
Bugünlerde arka arkaya dinledikçe iyice emin oldum ki Blur'ün "Parklife" albümü tam bir başyapıt. Brit Pop'un yüz akı albümlerinden biri kesinlikle. Bir kere, üzerinden epey bir sene geçmesine rağmen hala yepisyeni, gıcır gıcır ki bu iyi bir şeydir diye umuyorum. Lakin, bundan daha da ilginci ve önemlisi, muhtemelen ömrümde gördüğüm en garip şarkı sıralamasına sahip olan albüm olması. "Girls And Boys"la giriyoruz olaya, bu minvalde böyle sallana sallana devam eder diyoruz, sonra efendime söyleyeyim "End Of A Century", "Far Out", "Badhead", "To The End" gibi kusursuz ve Blur'den, en azından o zamana kadar aklımızda yaşattığımız Blur'den beklenmeyecek vuruculukta şarkılar dinliyoruz. O an, bu üçlüyü dinlerken depresyondayız, pencereden yağmuru izleyip hayallere dalıyoruz. Londra, yağmurlar, "Match Point" ve Scarlett'in göğüsler. Hepsini hayal ediyoruz aynı anda veya farklı zamanlarda. Ve fakat, sonra "London Loves" ve "Trouble In The Message Center"la tekrar cockney aksanına, serseri hallere geri dönüyoruz. Zıplıyoruz, dans ediyoruz. Derken bir "This Is A Low", bir "Clover Over Dover" geliyor ki peh anam peh... "Clover Over Dover"la birlikte vapurlar, martılar, karşıda oturan ve yolculuk boyu ara ara kestiğimiz güzel kız geliyor aklımıza.
Bütün bunları tek albüm yapıyorsa, bize de şapka çıkarmak düşüyor. 94 yılında çıkmış bu güzide albümle ilgili 2009'da kritik yazmak da ne garip iş. Yine ne ilginçtir ki, geçen gün yaptığım en sevdiğim şarkılar sıralamasında "The Killing Moon" (Echo And The Bunnymen) ve "Morning Glory"nin (Oasis) arkasına Blur'den "Coffee And TV"yi koydum, oradan aklıma geldi, albümleri çevirdim, çevirdim, çevirdim durdum. Blur güzel, hayat güzel...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder