
Bu yaz Bundesliga'yla çok fazla ilgilenemedik. Hele geçen ölü sezonda yazdıklarımızı bir gözümüzün önüne getirince, bu daha net ortaya çıkıyor. Bugün bir ön inceleme yazısı yazma niyetim vardı, ancak yarına sarkma ihtimali belirdi ve vazgeçtim. Haftasonu XVI. batug.com Basketbol Günleri için Bilecik'te bulunacağız zira... Ben de kendim yazı yazamıyorsam, bundesliga.de sitesinde rastladığım Jürgen Klopp röportajını dilimize çevireyim dedim. Mevcut antrenörler arasında açık ara en beğendiğim isimdir kendileri. Bu arada Almanca köreldi, şimdiden özür dileyelim hatalar için. Wahrig küflenmediyse onu mu çıkarsak? Neyse paniğe gerek yok zaten mot à mot çeviri yapmayacağım.

Dietmar Nolte: Yeni sezonun başlangıcında ilk hafta karşılaşmasında cumartesi günü 1. FC Köln'ü Dortmund'da ağırlayacaksınız. Rakibinizi nasıl değerlendireceksiniz?
Jürgen Klopp: Köln Maniche'i getirdi, Elano için de uzunca bir süre önemli adaylardan biri olarak kaldılar ki bunu başarmaları bile harikaydı. Belki bir yerlerde petrol buldu Köln takımı. Novakovic, Podolski, Maniche, Petit... Bu isimleri kadrosunda bulunduran bir takım Europa League için ciddi bir aday değilse, ben de bir şey bilmiyorum.
DN: Sizin takımınız da o adaylardan biri mi?
JK: Kamuoyunda bizim de mutlaka Europa League bileti almamız gerektiği yönünde bir düşünce var. Ama takımımız için birçok şey değişirken bunu söylemek saçma. Yine de oyuncularımızı burada tutacak potansiyele sahibiz ve en önemlisi bunu bir şampiyonluk garantisi vermeden yapabiliyoruz. Böyle bir dönem açıkça gül bahçelerindeki bir geleceğin başlangıcı gibi gözüküyor. Bunu çok heyecan verici bir deneyim olarak görüyorum, o günleri de yaşayabilmeliyiz.

DN: Bir önceki seneye dönecek olursak, takımla ilk sezonunuzda hangi beklentilerle göreve başlamıştınız?
JK: Doğrusunu söylemek gerekirse o dönemle ilgili hemen hemen hiçbir şeyi tamamıyla hatırlayamıyorum. Zira o günden bugüne çok fazla şey yaşandı. Tek bildiğim, Dortmund'da görev yapacak olmak beni sevindirmişti. Mainz ile geçen 18 yıl sonrası buradaki görev altın avını andırıyordu biraz. Ama aynı zamanda burada da birçok açıdan alışık olduğum bir görevi yürütüyordum.
DN: İkinci yarıdaki müthiş formunuz sırasında her şeyin gerçek olduğuna inanmakta zorlandığınız oldu mu?
JK: O dönem gerçekten de güzel bir dönemdi ama her zaman her şeyi elde edilebilir görüyorduk. Yani içinde bulunduğumuz duruma inanmakta zorlandık dersem yalan söylemiş olurum. Üst üste alınan yedi galibiyet bile bizim için çok özel bir başarı değildi. Kimse bize 100 yıllık BVB tarihinde bunun asla başarılmamış bir şey olduğunu söylemedi. Dolayısıyla biz de bunun ne kadar alışılmadık bir şey olduğunu düşünmedik hiçbir zaman.

DN: Peki Gladbach deplasmanında Europa League hayallerinizden sapmanıza yol açan o maçın düşüncesiyle kaç kere terler içinde uyandınız?
JK: Tabi ki belli bir süre boyunca kafam sürekli bu maçtaydı. Her ne kadar maçtan önce böyle bir kaybın gayet mümkün olduğunu düşünmüş olsam da, sonrasında bir hayal kırıklığı yaşadım. Frankfurt'ta bayrağını kaldırmayan yardımcı hakemi düşündükçe bu hislerden kendimi alamıyorum. Çok fahiş bir hataydı bu! Ama daha sonra bunları aştık ve Hamburg'un Europa League maçlarını televizyonun karşısında ağlayarak izlerken bulamayacaksınız beni.
DN: Ama böyle bir katılımın kasaya getirileri de BVB için çok iyi olurdu.
JK: Sorun da tam olarak bu! Geçen sezondan hoşnut kalmayan kimseyi bulamazsınız, çok spektaküler bir yıl geçirdik. Fakat Avrupa biletini elde edememiş olmamız finansal bir problem anlamına da geliyor. Biz gelecekte Borussia'nın tekrar başka seçeneklere sahip olacağı yönünde endişe duyması gereken jenerasyonuz.

