
İnönü'de Fenerbahçe'yi... Neyse, biz konudan sapmayalım... Bugün de bir tarihe tanıklık ettik, Genç Subay Douglas'ın da ifade ettiği gibi İngilizler işi abarttı. İnsan içinden bu sene de yayın hakları NTV'nin elinde olsaydı da, Murat Kosova'nın ağzından bir kez daha duyabilseydik "İşte Premier League bu!" cümlesini diye geçiriyor. O cümlenin hakkını verecek çok sayıda maç oldu zira İngiliz takımları arasında.

Tottenham ile oynadığımız maçlar genelde zevkli geçer, ondan mı bilmiyorum ama bugün her zamankinden farklı bir heyecanla bekledim maçı... Yurtta Digiturk de yok, link avına çıktım yarım saat öncesinden, iyi kötü linkimizi de bulduk ama karşılığında maçın bize verdikleri, yıllar öncesine, Beşiktaş-Ankara Şekerspor maçına götürdü beni. Çorlu'dan yola çıkmışız maçın başlamasına saatler varken, öğle saatlerinde Dolmabahçe'de sosislimizi yerken bilet konusunda da hiçbir çekincemiz yok. Fakat Kabataş iskelesine iki vapur dolusu siyah-beyazlı taraftar geliyor, bir anda Dolmabahçe'ye hayat geliyor. Biz de stadyum çevresinde mevzilenen karaborsacıları ararken buluyoruz kendimizi. Maçın olağandan fazla ilgi görmesinin sebebi, ligin ilk karşılaşması olması ve o sezon TeleOn davası yüzünden yayın haklarında bir problem yaşanmasıydı. Daniel Amokachi'nin John Benjamin Toshack'ı tribünlere götürdüğü aktiviteler iyi hoş da, henüz 7. dakikada Marijan Mrmic'in kalesinde golü görüyoruz. Bilet bulmaya çalışırken çekilen çilenin karşılığını alamamak çok koyuyor o an... Arşive daldım şimdi, soyadını da öğrenmiş olduk golü atan adamın: Çetin İmamoğlu. Hatta 9. dakika diyor federasyon. Geçiniz efendim, bendeki Rain Man hafızası. 70. dakikaya kadar büyük bir sıkıntı hakim maçta, ancak oyuna sonradan giren Yusuf Tokaç skoru dengeliyor, 85. dakikada galibiyeti getirecek golü atan 11 numaralı adam önümüzde dans ederek yaşıyor sevincini. Tabi tribünlerde malum tezahürat: Dan-yel A-mo-kaçi... Kaçi.

Old Trafford, tekrar sendeyiz. Maça hızlı başlıyoruz, Dimitar Berbatov eski takımına karşı da son haftalardaki etkisiz görüntüsünden tam olarak sıyrılamamışa benziyor. Darren Fletcher ile Wayne Rooney birkaç kez pozisyonla burun buruna geliyor, Cristiano Ronaldo'nun serbest vuruşları tehlike yaratıyor. Fakat oluşum açısından birbirine çok benzeyen iki golle birdenbire öne fırlıyor Kuzey Londra temsilcisi. Tam da ben "Bu orta ikili varken Tottenham bize biraz zor gol atar" diye ahkam keserken. Aksayan isim kesinlikle Nani... Patrice Evra, sol bekte Vedran Corluka ve Aaron Lennon gibi üst düzey iki hücumcuyu tek başına durdurmaya çalışıyor. Başarılı da olamıyor haliyle. Bir nevi ilk İspanya maçında yaşanan Arda Turan kaynaklı sıkıntının yeniden yorumlanması Nani tarafından. Ancak Arda'nın aksine Nani hücumda da olabildiğince etkisiz. Kenara bakıyoruz, Ryan Giggs'i göremeyince aklımıza Carlos Tevez geliyor.

İkinci yarıda beklediğimiz değişiklik oluyor, Rooney yerini bulmuşa benziyor sol tarafta. Teknik yetersizliklerden dolayı emin olamıyorum ama penaltı öncesi o mükemmel ara pasını atan da Rooney oldu yanılmıyorsam. Maçı uğurlu(!) hakemimiz Howard Webb yönettiğinden insanlar şüpheli yaklaşıyor penaltıya haliyle, Heurelho Gomes topa doğru hamle yapıyor ama o hamle ne kadar temiz orası tartışılır... Ama o penaltı çalınmasa da çok fazla şey değişmeyecekti muhtemelen, infaz biraz daha gecikecekti belki. Zira Rooney-Berbatov-Tevez-Ronaldo dörtlüsünün hücum gücüne yanıt verecek bir futbolcu grubu yoktu sahada Tottenham cephesinde. Taktik anlamında cesur bir değişikliğe gitmeden, iyice tek kaleye dönen futbolu yalnızca izleyen Harry Redknapp, hakeme itiraz için harcadığı enerjiyi daha mantıklı kullanabilirdi belki de... Sezon başında oldukça kötü gözüken Rooney'nin bu halini görmek çok sevindirici, son haftalarda inanılmaz form tuttu. Arsenal maçı öncesinde son bir kez "Come on Rooney" çekerek yazıyı nihayetlendirmeye koyuluyorum.

Hafta içi zorlu bir mücadele olacak. Arsenal savunmada yaşanan sakatlıklar sonrası kan kaybetmiş olsa da, buna hücum hattında statüye takılan Andrei Arshavin ve sakatlar kervanına son katılan isim olan Robin van Persie'nin eksiklikleri tuz biber olmuşsa da her zaman ciddiye alınması gereken bir ekip. Orta sahadaki seçimler yine belirleyici olacaktır, Michael Carrick bu aralar iyi gidiyor. Lennon'ın bugün ilk yarıda yaptıklarını görünce Theo Walcott'tan korkmamak elde değil... Sağ bekte de Rafael da Silva henüz böyle maçları kaldırabilecek düzeyde olmadığını ikinci golde yaptığı kademe hatasıyla gösterdi. İrlandalı'dan bir süre daha yararlanmak gerekecek. Çok acayip şeyler olmazsa turu geçeriz gibi gelse de, takım en iyi günlerini geçirmiyor ve iki kulvarda yarışmak oyuncuların bir kısmını fazlasıyla yıpratmışa benziyor. Alex Ferguson'ın vedaya hazırlanıyor oluşu, Liverpool ile aradaki farkı lig bazında kapatma arzusu diğer tarafı daha öncelikli kılsa da şampiyonların liginde de yukarılarda olması gereken bir takım Manchester United. Bir duble daha mı içsek?
1 yorum:
gidelim hafta içi james joyce'a dedim 'sınavım var doug' dedin. dubleden kastın sınavsa bilemiyorum dayı :)
Yorum Gönder