
Dün gece Birleşik Devletler'deki World Football Challenge kapsamında iki süper güç Chelsea ve AC Milan'ın mücadelesini izledik. Açıkçası turnuvada izlediğim ilk maç beklentilerimi minimuma indirmişti. Chelsea, Milano'nun diğer ekibiyle karşı karşıya gelirken Zlatan Ibrahimovic'in de uzun süre kenarda oturduğu maçta kontrolü bir an olsun elinden bırakmamıştı. Buna rağmen Inter'in genç kalecisi Vid Belec'in yardımlarıyla gelen Didier Drogba golü ve tartışmalı bir karar neticesindeki Frank Lampard penaltısı dışında pek bir aksiyon yoktu karşılaşmada. Maç sonunda yatağıma uzanırken de aklımda ne vardı derseniz... Belki Charlize Theron.

Dün seremonide Theron'un yerini Carmelo Anthony aldı belki ama bu sefer de temaşaya hizmet edenler sahada top koşturan oyuncular oldu. Açıkçası Chelsea her iki maç öncesinde de kağıt üzerinde çok daha sağlam gözüken taraftı. Inter maçında oyunun kontrolünü eline geçirdi ve bunu gösterdi bir şekilde. Ancak o maçta da bir pozisyon kısırlığı yaşadılar. Chelsea'de alışık olmadığımız bir şey değil aslında bu, faturayı Carlo Ancelotti'ye kesmemek gerek. Zaten kesilecek bir fatura var mı, o da tartışılır. Bahar geldiğinde Avrupa'da devam ediyor olman, her şeyden önce rijit bir orta sahanın varlığıyla mümkün olabiliyor. Geçen maçta Essien-Mikel-Lampard üçlüsünden oluşuyordu Chelsea'nin orta saha hattı, kanatlarda ise Malouda-Kalou ikilisi Drogba'yı destekliyordu. Dün daha klasik bir 4-4-2 gördük sahada, fakat orta dörtlünün her iki kanadı defansif yönü gelişmiş hatta kariyerlerinin önceki dönemlerinde daha ziyade bek olarak görev yapmış isimlere emanet ediliyordu. Zhirkov-Mikel-Lampard-Belletti dörtlüsü de görüp görebileceğiniz en dirençli orta sahalardan biri anlamına geliyor. Buna rağmen Chelsea tüm hücum organizasyonlarını Ashley Cole ve Jose Bosingwa'nın bindirmeleri sonrası yapılan varyasyonlara bırakmış gözüktü ki, hücum anlamında Ancelotti'nin yeni bir formül düşünmesi gerektiğine yorulabilirdi bu... Tabi onlar için gündemin ana maddesi John Terry'yi tutabilmek şu günlerde. Ben Chelsea istemediği müddetçe Terry gibi bir adamın Manchester City'ye kaptırılacağını düşünmüyorum.


Milan cephesi için zorlu bir yıl olacak kuşkusuz. Drama yaratmaya düşkün futbol basını vakit kaybetmeden Post-Zlatan ve Post-Cristiano dönemlerini açtı Inter ve Manchester United adına. Ama bu tabiri kullanmamızı gerektirecek durumdaki tek takım Milan gibi gözüküyor benim bakış açımdan. Yine de dün beklediğimden oldukça iyi buldum Rossoneri'yi. Forvet hattında Alexandre Pato'nun yanına ideal isim Edin Dzeko olabilirdi. Dün Marco Borriello da bir noktaya kadar o işi kotarabileceğini gösterdi. Pato'nun tek forvet olarak kullanılması çok mümkün görünmüyor, zaten kendisi de bu işi yapabilecek özellikleri taşımadığını ifade etmişti geçenlerde La Gazzetta dello Sport'a yaptığı açıklamada... Çift forvetli bir sistemde de Ronaldinho'nun takımın üzerine ekstra bir yük olarak bineceğini görmek zor değil. Dün izlediğim Andrea Pirlo, son 7-8 ayda izlediğim en iyi Pirlo idi kesinlikle. Eskiden daha sık görmeye alıştığımız o derinlemesine paslarından birkaç tane izletti Amerikalı taraftarlara. Bunun arkasında onu çok isteyen eski teknik direktörü Ancelotti'ye karşı oynaması da var mıdır, bilemiyorum. Ama Pirlo'nun olası kaybıyla, taraftardan zaten bir süredir çıkmakta olan çatlak sesler üst boyutlara ulaşabilir. Ben Pirlo'nun Milan'daki misyonunu tamamladığına ve her şeyden önce bu isteksiz haliyle yarardan çok zarar getireceğine inanıyorum. Alınan ücret doğru kullanıldığı takdirde Milan geçen seneye göre güçlenmiş olarak bile çıkabilir bu transfer döneminden. Tabi City olayları sonrası kafası karışan Kaka'nın standartlarının çok altında bir sezon geçirmiş olması böyle bir kıyas yapmamıza izin veriyor. O yüzden tırnak içinde bir güçlenme olacak bu...

Tabi en büyük sıkıntı savunma hattındaydı. Orta sahada Clarence Seedorf yine dudak ısırtan bir performans koydu Chelsea karşısında, Mathieu Flamini de bu takımın uzun vadeli planlarında yer alabilen ender isimlerden... Ama savunmada çok büyük bir boşluk gözüküyordu ve geçen kış yapılan Thiago Silva transferi oraya güzel bir nokta atışı oldu. Yeterli mi, pek sayılmaz... Alessandro Nesta'nın sakatlıksız bir sezon geçirmesini umamazsınız şu şartlarda. Oguchi Onyewu bu yılki Konfederasyon Kupası'nın yarattığı yıldızlardan oldu, ancak daha hiçbir şey ispatlamış değil. Bana kalırsa da karavana olma ihtimali yüksek bir transfer... Böyle bir ortamda David Trezeguet'yi almaya çalışan Milan'ın, Juventus'a para yanında Kakha Kaladze'yi önerdiğini görmek de ilginç oluyor. Dün beklerdeki Oddo-Zambrotta ikilisi de, yedekten gelen Marek Jankulovski de futbollarının doruk noktasını uzun zaman önce geride bırakmış isimler. Savunmada da çok sık adam kaçırıyorlar son yıllarda, ki kadayıf kıvamındaki orta sahasıyla Milan'ın beklerinden öncelikli isteği hücum olmayacaktır.

Leonardo'nun işi kolay olmayacak, dünkü gençler arasında da Torino'dan gelen Ignazio Abate dışında göz kamaştıran bir yetenek gözümüze çarpmadı. Ancak ben az önce de dediğim gibi Pirlo'nun gönderilmesi ve yerine Abate'ye şans verilmesinin takım için daha hayırlı olabileceğini düşünüyorum. Pirlo Chelsea'de ne yapar? Orta saha için Michael Essien ve John Obi Mikel gibi rakipleri olacak, Lampard'ın kredisi kimsede yok... Böyle bir ortamda Barcelona'da çok iyi bir durumdayken getirilen Deco'nun rekabet edemediğini gördük. Pirlo'nun da işi çok kolay olmayacaktır bence, en azından geçen sezonun genelindeki görüntüsüyle. Ama dün gece süper top oynadı. Tam bir keman tutkunu kendisi, her şey olabilir...


Bu arada esasında maçın tamamını bir şekilde bulup izlemenizi öneririm, onu yapamıyorsanız gollere ulaşın. Hiç de hazırlık maçı havasında geçmedi. Yuri Zhirkov'u da kutlayalım, bu yazın en beğendiğim imzalarından biri oldu. Chelsea umarım kullanabilir onu sezon boyunca. Neden umuyorsam bir United taraftarı olarak?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder