
Evet, bu yılki Tour'un da tadı henüz damağımızda... Yorum ekranından şikayet eden birkaç içimizdeki İrlandalı'yla uğraşmak zorunda da kaldık ama spor dünyası için en boş dönemlerden birinde Caner Eler ve yorumcularının güzelleştirdiği bir ayı geride bıraktık. Yayınlar boyunca 56 adam-112 teker denklemi içerisinde kaybolmamamızı sağlayanlara, ana yemeği bir detay haline getirenlere bir kez daha teşekkür ettikten sonra, bu sporun son dönemlerde oluk oluk kanayan yarasına getirmek zorunda kalıyorum lafı ne yazık ki...

Öncelikle her bir sporcu sık ve insanlık dışı kontrollerden şikayetçi durumda... Sporcuların kendi açıklamalarından anladığımız kadarıyla, hiçbir canlının hak etmediği bir muamele ile karşılaştıkları yalan değil. Ama herkesi 'olağan şüpheli' haline getiren, suçluyla suçsuzu ayırmayı imkansız hale getiren bir sistem şu anda işleyen. Öyle ki, kanında doping maddesine rastlandığı resmi olarak açıklanan ve men cezası alan sporcuyu bile tam olarak suçlu göremiyorsun, aklının köşesinde sürekli bir soru işareti kalıyor. Çünkü özellikle bazı laboratuvarlar, öyle kabarık bir sabıka kaydına sahipler ki herhangi bir sporcunun masumiyetini açıkladığı bir basın toplantısı sonrasında onun tarafında bulabiliyorsun kendini kolayca...

Bu sene ajanslara ilk düşen doping haberinin Alberto Contador ile ilgili olması bekleniyordu. Zira tırmanış etabında daha önce hiç görülmemiş bazı değerleri gösterdi vücudunda yapılan testler. Buna bisiklet dünyasında bir şüpheyle yaklaşılmaması da beklenemezdi tabi, ama şimdiye dek herhangi destekli bir iddiayla karşılaşmış değil El Pistolero. İlk haberler ise Alp Dağları'nda geçen 16. etabın kazananı Mikel Astarloza ile ilgili... Astarloza'nın o etabı bitişe çok kısa bir süre yaptığı akılcı ve güçlü atakla kazanması, takımı Euskaltel'in birkaç yıl önceki halini bilenlerde bir gülümsemeye yol açmıştı. Zor günler geçiren, ancak Bask bölgesinden çıkma bisikletçilere güvenini sürdürerek adeta bir Athletic Bilbao misyonu üstlenen bu takımı hayata döndüren etap zaferi olabilirdi Astarloza'nın bu başarısı. Bu sebeple değerliydi her şeyden önce... Güzel bir hikayeyi barındırıyordu arka planda. Ancak Tour de France'ın 8 gün öncesinde verdiği örnekler sonucunda 29 yaşındaki sporcunun pozitif çıktığı açıklandı geçtiğimiz günlerde.

Astarloza klasik bir açıklama yaptı basın toplantısında. Destekçilerinin alkışları eşliğinde masumiyetini belirtti. Doping yapmadığını ve masum olduğunu bildiğini, vicdanının tamamıyla temiz olduğunu ekledi. Ancak olayın peşinde olduğunu ve nasıl pozitif çıkabildiğini de araştıracağını söyledi. Sonunda da ince bir Davos hareketiyle, "Suçsuzum ve yapmadığım bir şeyle suçlanıyorum, bu ciddi bir durum ve sisteme inancımı kaybetmeme yol açıyor, bu saatten sonra suçsuz olduğumu kabul etseler de kıymeti yok, yeteri kadar zarar gördüm" şeklinde bitirdi sözlerini. Açıkçası son 3-4 yıldır bu açıklamalardan hangi birine inanacağımızı şaşırdık. Atletizmde de var bu durum, ama bisiklette şampiyonu kutlamak için ne kadar bir süre beklemen gerektiğine karar veremiyorsun. Daha uç noktalarda bu şüphe duygusu. Dediğim gibi, bitiş çizgisine gelindiğinde bile bir olmamışlık var. Contador'un hastası olsan bile, zafer sonrası biraz temkinli seviniyorsun mesela ister istemez. Sporsever için de, sporcu için de, her şeyden öte sporun prestiji için de oldukça tatsız bir durum. Astarloza suçsuz da çıkabilir, bu testler onanabilir de. Ama suçlanan kişinin suçu üstlenmesi veya ikna olması için bir neden yok, en azından bunu dışarıya yansıtması için... Bu da bu sporun arkasındaki sır perdesinin hiçbir zaman kaldırılamamasına ve birkaç istisna dışında hep lekeli şampiyonluklar ve etap zaferleriyle hatırlanır hale gelmesine yol açacak gibi. Dileğimiz bu tablonun bir an önce değişmesi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder