
Doksanlı yılların sonu ve yeni yüzyılın başındaki Portland'a herkes bir sempatiyle bakardı herhalde, en azından benim sempatim vardı. Damon Stoudamire, Scottie Pippen, Aryvdas Sabonis ve Rasheed Wallace gibi önemli oyuncularla bezenmiş güzel basketbol oynayan bir takımdı. O yıllarda bir türlü şampiyon olamadılar. O potansiyel vardı aslında ama bir türlü olmadı. O dönemdeki Lakers da pek yenilecek gibi durmuyordu ya neyse o ayrı mesele...
Sonra bu takım ne olduysa fazla değil 1-2 yıl sonra en nefret edilen takımlardan biri haline geldi. Oyuncuların karıştıkları olaylar, sahadaki rezil oyun bütün sempatiyi kısa sürede yok etti. New York'un dışarıda, arada sırada suça karışan ikiz kardeşi gibiydiler. Rose Garden gerçekten rakipler için 'gül bahçesi' haline gelmişti. Darius Miles, Zach Randolph gibi ne idüğü belirsiz birçok oyuncusu olan takımın değişime bir an önce gitmesi gerekliydi, bu açık seçik ortadaydı...
Sonra bu takım ne olduysa fazla değil 1-2 yıl sonra en nefret edilen takımlardan biri haline geldi. Oyuncuların karıştıkları olaylar, sahadaki rezil oyun bütün sempatiyi kısa sürede yok etti. New York'un dışarıda, arada sırada suça karışan ikiz kardeşi gibiydiler. Rose Garden gerçekten rakipler için 'gül bahçesi' haline gelmişti. Darius Miles, Zach Randolph gibi ne idüğü belirsiz birçok oyuncusu olan takımın değişime bir an önce gitmesi gerekliydi, bu açık seçik ortadaydı...

Rashard Lewis ve Ray Allen'a rağmen oldukça vasat olan takımı batıda konferans yarı finaline kadar yükseltmeyi başaran Nate McMillan'ı coachluk görevine getirdiler. Seattle'ın pota altı oyuncuları aklıma geldi şimdi: Jerome James, Danny Fortson, Nick Collison... Bildiğin Aliağa Petkim uzun rotasyonu kalibresi. Neyse o ayrı yazı konusu... Kevin Pritchard oldukça iyi hamleler yaparak kadroyu düzeltme yolunda önemli işler yaptı. Brandon Roy'u seçerek de üzerine takım kurulacak adamı elde etmiş oldular. Potansiyelli gençler de takıma katıldı. LaMarcus Aldridge, Channing Frye, Travis Outlaw, Sergio Rodriguez... Bu yapılanma Greg Oden'ın geçen sezon tek maç bile oynamamasından dolayı sekteye uğramış gibi görünmesine rağmen takıma oldukça katkı verdi aslında. Brandon Roy'un All-Star kalibresine ulaştığı ve Portland'ın o antipatiyi kırdığı bir sezon oldu.

Bu sezona geldiğimizde ise bendeki o nötr düşünce tamamen pozitif hale geldi. Tabi ki bunda İspanyol basketbolunu sevmem de önemli bir etken. Sezon başı aslında play-off yarışına gireceklerini düşünüyordum ama bu seviyeye ulaşacaklarını düşünmüyordum. Ama forumlara bakınca, ''Takım o kadar da iyi değil, Oden bu mu yahu?'' şeklinde yazılar gördüm. Ayıptır yahu, takım batıda ikinci sırada, Oden da bu sene daha da güçlenen Blazers savunmasının en önemli elemanı. Yeni bir Shaq O'Neal falan bekliyorlarsa fazla beklemesinler. Savunma ve rebound konusunda oldukça iyi olan, her maç double-double potansiyeli olan iyi bir uzun olacaktır. Oldukça değişken iki beşe sahip olmaları da oldukça iyi bir tehdit. Blake-Roy-Batum-Aldridge-Oden beşi daha çok set oyununa yönelik ve sert savunma yapan bir beş. Ama Sergio, Rudy ve Travis işin içine girince oldukça hızlı ve fast break kovalayan, izlemesi zevkli bir takım haline geliyorlar. Sergio bildiğim kadarıyla 48 dakika istatistiklerine göre ligde asist lideri. 13 dakikada 7 asist gibi abuk istatistik yaptığı maçlar oldu. 1-2 yıl içinde de ilk beşe yerleşeceğine şüphem yok. Ama şu an için play-off sertliğine uyum sağlayacak gibi görünmüyor. Rudy ise bildiğimiz Rudy. Avrupa'daki başarılı grafiğini buraya da yansıttı. Kariyeri bana göre Manu Ginobili'yle oldukça benzer, onun seviyesine ulaşacağını düşünüyorum. Batum fazla istikrarlı olmamasına rağmen potansiyelini gösterdi geri kalan süreçte. Bu takım 1-2 takviyeyle gelecek sezonlarda şampiyonluğa oynayacak hale gelecektir. Aslında Cavs taraftarı olsam da bu sezondan sonra Portland'a oldukça sempatiyle bakıyorum. Bakalım eski Lakers-Portland serileri tadında seriler izleyecek miyiz yeniden Portland'dan?
1 yorum:
ne ara cavs taraftarı oldun len? blogdaki geleceğini bi masaya yatıralım o zaman, heheh..
Yorum Gönder