

"For me, Ronaldo is like all the other players. I will take care and be focused. I'm certain and have faith in my ability. I won't change the way I play."
Yukarıda alıntılanan cümle Porto sol beki Aly Cissokho'ya ait. Özgüven güzel bir şey, muhtemelen de kendisine sorulan bir soruya cevaben çıkmış ağzından bu sözler. Fakat ben çok şık bulmuyorum bu açıklamaları, eğer Avrupa futbol vitrininde yeni yeni yer edinmeye başlamış isimlerden geliyorsa hele de... Ryan Hollins'in, Lakers hakkında konuşması gibi geliyor bu da... "Pardon, ama sen kimsin" sorusuyla araya girmek gerek, rotasyonda James Singleton'dan sonra başvurulan bir isim takımınız hakkında değerlendirme yapma görevine soyunuyorsa. Bugün Cissokho ile çok sık karşı karşıya gelmedi ama maçı alan adamdı Cristiano Ronaldo. Yine gezegen dışından gelen bir şut çıkardı, bunu karşılayacak bir adam var mıdır bilmiyorum ama varsa da o isim Helton değildi kuşkusuz.

Porto'nun iç sahada İngiliz takımlarına kurduğu dominasyonu da ortadan kaldırmış oldu United bu gece. Ama bu büyük stres altındaki geceden daha farklı çıkarımlar su yüzüne çıkacaktır ileride. Sir geçen sezon Barca karşısında da başvurduğu hamleyi denedi ve Ronaldo'yu Berbatov'un yanında serbest olarak kullandı. Wayne Rooney yine sağ çizgiye gidiyordu, ama bu tecrübeleri kazandıkça orada da sağlam durmaya başlıyor yavaş yavaş. Son dakikalarda yorgunluk sebebiyle Cissokho'yu kaçırdı birkaç kez, fakat maç genelinde bir sağ açık oyuncusunun yapması gereken her şeyi yaptı. Savunma anlamında da yapabildi bunu...

Ama esas oğlan sol kanatta. Sezon başında Ryan Giggs ve Paul Scholes'ün bu takımın kabarık vefa borcu nedeniyle taşımak zorunda olduğu bir kambur olabileceği yönünde korkularım vardı. Daha sonra bu Anderson'u ve bu Nani'yi gördükçe ustalara saygı kuşağını sürdürmek gerektiğini anladım. Giggs ne top oynadı arkadaş! İlk yarıda bütün hücum organizasyonlarının bir parçası olabildi. Maçın en kritik anlarında fiziken bitik haliyle top istedi, sorumluluk aldı. United cephesinde Michael Carrick'in ardından en çok koşan ikinci isim. Tam 10.63 km... Ne denir ki bu adama...

Sihir geri dönmüş gibi gözüküyor, ligdeki mücadeleye nasıl devam edileceğini büyük bir merakla bekliyorum. Tek kulvara yoğunlaşacak bir Liverpool ile başa çıkmak zor olacaktır. Ancak şu zaman diliminde bugün sahaya çıkan kadroyu görmek beni umutlandırdı. Zira bu takım bu sezon sakatlıklardan o kadar çok çekti ki, şu onbiri görüp de bir oh çekmeyen United taraftarı yoktur muhtemelen... Aynı zamanda son yıllardaki United dizilişinde en ön plana çıkan, top rakipteyken topun gerisindeki alanı kusursuz biçimde paylaşan o dörtlüde pek bir firemiz yok. Bugün son dönemdeki formsuzluğundan olsa gerek Scholes yedekler arasındaydı. Ancak ne olursa olsun Vidic-Ferdinand-Scholes-Carrick dörtlüsünü maç kadrosunda görmek, kalede de Edwin Van Der Sar varsa büyük bir güvencedir her taraftar için...

Bugün erken gol oradaki Anderson'un işlevini minimuma indirmişti bence. Her pası ileri ve riskli biçimde oynama eğiliminde olan Brezilyalı'nın eski takımına karşı bir ekstra motivasyon beklentisiyle sahaya sürüldüğünü düşünmüyorum. Aksine bu özelliğinden faydalanmak istemiştir Alex Ferguson muhtemelen. Ama daha çok topa basmak ve bu savunma-orta saha hattının gol yemesinin tek yolu olan kontra atak imkanlarını rakibe vermemek için Scholes çok daha yararlı olacaktı. Erken bir değişiklikle hala ümit beslediği bu adamın geleceğini kaybetmek istememiştir de muhtemelen. Ama Anderson nabızlarımıza belli bir etkide bulunuyor her maçta. En son Liverpool maçında pahalı bir de fatura ödemişken, bugün de aynı oyun stilini görmek korkuttu tabi. Orkun Çolakoğlu'nun sıkça kullandığı bir tabir vardır, bilmiyorum belki basketbol literatüründe olan bir şeydir ama ben ilk kez ondan duymuştum. Takım arkadaşının kontrol etmekte zorlanacağı paslar atan, ya da hücumun son saniyesinde zor pozisyondaki arkadaşına büyük sorumluluk yükleyen paslar atan oyuncuya tepki olarak "Pas mı atıyorsun, iftira mı" der. Bugün özellikle ilk yarı boyunca birçok iftira geldi Anderson'dan. Bu adamın çift ön liberodan biri olarak sahada yer bulması çok kolay görünmüyor klasik sistemde. Daha önceki yazılarımda da Nani ve Anderson'dan ümidi kesmediğimi söylüyordum ama çok kolay bir yolculuk olmayacak sanıyorum onlarınki.

Yarı finaldeyiz, ait olduğumuz yerde. İlk maçı izleyememiştim açıkçası, ancak durumu nasıl bu noktaya getirdiğimize artık şaşırmıyorum. Porto'yu küçümserken, göz ucuyla izleyebildiğim bir Fenerbahçe maçını ve geçen sezon İnönü'de izlediğim o talihsiz maçı referans alıyordum. Çok sağlıklı referanslar değilmiş. Ayça Şen'in deyimiyle "Erkek Sindrella" görünümündeki Hulk'un da normale döndüğü bir geceydi ama kuşkusuz iyi topçu. Rolando-Bruno Alves tandemi korunduğu takdirde Avrupa'nın en iyilerinden biri olmaya aday. Fakat Rolando'yu yakın gelecekte daha üst liglerde görmek şaşırtmayacaktır beni. Cristian Sapunaru her şeyden önce kalitesini bozmadı hiçbir pozisyonda. Cissokho'dan beklediğimizi o yaptı ve olgun yaklaşımı gösterdi Ronaldo konusunda. Önce saygı duydu rakibine, sonra da karşısında durdu. Onun kanadından ziyade Rooney kaynaklı bir zafiyet içindeki sol kanattan hücum etti Porto çoğunlukla. Ama bindirmeleri sırasında da olumlu gözüktü. Vedran Corluka tipinde bir sağ bek sanki, daha iyi yerlere gelebilir... Tabi bir Fatih Sonkaya olarak da kalabilir, hiç belli olmaz. Lucho Gonzalez'in yaşadığı sakatlık ve Cristian Rodriguez'in olağan dışı formsuzluğu da bugün şansın İngiliz ekibinden yana olduğunun göstergesi. Ama bu şansı yaratmada bahsettiğim dörtlü bloğun da payı azımsanmayacak düzeyde. Bu arada Lucho'nun sakatlığında payım olabilir, ama sorumlusu yukarıda Cissokho'nun ağzından çıkan sözleri izleyicilere nedense Lucho söylemiş gibi aksettiren Emre Tilev'dir. Ben de biraz beddua bombardımanına tutmuş bulundum Arjantinli'yi. Ki severim de... Kusura bakmasın. Yerine giren Mariano Gonzalez'i de beğendim bu arada. Uğur Önver faciasından sonra kim anlatsa fark etmezdi gerçi de, Cristian Rodriguez ile Anderson nasıl eski takım arkadaşları oluyor Allah aşkına?

Giggs, çok büyüksün çoook... Haydi rastgele!

