
Okuduğum okulun öyle film festivaliyle, caz festivaliyle falan yürümeyeceğini kavradığım bir haftanın sonunda Yöneylem Araştırması vizesi için eve gelmiştim ki eski sevgilim Euroleague karşıladı kapıda... Yazalım bari bir şeyler. Mala bağlayan adam ile bir zirve yakalamıştık gerçi ama özlemişiz.
Khimki-Real Madrid günün ilk maçıydı. Rus ekibinde kadro vasatın hayli üzerinde, fakat ilk bakışta düşündürücü nokta olarak Amerikalı seçimi çarpıyor zihne... Keith Langford böyle aklı başında, topun kıymetini bilen oyun kurucuların yanında alerji yapabilir. Yine de böyle sistem dışı bir skoreri kadroda barındırmak, Khimki tarzındaki düz takımlar için iyiye yorulur genelde. Bana kalırsa sistem dışı adam, sistem dışı adamdır sadece. Bulunduğu yerden bağımsız bakarım genelde. Keith Langford bu bağlamda kötü bir seçim gibi duruyor. Cabezas-Lopez ikilisi bu adamı yola getirir mi bilemem. Raul olana öyle bir özelliğin bahşedildiğini sanmıyoruz bugüne kadar ortaya koydukları sonrasında da Carlos olanı yaman çocuktur, her şeyi yapabilir... Oyunun gördüğü en underrated oyun kuruculardan biri de bu amcamızdır. Timofey Mozgov isminden Eurobasket sırasında burada da bolca bahsettik, bıkkınlık geldi, isteyen okuyacağı yeri bulabilir kolaylıkla... Çetin Yılmaz'ın yayın boyunca elemandan kendisinin büyük keşfiymişçesine bahsetmesiydi beni kahkahalara sürükleyen. Adamın attığı basketin gururuna bile ortak oldu patavatsızca, Eurobasket sonrası sokaktaki her beş çocuktan dördünün beynine ismini kazıyan bir adamı 'benim çocuk' yaptı. Bravo! Vitali Fridzon, Fedor Dmitriev gibi önemli birkaç yerli oyuncu daha var. Kelly McCarty'yi de yerliden sayabiliriz sanırım artık, onun da kariyerinin geçkin dönemlerinde gösterdiği öyle bir gelişim var ki böyle bir yazıda adının geçmesi kulağımızı kesinlikle tırmalamıyor. Bugün de Cabezas ile birlikte Khimki adına sahada en ne yaptığını bilen iki adamdan biriydi McCarty...
Khimki şu kadrosuyla ve Sergio Scariolo gibi üst düzey bir coacha sahip olmasının avantajıyla bu gruptan çıkacak takımlardan biri olacaktır. Muhtemelen de gecenin diğer karşılaşmasında sahaya çıkan Armani Jeans Milano ve Panathinaikos ile bu maçın tarafları tamamlayacaktır dörtlüyü. Ama sonrası için kadronun eksik olduğunu düşünüyorum halen. Langford konusunda yapılacak bir tasarruf daha da yukarıya çıkarabilir bu genç kadroyu.

Real Madrid hakkında kısa konuşacağım. Barcelona'nın kadrosu da, oyunu da çok daha parıltılı görünmekte bugün itibarı ile. Gelin görün ki, benim için Barcelona'nın Final-Four için yeri garanti değilken Real Madrid şimdiden gönül rahatlığıyla Paris uçağını ayarlamaya koyulabilir. Tabi bunu söylerken Barcelona'ya hiç değinmiyorum, orada ortaya çıkabilecek problemleri başka bir yazıya bırakalım... Fakat çok param olsa -bu iki kulübün çok parası var- yapacağım ilk iş Ettore Messina'yı ikna etmek olurdu. Real Madrid, ezeli rakibinden farklı olarak bunu yaptı ve bana kalırsa yolu yarıladı. Novica Velickovic'in bu seviyeye adaptasyonu sancılı olacağa benzer. Kim bilir, belki de hiç olmayacak bu adaptasyon... Daha önce de bunları az çok tahmin ediyordum kendi payıma, yazmış da olabilirim All-Eurobasket muhabbetinde. Hala bekleyebiliriz. İki Litvanyalı Darjus Lavrinovic ve Rimantas Kaukenas maçı almak için ortaya bir şey koyan ender Real oyuncularındandı. Kaukenas'ın maçı asist yapmadan bitirmesi öyle şok edici bir detay olmasa da kenara yazılması gereken bir olumsuzluk. Pablo Prigioni, Sergi Vidal ve Louis Bullock olağanın dışında bir gece geçirdiler diyebiliriz. Fakat yeni bir araya getirilmiş bir kadro söz konusu ve böyle bir oyuna gösterilecek tolerans en üst noktada olmalı. Hakeza Jorge Garbajosa da beklentilerin aşağısında kaldığı bir akşam yaşadı, ama bahar ayları geldiğinde bu durumun böyle olmayacağı çok açık değil mi?
Real Madrid bir süre daha tökezler, birkaç sürpriz maç daha kaybeder, belki kasım sonunda AJ Milano gelir Bernabeu'da kazanır, orasını bilemem. Buradan kaçıncı sırada çıkarsa çıksın, Real Madrid Final-Four için en güçlü üç adaydan biridir iki Yunan takımıyla birlikte... Yalnız orada da Travis Hansen ismi kadro için biraz yetersiz gibi. TAU Ceramica formasıyla yaptıklarını unutmuş değiliz, ama en yararlı olabileceği dönemlerini Rusya'da, 1 numaralı kupadan uzak biçimde harcadı gibi geliyor. Yerini kaybedebilir sezon sonuna kadar...

Lietuvos Rytas karşısındaki Efes Pilsen'de yazmaya değer pek bir şey bulamıyorum. Ancak Ergin ataman'ın resmi siteden alınma şu cümlesine yer vermemek olmaz: "Our players had looked at Lietuvos Rytas roster and probably thought an easy game was ahead." Mağlubiyeti hala oyuncularımızın rakibi küçük görmesine bağlayarak önemsiz göstermeye çalışıyoruz... Aynı takım, Efes Pilsen'i Abdi İpekçi'de de yenerse benim için sürpriz olmayacak. Bu ihtimal gerçekleşirse, Ataman'ın o maç sonrası basın toplantısında bizzat bulunmak isterim. Rytas saflarında Avustralyalı yeni bir uzun var. Özellikleri Matt Nielsen'dan bayağı farklı... Dış şutu neredeyse hiç yok, ama Nielsen'a kıyasla çok daha sert. Aslında ortalama bir Euroleague uzununa göre de fazlaca sert diyebiliriz... Adı Aron Baynes. Bir yere not edin, sonra arkadaş çevrenize hava atarsınız. Çetin Yılmaz'ın Mozgov olayı gibi de komik olmaz. Maç öncesinde "Rakip takımda 'yıldız' diye nitelendirebileceğimiz tek bir isim yok" buyuran Ataman'a istatistiklere 11 sayı-10 asist olarak, sahaya ise çok daha katmerli biçimde yansımış oyunuyla en güzel cevap Bojan Popovic'ten geldi. Padişahım, dön bir kendi kadrona bak. Herhangi bir maçta 10 asist yapabilecek bir oyun kurucu görebiliyor musun? Yine de kısıtlı bir takım Litvanya temsilcisi, en büyük şansları kura sonucu düştükleri grup. Üçüncü bile bitirebilirler, ama ideal pozisyonları 4 ya da 5 gibi görünüyor.
Efes Pilsen hakkında bazılarının aksine maçtan maça değişiklik göstermiyor yorumlarım. En azından çok köklü değişiklikler olmadıkça. Siteye attığım son yazıyı da buradan okuyabilirsiniz. Her şey tamam da, Bootsy Thornton'ın tanınmayacak halde olduğu bir maçta Sinan Güler gibi bir adam nasıl olur da şans bulmaz? Tek bir saniye dahi.

