12 Aralık 2008 Cuma

Basile feat. Andersen


Adı Avrupa basketbolu için çok büyük bir karşılaşma vardı bu gece: Panathinaikos-Barcelona... İlk maçta Barcelona'daki tecavüz sonrası Pana bu maça farklı bir şekilde asılacaktı hiç kuşkusuz. Zeljko Obradovic maç öncesi sakatlıklardan yakınıyordu, hemen Bernd Schuster'i hatırladık. Neyse ki benzer şekilde talihsiz bir açıklama gelmedi, yoksa O.A.K.A.'dan çıkması pek kolay olmazdı.

Yazın başında Euroleague transferlerini ele alan bir değerlendirme yazısı koymuştum buraya, orada da David Andersen'in tam isabet olduğundan bahsetmiştim zaten. Maça damgasını vuran isim oldu Barcelona adına. O ve Gianluca Basile için farklı bir motivasyon daha vardı bu gece özelinde. Euroleague'deki 165. karşılaşmalarına çıktı bu ikili ve yine eski bir Barcelona oyuncusu Denis Marconato'nun rekoruna ortak oldular. Andersen'in adının Basile ve Marconato ile birlikte anılması şaşırttı beni açıkçası. Marconato ve Basile 1975 doğumlu iken, Andersen 1980 doğumlu. Tabi bu noktada CSKA etkisi giriyor devreye. Her sezon sonuna kadar gidip, oynanabilecek maksimum maç sayısını yakaladıklarını düşününce J.R. Holden'ın da 164 sınırına dayandığını görmek aynı derecede bir sürpriz etkisi yaratamadı bünyede. Basile de böyle bir gecenin şerefine bu sezonki ortalamalarının çok üstünde bir gece geçirdi. 4/9 üç sayı isabeti Basile'yi tanıyanlar için beklenmedik bir şey değil. Fakat yanına eklediği 5 asist ve 4 rebound çok özel rakamlar... En az Basile kadar iyi bir şutör olan İbrahim Kutluay'ın yaşlılık döneminde yapması gereken ama yapamadığı şeyler bunlardı heralde...


Andersen'e gelince... Rusya'daki kariyerinin son iki sezonunda üç sayılık atışları iyiden iyiye portföyüne eklemişti zaten. Ama bugünkü 2/2 Pana uzunları için de çok beklenmedik oldu. 22 sayısının yanına 9 rebound ekledi. Xavier Pasqual maçlara genelde Daniel Santiago ile başlamayı tercih ediyordu, bugün de Fran Vazquez ile başladı. Andersen'i benchten getirme stratejisinin tavan yaptığı maçtı belki de bu maç. Zira bir dönem karşısında Dusan Sakota denen yeni yetmeyi bulan Andersen, rakibini akşam yemeğine aperitif olarak kabul etti.

Bu arada Obradovic saygı duyduğum bir coachtur genel olarak, fakat bu çocuğu neden kadroda tutuyor anlamıyorum. İzmir'de izledikten sonra da çok fazla ileri gidemeyeceğini söylüyordum zaten, o turnuvada zaman zaman istatistik hanelerini doldurmuş olmasına rağmen. Ama Panathinaikos'ta süre bulabilmesini kulüp geleneğinde bulunan milliyetçiliğe bağlıyorum daha çok. Yönetim ne olursa olsun böyle gençlerin fırsat bulmasını istiyor, çok daha iyi Amerikalı oyuncuları getirebilecek finansal güce sahip olmasına rağmen.


Stratos Perperoglou da ayrı bir olay. 5 dakika oyunda kalıp 3 tane üçlük denedi, hiçbiri de boş atış değildi. Sahada da Kostas Tsartsaris ve Dimitris Diamantidis gibi isimler vardı aynı dönemde. Yunan gençlerinin aldıkları süreleri bu şekilde çarçur ettiği bir ortamda, önümüzdeki 10 yıl boyunca Avrupa basketbolunu domine etmesini beklediğim Nikola Pekovic'in 12 dakika alabilmesi büyük hayal kırıklığıydı, gerçi bazı sakatlık problemleri yaşamış hafta arasında. Yine de bu sezon aldığı sürenin daha çok maçta 20 dakikanın üzerine çıkmasını bekliyordum açıkçası.

Ama takıma en büyük zararı veren her zamanki gibi Sarunas Jasikevicius oldu bence. Saras'ı çok severim, antipatik addedilen hareketleri bana pek de öyle gelmez. Ama NBA sonrası kariyeri sürekli bir düşüş halinde. Bunu milyonlar görürken kendisinin bir türlü kabul etmek istememesi hoş değil. Kendisini hala dünyanın en iyi oyun kurucusu olarak görüyor, Indiana ve Golden State formalarıyla geçirdiği iki felaket sezon da bu özgüvene herhangi bir sekte vurmamış anlaşılan. Bu sezon bir oyun kurucu için en önemli istatistik olarak gördüğüm asist-top kaybı oranı neredeyse 1... Euroleague'de 27% ile üçlük atmasına rağmen, kullanmaktan hiç çekinmiyor. Zaten Spanoulis-Diamantidis gibi bir guard ikilin varken, Jasikevicius tercihi doğru bir tercih olmaktan çok uzaktı bana kalırsa. En fazla gövde gösterisiydi.


Regal sponsorluğundaki Barcelona'nın ise en çok point guard pozisyonunda zorlanacağını düşünüyordum. Bu yaz elden çıkardıkları Pepe Sanchez, Sergio Llull'ün iyi başlangıcı sonrası Real Madrid rotasyonunda biraz gerilerde kaldı. İlerleyen yaşına sakatlık sorunları eklendi. Fakat Barcelona oyun içinde böyle bir zekayı arıyor zaman zaman. Evet, Jaka Lakovic'i hiç beğenmiyorum... Pasqual da bu katkıyı ilk beşe yerleştirdiği Basile'den bekliyor olmalı. Victor Sada'nın bugünkü performansı ise sevindirici. Açıkçası geçen sezon Akasvayu Girona formasıyla yaptıkları beni tatmin etmeye yetmemişti Barcelona adına. Bugün Euroleague'de ikinci kez ciddi süre almasına rağmen hiç sırıtmadı, 6 sayı ve 6 asist de Pasqual'ın beklentilerini karşılamış olsa gerek. Sada'nın Barcelona'nın özkaynaklarından yetişen bir değer olduğunu da hatırlatarak Oktay'ın çok sevdiği bir başka İspanyol oyun kurucunun güzel asistinin videosuyla bitirelim.



Haftanın diğer maçlarına da değinelim biraz. Yukarıdaki görüntünün alındığı maçta Ricky Rubio'nun takımı Joventut Badalona, bu maçta Nando Gentile'nin sahaya çıkardığı Lottomatica Roma'yı yenmeyi başarmış. Takım Euroleague'de çok iyi gitmesine rağmen istifasını sunan bir diğer tanıdık sima Jasmin Repesa'nın yerine, Dejan Bodiroga'nın Bogdan Tanjevic'i getirme eğiliminde olduğu çıkmış İtalyan basınında. Tanjevic için zor bir karar olacak. Bir tarafta diline pelesenk ettiği 2010 hedefi, diğer tarafta bir nevi manevi oğlu Bodiroga'nın yanında İtalya'da eski günlerine dönme ihtimali... Lafı gelmişken Fenerbahçe'de hücumda eskiye oranla artan paylaşım güzel de, Marques Green kabak tadı vermeye başladı artık. Devin Smith'i gördükçe de Tarence Kinsey'yi özlememek mümkün değil. Herkes Gordan Giricek'in takıma girmesini bekliyor, inşallah girecek.

Efes Pilsen hakkında bu aralar yeni bir yazı göndereceğim siteye, oradan takip edersiniz. Ancak galibiyete rağmen birkaç detay dışında sevindiren çok fazla şey yok. Kaya Peker bu sezon ilk kez kendini oyuna tam anlamıyla vermiş gözüktü, gerçi yine bazı savunma hataları yaptı ama... Cliff Hammonds da adının güzelliği dışında birkaç numarası olduğunu gösterdi. O da oyun zekası bakımından vasatın altında, şutu da yeterli değil. Fakat penetreleri hoş, savunmada da iyi durdu bu maçta Massimo Bulleri ve Luca Vitali önünde. Panionios deplasmanı sonrası tamam ya da devam diyeceğiz. Onlarda da Goran Nikolic'in yerini alan Demos Ntikoudis ile bir upgrade söz konusu. Bakalım neler olacak. Aynı grupta Real Madrid'in, kuralar çekildiğinde fazlasıyla hafife alınan Partizan'ı iç sahada Reyes-Tomas yapımı bir son saniye mucizesiyle yenebildiğini de hatırlatıp ufaktan Utah-Portland maçına kaçayım. İzlenecek maç değil de, Portland'ın kırmızı formasını seviyorum işte. Bir de Deron Williams'ı...

1 yorum:

Juan y Fer dedi ki...

Hello,
it was an excellent FC Barcelona´s gamea at the Oaka, finally it could win a game there.
Regards,

http://saqueneutral.blogspot.com/
(a blog about sport in English and Español)

Yeni Yazıhane Diyorsak...

Bir yılı geride bıraktığımız gibi soluğu yeni tasarımda aldık. Kubilay Kahveci'nin yeni oyuncakları için buradan yakın. Yazıhan...