Trekking-Bike ile geçirdiğim yaklaşık 2 yılın ardından, Ekim 2009'da bir yarış bisikleti almaya karar verdim. Plan çok basitti. O dönem üniversitede yeni başladığım işten kazandığım paraya dokunmayacaktım ve 2010 ilkbaharına girer girmez yeni sezonu yarış bisikletiyle açacaktım. Bu planımın yalan olmaması için beni bağlayıcı bir şeyler yapmam gerekti. İnternette o dönem dikkatimi çeken Dreiländergiro adındaki halka açık bir bisiklet yarışına kaydoldum. Yani ben Ekim 2009'da, hayatımda hiç yarış bisikletine binmemiş halimle bir yarışa kaydolmuş ve katılım ücretini de havale etmiştim. Organizasyon Haziran 2010'daydı. Bisikleti almak ve forma girmek için 9 ayım vardı.
2 Nisan 2010'da uzun bir bekleyişin ardından yarış bisikleti siparişimi teslim aldım. Henüz bisikletçinin otoparkında deneme sürüşü yaparken yere düşmem, sancılı bir öğrenme sürecinin habercisiydi. 50 kilometrelik düz etaplarla bisiklete alışmaya çalışırken, kışın adam gibi spor yapmamış olmam yüzüme tokat gibi çarpıyordu. 1 Mayıs'ta Frankfurt-Eschborn-Frankfurt rotasında halka açık bir yarışa katılarak ilk ciddi deneyimimi yaşadim. 70 kilometrelik etap dümdüzdü, yağmura rağmen iyi bir ortalamayla da bitirdim.
Fakat bir sorun vardı. Aç karnına 80 kilonun üstü çeken şahsım, bunun yanında eğimli yollarda hiçbir deneyime de sahip değildi. Tabi bu arada Dreiländergiro'ya katılmaktan vazgeçmiştim. Ama yine de yokuşlarda antrenman yapmak lazımdı. Eğer bir Mark Cavendish değilseniz, hiç yükseklik çıkmamanız yarış bisikletine yazık etmeniz anlamına gelir.
Darmstadt'ın güneyinde Odenwald bölgesinde hayatımın ilk tırmanışını yaptığımda (300 metrelik rakım farkı) bu iş için yaratılmadığımı onaylamış oldum. Mayıs ve Haziran boyunca sırf tırmanış çalışarak bir antrenmanda 1000 metre rakım farkı çıkmaya kadar getirdim formu. Peki Dreiländergiro ne olacaktı. 130 kilometrelik bir etap ve toplamda 2000 metre tırmanış... Ben antrenmanlarımda ne 130 kilometre yol almıştım, ne de 2000 metre tırmanmıştım. Yarıştan bir hafta önce 'katıl ne olacak ki' ruhunu kendimde bulur bulmaz, kalacak yer ve treni ayarlamaya koyuldum.
Öncelikle organizasyonun kendisinden biraz bahsetmek isterim. Dreiländergiro, yani üç ülke turu, Tirol bölgesinde Avusturya'dan başlıyor, İtalya ve İsviçre üzerinden tekrar başladığı yere geri dönüyor. Bu yıl 27 Haziran'da 17. kez düzenlendi. 168 kilometrelik A etabına ilk yılımda katılacak kadar saf olmadığımdan, 133 kilometrelik B etabını seçmiştim. Yolum açık olsundu.
Aşırı yorucu, 5 aktarmalı bir tren yolculuğunun ardından Tirol'de yarışın başlangıç ve bitiş yeri olan Nauders kasabasına vardım. Ertesi gün 30 kilometrelik bir gezintiyle Alp Dağları'nda yokuş çıkmak nasıl oluyormuş bir tatmak istedim. Yorulmamam lazımdı. Çünkü yarış bir sonraki gündü. A etabında yarışacak deneyimli bir Alman'ın peşine takılıp yaptığım ufak antrenman kendime olan güvenimi yerine getirdi.

Yarışın nasıl bir deneyim olduğunu yukarıdaki profil resmi ile açıklamak isterim. İlk 28 kilometre Frankfurt'taki yarışı hatırlattı bana. Yüksek tempo, az eğim. Buralarda önlerde yer almaya çalıştım. Çünkü dağda yeterince zaman kaybedecektim. Ardından tırmanışa geçtiğimizde, hayatımda daha önce çıkmadığım yüksekliklere çıkacak olmanın endişesi vardı. Fakat gidiyordu işte bir şekilde. Herkes nasıl çıkıyorsa ben de öyle çıkacaktım. Başka insanlarla sürmek hakikaten çok fark ediyor. Sırf rüzgar boşluğu değil, psikolojik anlamda da geçerli bu. Zirveye gelmeden bir kere ara verip bacaklarımı gevşetmek zorunda kaldım. Onun dışında çok da büyük bir problem yaşamadım. Hızım düşüktü, ama yarışmaya değil bitirmeye gelmiştim.

Dağın ardından 60 km-126 km arasındaki yolun yine benim sevdiğim tipte, yüksek hızla geçilen bir kısım olacağını biliyordum. Kendime bir grup bulup rüzgar boşluğuna takıldığımda bir şeyler yolunda değildi. Dağı aşmıştım ama bacaklarım çok yorulmuştu. İki bacağıma da resmen aynı anda kramp girdi. Bisikleti tekrar durdurmak zorunda kaldım. Bulunduğum gruptan kopmuştum. Neyse ki kramp fazla uzun sürmedi. Yola tekrar koyulduğumda kendime hemen yeni bir grup bulamadım. Bir süre yalnız başıma rüzgar yiyerekten giderken, arkamdan gelip beni yakalayan grup kurtarıcım olacaktı. Bu grupla yaklaşık 50 kilometre boyunca hiç en öne geçmeksizin pedal çevirdim ve 126. kilometredeki yiyecek-içecek noktasına vardım. Mataralarım da boşalmıştı. Burada biraz dinlenip bir şeyler içtikten sonra son 126 km-132 km arasındaki tırmanışa başladım. Rakım farkı 400 metreydi. Odenwald'da çok daha fazlasını başarmıştım. Fakat çok yorgundum. 6 kilometrelik bu tırmanış işkence gibi geldi. Zaten her sürdüğüm metre, hayatımda yeni bir mesafe ve rakım rekoruydu. Alışkın değildim yani. Burası da bittiğinde yine yalnızdım. Önümdekilerden kopmuş, arkamdakilere de yakalanmamıştım. Bu durum finişte unutulmaz bir an yaşamamı sağladı. Son düzlüğe tek başıma girdiğimden, orada mikrofonuyla sürekli bir şeyler anlatan animatör, benim start numaramı bilgisayarına girip kim olduğuma baktı ve anons etti:
"Wir haben den Erhan Leblebici am Ziel, eine türkische Teilnahme in diesjährigem Dreiländergiro, aus Darmstadt. Applaus!"
"Erhan Leblebici bitiş noktasında, bu yılki Dreiländergiro'da bir Türk katılımcı, Darmstadt'tan, alkış!"
B etabında 487 erkek katılımcı arasında 186. oldum. Her yaş grubundan insanın olduğunu düşünürsek idare eder bir sonuç. Bisikletimin üçüncü ayı olduğunu düşünürsek de gayet sevindirici bir sonuç. Beni dağdan sonraki düzlükte taşıyan grubun bunda payı çok yüksek.

Avusturya, İsviçre ve İtalya'nın kesiştiği Tirol bölgesini kış sporları nedeniyle bilen okurlarımız vardır elbette. Yazın burası adeta bisiklet sporu cennetine dönüşüyor. Yarış bisikleti sürücülerine sunduğu organizasyonlar ve güzel yolların dışında, burası aslında dağ bisikleti merkezi. Türkiye'de daha çok dağ bisikletinin yaygın olduğunu düşünürsek, paraya kıyabilecek ve hevesi olan arkadaşlara Tirol'de bir bisiklet tatili tavsiyemdir.
İleriki turlarda yazıyı daha kısa keseceğim ve coğrafyadan daha çok bahsedeceğim. Bu ilk tur hatırasını yazarken bisikleti alma sürecinden itibaren içine girdiğim duygusallıkta kayboldum.
3 yorum:
sadece şu kadar söylüyorum: göğse üç yumruk :tümermetin:
bir solukta okudum, tebrik ettim.
bisiklet sürmeyi bilmiyorum(cidden) ama yarış anını hissettim, güzel hikaye.
Yorum Gönder