10 Ekim 2009 Cumartesi

Wake Me Up When September Ends: Filmekimi 2009


Benim bir şekilde katıldığım altıncı Filmekimi olacak bu. İlk ikisi biraz kenarından köşesinden olmuştu gerçi, yine de beş yıl boyunca Biletix'e ödenen hizmet bedelleri bünyede alerji yaratmış olacak ki bu sene kalktım ilk kez Emek Sineması önünde kuyruğa girdim. Gerçi bir tanesinde kız arkadaşımı kuyrukta bekletmek gibi bir hayvanlık da yapmıştım yanlış hatırlamıyorsam. Yine de Biletix'in muhtelif yerlerimden defaatle kan aldığı gerçeğini değiştirmiyor bu... Bir haftasonu sabahına erken uyandık kuyruğa girmek için sonuç olarak. Uzun da sürdü bekleyiş... Kuyruk desen, o da Ağa Camii'ne kadar uzanıyordu biz biletlerimizi almış çocuklar gibi şen bir vaziyette evimize dönerken.

Tabi pek de öyle değildi durumumuz. Programın da en iyilerinden biri olmadığını düşünüyorum. Aşağıya gideceğim yedi filmi yazacağım, dışarıda kalanlardan sadece bir tanesi festivalde izlenmesi gereken bir filmdi benim için. Onun da sadece "East of Bucharest" ve "4 Months, 3 Weeks and 2 Days" sonrası herkeste gözlenen eğilimin bir sonucu olduğunu söyleyebilirim. Pişman olup olmadığıma Göktuğ ve İnan'dan gelen bildirimlere göre karar vereceğim sanırım... Programıma uyduramadım bir türlü. "No Serious Man" son gün kopyasında bir sorun çıkınca apar topar kaldırıldı listeden. Festival programı açıklandığında gözüme kestirdiğim ilk filmdi, üzülmedim değil. Şansımızı "Vengeance" ile deneyeceğiz... Benim için biraz zoraki bir tercih oldu kendileri ama ilginç bir deneyim olacak gibi görünüyor.


Göktuğ dedik, Lordlar Kamarası işte bildiğiniz. Festival döneminde oraya da göz atmak gerekir arada sırada... Kuyrukta da yoldaşlık etti sağolsun, bir de Fransız ablaya röportaj verdik ayaküstü. Nicolas Sarkozy sordu. Birkaç dakika ciddiyeti koruyabildik, sonra Carla Bruni'ye bağladık ister istemez... Tüm bunlar sonunda, üç buçuk saatlik bir uyku üzerine gelen üç buçuk saatlik bekleyişin karşılığı değildi elimdeki biletlerin ait olduğu koltuklar muhtemelen. İKSV hakkında derin eleştirilere de girecek bir durumum yok şu saatte, zaten çok dolu falan da değilim kendilerine karşı. Bilet olayının işleyişinden genel anlamda bihaberim, fakat bazı çarpıklıklar olduğunu görmemek mümkün değil. Lale Kart almak en kestirme yol olacak gibi, ama çok da emin değilim...

Yine de güzel deneyim oldu. İnsan da yavaş yavaş para kazanmaya başladığı dönemlerde mutluluk duyuyor cebinde fazladan kalan paradan. Ya da belli bir yaştan sonra aileye hizmet bedeli gibi uyduruk yüklemelerle gitmek istemiyor. Bu ikisinden biri...

Şansal sırada -isteği dışında gerçekleşse de- güzel bir metafor yarattı. Gideceği filmlerin listesini yazdığı kağıdın altında haftasonu maçlarından yapılmış güzel de bir kupon bulunuyordu. Hatta içe doğru kıvrılmıştı kağıdın bu kısmı. Fanatik gibi güzide bir gazetede çalışmaya başlayınca moda girmen de kaçınılmaz oluyor. Selam olsun diyerek blog ekibinden gelen kuponları paylaşıyoruz:


KUPONİKİ:
Bu kuponumuzun güzelliği hem az para yatırıyorsunuz, hem de gala olaylarına giremeseniz de üç adet taş gibi film izliyorsunuz. "Valhalla Rising" dar haftaiçi programında ortaya çıkan en büyük banko... Şaka bir yana, birçok kişinin dark horse adayı bu Nicolas Winding Refn filmi. Park Chan-Wook içeride yine kaybetmez.