DN: Oyuncular takımın finansal açıdan daha güçlü ve bireysel açıdan daha kaliteli kadrolara sahip kulüplerle mücadele ettiği gerçeğine nasıl tepki gösteriyor?
JK: Sürekli daha iyisini yapmak zorundasınız ve bunu rakiplerinizden daha doğru biçimde yapmalısınız. Ama ligde yaşananlar gerçekten inanılmaz boyutlarda. Örnek vermem gerekirse, Hamburg'un sahaya nasıl dizildiğini görünce... Bu yüzden belli bir sırayı hedef olarak koymuyoruz şu aşamada. Ama bununla birlikte maksimumumuza ulaşmak istiyoruz. Ve her ne kadar kulağa hastalıklı bir düşüncenin ürünü gibi gelse de, her gün oyuncularımızdan ellerinden gelenin en iyisini vermelerini bekliyoruz.
DN: Signal Iduna Park'taki açık tribün, yani "Gelbe Wand", sizin tarafınızdan da defalarca övüldü. İşler kötüye gittiğinde böyle bir tribün problem haline gelebilir mi?
JK: Bence sorudaki yaklaşım doğru bir yaklaşım değil. Bizim görevimiz insanları söylemlerimizle, kendi stadyumundaki 80 bin kişilik bir kalabalığın çok büyük bir avantaj olacağına ikna etmek. Zaman zaman işler kontrolden çıksa bile bu görmezden gelinebilir. Biz doğru bir şekilde sahaya çıktığımız sürece o 80 bin kişilik kalabalık her zaman bir artı değer olacaktır.

DN: Dortmund taraftarıyla geldiğiniz ilk günden bu yana çok özel bir ilişkiniz var. Taraftarın çok sevdiği bir başka isim Alex Frei'ın takımdan ayrılması ilk kıvılcım olabilir mi?
JK: Kimsenin böyle endişeleri olmamalı. Alex Frei ne beni istemediği için ayrıldı, ne de ben onu istemediğim için. Bunun dışında tüm yazılanlar aptalca ve zorlamadır. Uzun vadeli ve mantık gözeten bir çalışma içerisindeyseniz, gelecek sene ile de ilgilenmek zorundasınız. Bunu ne yazık ki tüm meslektaşlarım yapmıyor. Kovulmaktan korkan bir antrenörün takımda dokunacağı son kişi takımın santrforudur. Ama uzun vadeli planlarımda benim farklı davranmam gerekiyordu.
DN: Uzun vadeli demişken, Nuri Şahin ile de uzun vadeli bir sözleşme yaptı BVB. Kendisi geçen sene takımı taşıyan oyunculardan biri haline geldi. Nuri'nin gösterdiği bu evrilme sizi şaşırttı mı?
JK: Ben buraya geldiğimde fiziken çok da iyi bir yapıda değildi. Ama şu anda söylemem gerekir ki, o zamanki Nuri ile bugünkü Nuri kıyas kabul etmez. Büyük saçmalık olur böyle bir karşılaştırma yapmak. Kendisini bulduğuna ve şu anda tamamen kararlı bir yapıda olduğuna inanıyorum. 20 yaşında olmasına rağmen olağan dışı bir oyuncu olduğunu söyleyebilirim. Bu yüzden kendisini beş kişilik kaptanlar heyetinin bir parçası yaptım.

DN: Çetin bir forma savaşına sahne olan BVB kadrosunda sağlıklı olduğu sürece oynayacak belki de tek isim Sebastian Kehl. Sizce milli takıma yeniden çağrılması mümkün olabilir mi?
JK: Şu ana kadar Löw göreve başladığından beri ilk onbire giren yeni bir isim olmamıştı. Ancak Löw milli takımdaki "Erbhof" uygulamasını kaldırdı ve kadroları oyuncuların performanslarına göre şekillendireceğini göstermiş oldu. Sebastian Kehl'in iyi zamanlarında Almanya'nın en iyi defansif orta sahalarından biri olduğu su götürmez bir gerçek. Bu yeteneğin milli takım davetiyle sonuçlanması benimle çok az alakalı, Jogi Löw ile biraz daha fazla. Fakat en çok da Sebastian'ın kendisiyle alakalı.
DN: Şimdi biraz daha ileriye bakalım. Sezonun başlangıç safhasında Real Madrid ile 19 Ağustos'ta bir dostluk maçı yapacaksınız ve bizim için çok özel bir ziyafet anlamına gelecek bu karşılaşma.
JK: Kesinlikle büyük bir olay. BVB'nin 100. yıldönümünü kutladığı bu özel yıla yakışan çok özel bir karşılaşma olacak şüphesiz. Bu maçın sportif yararları olacağı da açık, bunlarla ben ilgileneceğim. Oyuncularımın bu güzel kapışmanın tadını çıkarmasını istiyorum öncelikle. Ama futbolun tadı ancak ve ancak güzel oynandığı zaman çıkarılır. Biz de çocuklarımızın evlerine beyaz formaları temiz bir biçimde dönmesi için uğraşmayacağız bu yüzden. İsterlerse oyuncularım bu maça kişisel Şampiyonlar Ligi maçları olarak yaklaşabilirler ve o seviyeden ne kadar uzakta olduklarını da tecrübe edebilirler.
2 yorum:
Bir gün bu ülkede şampiyonluk kovalamayan bir takımın hocasıda böyle aklı başında ve modern bir spor insanı vizyonu ile röpörtaj verebilir umarım.
Meydan Türbülentlere kalmışken böyle tablolara hasretiz.
bu adamı sawyer'a acayip benzetiyorum. ikisini de seviyoruz zaten.
klopp, biz dortmund severleri eski günlere götürecek adam.
Yorum Gönder