Porto'nun iç sahada İngiliz takımlarına kurduğu dominasyonu da ortadan kaldırmış oldu United bu gece. Ama bu büyük stres altındaki geceden daha farklı çıkarımlar su yüzüne çıkacaktır ileride. Sir geçen sezon Barca karşısında da başvurduğu hamleyi denedi ve Ronaldo'yu Berbatov'un yanında serbest olarak kullandı. Wayne Rooney yine sağ çizgiye gidiyordu, ama bu tecrübeleri kazandıkça orada da sağlam durmaya başlıyor yavaş yavaş. Son dakikalarda yorgunluk sebebiyle Cissokho'yu kaçırdı birkaç kez, fakat maç genelinde bir sağ açık oyuncusunun yapması gereken her şeyi yaptı. Savunma anlamında da yapabildi bunu...

Ama esas oğlan sol kanatta. Sezon başında Ryan Giggs ve Paul Scholes'ün bu takımın kabarık vefa borcu nedeniyle taşımak zorunda olduğu bir kambur olabileceği yönünde korkularım vardı. Daha sonra bu Anderson'u ve bu Nani'yi gördükçe ustalara saygı kuşağını sürdürmek gerektiğini anladım. Giggs ne top oynadı arkadaş! İlk yarıda bütün hücum organizasyonlarının bir parçası olabildi. Maçın en kritik anlarında fiziken bitik haliyle top istedi, sorumluluk aldı. United cephesinde Michael Carrick'in ardından en çok koşan ikinci isim. Tam 10.63 km... Ne denir ki bu adama...

Sihir geri dönmüş gibi gözüküyor, ligdeki mücadeleye nasıl devam edileceğini büyük bir merakla bekliyorum. Tek kulvara yoğunlaşacak bir Liverpool ile başa çıkmak zor olacaktır. Ancak şu zaman diliminde bugün sahaya çıkan kadroyu görmek beni umutlandırdı. Zira bu takım bu sezon sakatlıklardan o kadar çok çekti ki, şu onbiri görüp de bir oh çekmeyen United taraftarı yoktur muhtemelen... Aynı zamanda son yıllardaki United dizilişinde en ön plana çıkan, top rakipteyken topun gerisindeki alanı kusursuz biçimde paylaşan o dörtlüde pek bir firemiz yok. Bugün son dönemdeki formsuzluğundan olsa gerek Scholes yedekler arasındaydı. Ancak ne olursa olsun Vidic-Ferdinand-Scholes-Carrick dörtlüsünü maç kadrosunda görmek, kalede de Edwin Van Der Sar varsa büyük bir güvencedir her taraftar için...

Bugün erken gol oradaki Anderson'un işlevini minimuma indirmişti bence. Her pası ileri ve riskli biçimde oynama eğiliminde olan Brezilyalı'nın eski takımına karşı bir ekstra motivasyon beklentisiyle sahaya sürüldüğünü düşünmüyorum. Aksine bu özelliğinden faydalanmak istemiştir Alex Ferguson muhtemelen. Ama daha çok topa basmak ve bu savunma-orta saha hattının gol yemesinin tek yolu olan kontra atak imkanlarını rakibe vermemek için Scholes çok daha yararlı olacaktı. Erken bir değişiklikle hala ümit beslediği bu adamın geleceğini kaybetmek istememiştir de muhtemelen. Ama Anderson nabızlarımıza belli bir etkide bulunuyor her maçta. En son Liverpool maçında pahalı bir de fatura ödemişken, bugün de aynı oyun stilini görmek korkuttu tabi. Orkun Çolakoğlu'nun sıkça kullandığı bir tabir vardır, bilmiyorum belki basketbol literatüründe olan bir şeydir ama ben ilk kez ondan duymuştum. Takım arkadaşının kontrol etmekte zorlanacağı paslar atan, ya da hücumun son saniyesinde zor pozisyondaki arkadaşına büyük sorumluluk yükleyen paslar atan oyuncuya tepki olarak "Pas mı atıyorsun, iftira mı" der. Bugün özellikle ilk yarı boyunca birçok iftira geldi Anderson'dan. Bu adamın çift ön liberodan biri olarak sahada yer bulması çok kolay görünmüyor klasik sistemde. Daha önceki yazılarımda da Nani ve Anderson'dan ümidi kesmediğimi söylüyordum ama çok kolay bir yolculuk olmayacak sanıyorum onlarınki.

Yarı finaldeyiz, ait olduğumuz yerde. İlk maçı izleyememiştim açıkçası, ancak durumu nasıl bu noktaya getirdiğimize artık şaşırmıyorum. Porto'yu küçümserken, göz ucuyla izleyebildiğim bir Fenerbahçe maçını ve geçen sezon İnönü'de izlediğim o talihsiz maçı referans alıyordum. Çok sağlıklı referanslar değilmiş. Ayça Şen'in deyimiyle "Erkek Sindrella" görünümündeki Hulk'un da normale döndüğü bir geceydi ama kuşkusuz iyi topçu. Rolando-Bruno Alves tandemi korunduğu takdirde Avrupa'nın en iyilerinden biri olmaya aday. Fakat Rolando'yu yakın gelecekte daha üst liglerde görmek şaşırtmayacaktır beni. Cristian Sapunaru her şeyden önce kalitesini bozmadı hiçbir pozisyonda. Cissokho'dan beklediğimizi o yaptı ve olgun yaklaşımı gösterdi Ronaldo konusunda. Önce saygı duydu rakibine, sonra da karşısında durdu. Onun kanadından ziyade Rooney kaynaklı bir zafiyet içindeki sol kanattan hücum etti Porto çoğunlukla. Ama bindirmeleri sırasında da olumlu gözüktü. Vedran Corluka tipinde bir sağ bek sanki, daha iyi yerlere gelebilir... Tabi bir Fatih Sonkaya olarak da kalabilir, hiç belli olmaz. Lucho Gonzalez'in yaşadığı sakatlık ve Cristian Rodriguez'in olağan dışı formsuzluğu da bugün şansın İngiliz ekibinden yana olduğunun göstergesi. Ama bu şansı yaratmada bahsettiğim dörtlü bloğun da payı azımsanmayacak düzeyde. Bu arada Lucho'nun sakatlığında payım olabilir, ama sorumlusu yukarıda Cissokho'nun ağzından çıkan sözleri izleyicilere nedense Lucho söylemiş gibi aksettiren Emre Tilev'dir. Ben de biraz beddua bombardımanına tutmuş bulundum Arjantinli'yi. Ki severim de... Kusura bakmasın. Yerine giren Mariano Gonzalez'i de beğendim bu arada. Uğur Önver faciasından sonra kim anlatsa fark etmezdi gerçi de, Cristian Rodriguez ile Anderson nasıl eski takım arkadaşları oluyor Allah aşkına?

Giggs, çok büyüksün çoook... Haydi rastgele!
6 yorum:
bence anderson'a gereksiz yüklenilmiş.. ilk maçta porto'nun utd'a karşı üstünlüğü bariz bir şekilde orta sahanın kontrolüyle alakalıydı ve bugünkü durumun tam tersi olmasında anderson faktörü etkili oldu.. evet anderson belki scholes ya da carrick kadar garantici ve güven veren bir top oynamıyor ama aynı zamanda onlardan çok daha fazla ısıran, rakibi boğan ve mücadele eden bir yapıya sahip.. ben sanmıyorum ki bugün ferguson anderson'dan memnun olmayıp da sırf moralini bozmamak amaçlı onu çıkarmamış olsun ki maç sonu açıklamalarında da onu gayet öven ifadeler kullandı.. verdiği riskli paslar da tamamıyla dikine oynamasıyla alakalı ve scholes, carrick ya da fletcher'in baygınlık veren geriye oynama alışkanlıklarıyla kıyaslandığında bence bin kere tercih edilesi bir durum.. şu anki anderson'u hiçbir önemli maçta kesiceğini düşünmüyorum ben sir'ün. nani'yle asla aynı kefede değerlendirilemeyecek derecede gelişim göstermiş ve takımın mühim parçalarından biri haline gelmiş bir oyuncu anderson..
arada ufak bi bakış açısı farkı var.. aynı anderson'u izlediğimiz, yani anderson'un karakteristikleri konusunda hemfikir olduğumuz açık.. fakat ben doğrusunu söylemek gerekirse fletcher, carrick ve scholes gibi adamların oluşturduğu orta sahanın daha doğru bi formül olduğunu düşünüyorum.. ferdinand-vidic-scholes/fletcher-carrick dörtlüsü birarada bulunduğu takdirde united'a gol atmak çok zorlaşıyor, bunda o kontrollü oyunu sağlayan geriye ve yana oynanan topların payı büyüktür kuşkusuz.. fakat anderson'un takım hücuma çıkarken kullandığı inisiyatif sonucu attığı paslar -ki bunlar genelde ilk pas oluyor- büyük bi risk teşkil ediyor, zira kaybedilmesi halinde takımın en güçlü bölgesi hazırlıksız bi hale geliyor rakip kontraları için.. ki l'pool maçında yediğimiz gollerde bunun payı büyüktü.. bunu sol açığın, sağ açığın yapması sistem içerisinde kabul edilebilir inisiyatifler olmasına rağmen anderson'dan yapması beklenen de carrick'in yaptığından farklı olmamalı.. ancak takımın böyle gole ihtiyacı olduğu maçlarda riskli bi tercih olarak kullanılabilir, ona sözüm yok..
ilk maçı izlemediğimi söylemiştim.. ama orada carrick ve park'ta aşırı bir formsuzluk ve evans faktörü de etkili olmuş sanırım.. yine de kıyas yapma imkanım ne yazık ki yok..
nani ve anderson'un gelişimlerini aynı kefeye koymuyorum açıkçası, haksızlık etmeyeyim.. fakat anderson biçok takımda çok büyük roller alabilir, fakat bu diziliş içerisinde kendisine bi yer edinip sıyrılmasına pek ihtimal vermiyorum.. olur da edinebilirse de şu görüntüde takıma kazandırdıkları kaybettirdiklerinden geride olacaktır gibime geliyor.. sen artılar ağırlıkta diyorsun, öyle bi görüş ayrılığı..
okuyup da yorum gönderdiğin için teşekkürler, saygılar :)
açıkçası ben de utd'ın iki adet savunma ağırlıklı ön liberoyla mücadele etmesini kulübümüzün ismine yakıştıramıyorum :) elbette geçen seneki barcelona eşleşmesinde olduğu gibi takım savunmasına ağırlık verilmesi kaçınılmaz olan zamanlarda bu tip dizilişler gerekli olabilir ama chelsea, liverpool tarzı savunmalarıyla öne çıkan takımlara karşı benzer kurgularla mücadele etmenin işi şansa bırakacağını düşünüyorum ki o takımlara kıyasla orta sahanın ortası olarak en azından isim bazında daha geride olduğumuz muhakkak.. ayrıca liverpool maçındaki hezimetin orta sahadan çok vidic'in kabus performansıyla alakalı olduğunu düşünüyorum yoksa maçın ilk yarım saati üstün olan ve liverpool'a göz açtırmayan taraf bizdik..
elbette maçtan maça değişir ve değişmeli sistem ve kurgular ama utd'ın savunma takımı olmasındansa hücum takımı olmasını daha çok tercih ediyorum naçizane.. anderson kendisini geliştirip savunma yönünden de ilerlemeler sağladığı vakit yeni bir essien kazanacağımızı ve bu sayede tam anlamıyla rakipsiz bir takım olacağımızı düşünüyorum..
blogu da yeni keşfettim. kaliteli ve taraflı yazılarıyla bu alanda eksiklik çeken bizim gibi utd fanları açısından ilgiyle takip edilesi bir mecra.. umarım uzun soluklu olur..
saygılar bizden :)
dayı, giggs büyük sever.
giggs pes'te çok kötü yeaaaaaaaaa :((
Bu pozisyon harika. Giggs'in yerinde olmayı çok isterdim :) Raul'un yerinde olmak isteyen var mı? ;)
Yorum Gönder