel de orada neler çektiğimizi de bi tek biz biliyoruz, bu yeni yer de cüzdana çok iyi gelmiyor.. aydın doğan'a mı küfür etsem, ne yapsam, bilemedim..
beyaz formayı görünce veetle da ben de yandık dedim, stadda uğursuz olunca. gol de gelince hatta neyse bari ligi kaparız diye bile düşündüm ama darren fucking fletcher var neyse ki. rooney'e de saygılar.
laneti ve beyaz forma uğursuzluğunu kırdığımız güzel oldu. beckham'ı ben de özlemişim, bu takımın bugün böyle bi apaçisiysem beckham'ın payı çoktur. sağ kanatta az orta kesmedik.
son olarak ben de bu şekilme mekan önerilerini ankara'dan bekliyorum. trabzon-denizli maçı var diye liverpool-united maçını kaçırıyoruz burda. halimizi düşünün.
vay be, blogdan haberimiz oluyor.
memir'in evinde all-star partisinden de bizim haberimiz olmamıştı, hakeza -biraz farklı olsa da- oytun abi'nin cenazesini de senden duymamız gerekirken olaydan sonra öğrendik..
biraz da kendimizi sorgulayalım sevgili menteş..
MSN'de online olsan oradan yazardım, bunun için kontör harcamak istemedim, zaten okuyan da ben sen o işte, sorun olmaz heralde..
sana laflar hazırladım..
yine aynı kafadasın cem, her organizasyonu ben yapıyormuşum gibi sana haber vermem gerekiyor tabi. evsahibi memir bu arada, ben değil. cenazeyi de niye benden duyman gerekiyor anlamadım.
tatildeydim geç oldu, kusura bakmayın.
orkun öyle söyledi, niye senden duymam gereksin ki zaten yoksa..
burada da bi organizasyon yok zaten, arkadaşlarla spontane gelişen bi olaydı, senin tepkiye o kadar anlam verebildim.. hangi kafa, anlamadık..
Yorum Gönder