Bu kuponla size cennetin anahtarını veriyoruz, arabanızın anahtarını gönül rahatlığıyla basabilirsiniz.

Nicolas Winding REFN - Valhalla Rising
Park CHAN-WOOK - Thirst
Costa GAVRAS - Eden Is West

Bildiğim bütün bahis klişeleri de bu kadar galiba. Fazla uzatmadan bu üç ortak film dışında katılım göstereceğimiz diğerlerini de ekleyelim. İnan'ın geniş kuponunda sistem yapmanız önerilir. İsimler büyük ama bir tanesi mutlaka tatmin etmeyecektir, tek maçtan yatmayın boşu boşuna.

GARANTİ KUPON (Sheed):
Michael HANEKE - The White Ribbon
Shane ACKER - 9
Olivier HIRSCHBIEGEL - Five Minutes of Heaven
Johnnie TO - Vengeance


GENİŞ KUPON (Robbie Fowler):
Ken LOACH - Looking for Eric
Woody ALLEN - Whatever Works
Höfer, Marculescu, Mungiu, Popescu, Uricaru - Tales from the Golden Age
Steven SODERBERGH - Che Part One: The Argentine
Steven SODERBERGH - Che Part Two: Guerrilla
Steven SODERBERGH - The Informant

8 yorum:

Svetlin dedi ki...

göktuğ yaşıyo muymuş?

Sheed dedi ki...

göktuğ'u iyi gördüm..

The Mechanic dedi ki...

Moon bankosunu kaçırmışsın Cem...

Spicoli dedi ki...

Hoca valla internete giremedim 2 haftadır. Kısaca şöyle diyeyim. Eden Is West harikaydı, hemen akabinde yarım boy farkla thirst geliyor. Onu 1 boy farkla Moon ve Altın Çağdan Öyküler izler. Yani çingenler iyi iş çıkarmış diyebilirim. Ama mucizevi bi patlama da değil, büyük patlamayı Eden is West yaptı benim için. London River'ı hiç beğenmedim, tırttı resmen. Cennette 5 dakika da hani fena değildi. Öptüm gözlerinizden hazır uğramışken.

Sheed dedi ki...

oha, "eden is west" beni hiç sarmadı tam aksine, "thirst" de en kötü chan-wook filmi olabilir izlediğim, en büyük hayal kırıklığım oydu.. bende de "five minutes of heaven" öne çıkanlardı "the white ribbon", "valhalla rising" ve "9" ile birlikte..

rumen filmini ıskalamış olmak koydu yalnız, senle bi ara konuşmak lazım bu farklılığı.. neler oldu bize?

:)

Spicoli dedi ki...

Hahah, hakkaten lan. Ben resmen ayıldım bayıldım resmen Eden is West'e. Aynı filmimi izledik lan. Heheh. Neyse vakit bulabilirsem bi ara kritiğini yapmak istiyorum zaten filmin. Eleştirilerini beklerim mirim.

Sheed dedi ki...

ilk seansını izledik biz sanırım, pazartesi akşamı olan.. bu festivalden çıkardığım sonuç: iksv'den her şey beklenir.. belki de aynı filmi izlememişizdir, bilemem heheh..

Spicoli dedi ki...

Hahah, ben de son seansı izlemiştim.

Yeni Yazıhane Diyorsak...

Bir yılı geride bıraktığımız gibi soluğu yeni tasarımda aldık. Kubilay Kahveci'nin yeni oyuncakları için buradan yakın. Yazıhan...