Diğer maç da güzeldi. Maçı izlenir kılan etkenlerden biri de yorumcu koltuğundaki değişiklikti heralde. Caner Eler geldi ve zaman zaman Sepettopu blogunda da göstermiş olduğu gibi engin Avrupa basketbolu bilgisini devreye soktu. Spiker aynı telden çalmak istedi, çoğu zaman beceremedi. Armani Jeans Milano kadrosunun da gideri mevcut. İçeride Panathinaikos'a yenilince kimse seni ayıplamıyor, Armani Jeans de bunu hak eden bir oyun koymadı zaten ortaya. Son çeyrekte Vasileios Spanoulis önderliğinde ve Stratos Perperoglou'nun sürpriz katkısıyla gelen bir seri PAO'nun tamamı kafa kafaya geçmiş maçı çalmasına yetecekti. Fakat David Hawkins gibi takımın temel parçalarından birini kaybetmiş olmasına rağmen Piero Bucchi'nin elinde belki geçen senekinden de potansiyelli bir oyuncu grubu var. Morris Finley yeteneklerini aldığı kısıtlı sürede bile göstermeyi başarmıştı Montepaschi Siena senesinde. Burada da artık uzatmaları oynuyor gibi görünen Massimo Bulleri'nin önünde birinci tercih olarak kalacaktır. Açıkçası Bucchi'yi eleştireceğim ilk nokta da, ikinci periodu Bulleri ile bitirmesi ve skora aldanıp ikinci yarının hemen başında Finley yerine tekrar Bulleri'ye dönmesi olur. Sonra hatasından döndü. Ancak belki de en öncelikli amacı Finley'yi sistemin bir parçası haline getirmek olmalı. Zira kadroda sistemi yüceltecek katkıyı verecek olan isim Finley gibi duruyor. Görünüşünden beklemeyeceğiniz kadar ayakları yere basan, doğru şut seçen ve ne yapıp ne yapamayacağının farkında bir Amerikalı bahse konu oyuncu. Şut menzili çok düşük, ancak bu zaafını kompanse edebileceği yönler de mevcut oyununda. Ben Euroleague Fantasy Challenge için seçtiğim kadroda ilk olarak ona yer verdim, çok ideal bir fantezi oyuncusu olmasa da... Marijonas Petravicius ve Jonas Maciulis 'her eve lazım' oyuncu takımından. Petra gibi bir uzuna da çok sık rastlamıyoruz Avrupa'da. Finley ile birlikte en büyük transferi olmuş bu yazın tartışmasız. Alex Acker önemli bir isim şüphesiz. Ancak sahada göreceğimiz hangi Acker olacak, bu da önemli. Barcelona döneminden çok, Olympiakos dönemine yakınsıyordu bugünkü performansı. Böyle devam etmesi çok önemli olacaktır Milano ekibi için... Stefano Mancinelli de 16 dakikadan fazlasını hak ettiğini gösterecektir ileride, bugünden de başladı aslında.
Bucchi'nin elinde son yıllarda görmeye alışık olmadığı kadar derin bir kadro mevcut aslında. Çıkacaklardır bu gruptan. Sonrası gidilecek gruba da bağlı biraz...

Panathinaikos bildiğiniz gibi. Spanoulis-Diamantidis ikilisi bıraktığımız gibi. Nikola Pekovic bıraktığımızdan da iyi. Ona bir yedek aranıyor yine. Mike Batiste ve Kostas Tsartsaris gibi adamlar bu seviye için yeterli oldukları yılları yavaş yavaş geride bırakıyorlar. Geçen sezonki Nikola Prkacin hamlesinin bir benzerini, yine bir başka Efes Pilsen eskisi Jurica Golemac ile yaptılar bu sefer sezon başlamadan... Ancak daha sağlıklı bir ekleme gerekiyor oraya, daha uzun erimde katkı verebilecek. Yeni "Gürcü Şahini" Giorgi Shermadini o isim olabilir mi, iyi ışıklar verse de 89 doğumlu olduğunu hemen bir kenara iliştirelim. Milenko Tepic kısa zamanda çekirdeğin bir parçası olacaktır diye tahmin ediyorum. Rakamları sezon boyunca hiçbir zaman etkileyici olmayabilir ama görevini yerine getirecektir... Panathinaikos'un da ondan istediği fazlası değil. Paris'e gitmemeleri çok büyük sürpriz olacaktır, yeni bir paragraf yapmaya gerek yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder