5 Temmuz 2010 Pazartesi

Bütün Dünya Alman'ın...

Blog durma noktasına gelmişken Tour etkisiyle yaşanan hareketlilik çok iyi geldi. İnan'ın bugün geçtiği Rotterdam raporu ve Erhan'ın Dreiländergiro tecrübeleri bu blog için yazılmış en güzel yazılardı kesinlikle. Gerçek olamayacak kadar güzel hatta, biraz çirkinleşelim istedim. Sonuçta son dönemdeki favori televizyon programı "Bay Tahmin" olan insanlarız...


Son futbol yazımızla bitmeyen serimize gayet lakayıt bir tavırla noktayı koymuş, bir de turnuva tahmini yapmıştık pişkince. Şimdi de bunu kullanıp sizi etkilemeye çalışacağız... Sağ taraftaki Almanya-İspanya yarı finalini doğru tahmin etmişiz, ne güzel. Diğer tarafta da Hollanda-Brezilya çeyrek finalini tutturup, oradan Brezilya'yı çıkarmışız. Diğer çeyrekten gelen takımsa elbette Uruguay değil, onları gruptan çıkarmamıştık... Fabio Capello'nun öğrencilerine şans tanımışız ki Almanya maçını Sonisphere dolayısıyla kaçırmış olmama rağmen çok da absürd gelmiyor şu anda bile o tahmin. Bence bu şansı kaybettikleri nokta Landon Donovan'ın golü sonrasında grup ikinciliğine düşmeleriydi, zira çok daha kolay bir rota anlamına gelecekti Gana-Uruguay yolu. Bu tabi her iki takımı da takdir etmeme engel değil, fakat bu turnuvada futbolun doğrularını yapma noktasında geri kalan 31 takımdan net biçimde ayrılan tek takım var: Almanya.

Diego Armando Maradona'nın teknik direktörlük yetileri kendisi dışında kimseyi tatmin etmiyor büyük olasılıkla. Dünkü hezimet sonrasında da Gabriel Heinze'nin güvenoyu açıklaması dışında oyunculardan da iyi yönetilmediklerine dair ipuçları geldi. Kadroyu oluşturan ve hatta dışarıda kalan isimlerin, bayağı kilisesi falan olan bir mezhep ortaya çıkaran Maradona fenomenine saygı duymaması olacak bir iş değil. Ancak teknik direktör olan Maradona'ya aynı oranda bir güven beslemediklerini de birçoğunun gözüne baktığınızda görebiliyorsunuz, onlardan biri olmak için oynadığınız oyuna rasyonel bir bakış getirmek yeterli zaten... Javier Zanetti ve Esteban Cambiasso gibi isimlerin içine giremediği kadrodaki 23 oyuncuyu da savaşçıları olarak nitelendiren ve bunları birbirinden ayıramayacağı yönündeki söyleminden "Maç kadrosuna önce Mascherano'yu yazarım, sonra diğer 10 oyuncuyu yerleştiririm" gibi Fatih Terim-vari bir felsefeye çark eden Maradona'nın bu son tutarsızlığı olmayacaktı. Hatta aynı denkleme daha sonra yeni eklemeler yaptı. Ben en son bıraktığımda Mascherano + Messi + Gutierrez + 8 oyuncu olmuştu mesela. Buraya bile tam anlamıyla bir bağlılıktan söz edemeyiz.


Arjantin 4-1-3-2 benzeri bir dizilişle sahaya çıkıyor ve formasyonlarla arası pek iyi olmayan Türk medyasının futbolcu eskileri bile bundan birkaç yıl önce, bu sistemi kullanan ve orta sahasının selametini tamamen Marco Aurelio'ya bırakan Fenerbahçe'de bir şeylerin yanlış olduğunu hissetmişti. Gerçi orada ilk reaksiyon Aurelio'ya abartılı bir methiye bombardımanı şeklinde vuku bulmuştu ama en ufak bir sonuçta bu dizilişin uzun vadede anlamsız bir cesaret göstergesinin ötesinde değeri olmadığını anlamıştı pek çoğu... Bu sistemle Almanya gibi modern futbolun parlayan dizilişi 4-2-3-1 için en doğru parçalarla sahaya sürülen bir takıma karşı yaparsanız, 4-0 sonrası mutlu olmalısınız... İşlerin daha yüz kızartıcı bir hal almaması için pek sebep yoktu. Maradona'nın maç sonucundaki savunması da bu adamın teknik direktörlük macerasına bir an önce son vermesinin herkes için en hayırlısı olacağını düşündürtüyor bizlere: "Argentina can't play in a different style." O zaman Arjantin şansına küsmeli, çünkü böyle oynayan bir takım Lionel Messi'nin yerine Maradona'yı da koysak bugünün futbolunda mutlak başarıya ulaşamayacak.

Az önce kovulduğu haberini aldığım Dunga içinse o kadar da gemileri yakmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Almanya'yı turnuva öncesinde final adayım olarak göstermiş ama finalde Brezilya'yı öne çıkarmıştım. Turnuvayı izleyip Kaka'nın formunun hala oldukça kötü olduğunu gözlemledikçe, Brezilya konusunda geri adım atmaya başlamıştım... Fakat Elano'nun sakatlığı sonrası, Dunga'nın neden bu kadar güvendiğini pek anlayamadığım Felipe Melo devreye girmese bugün hala burada olacaklardı muhtemelen. Bazı oyunculara gereğinden fazla güvendiğini ve Brezilya gibi prolifik bir ülkenin sunduğu nimetlerden tam olarak yararlanmadığını söyleyebilirim Dunga'nın teknik direktörlüğü hakkındaki en olumsuz yorum olarak. Bu takımın geriye düştüğü takdirde nasıl bir çözüm getireceğini hep merakla bekliyordum. Burada Dunga'nın stratejik yoksunluğundan ziyade yanında oyunu değiştirecek yeterlikte oyuncular bulundurmaması oldu bana kalırsa sıkıntının kaynağı. (Sıkıntı da güzel bir kelimemiz, bu kadar önyargılı yaklaşmayalım. "Lampard düz oyuncu" demedik ya!) Sayıca eksik kalmak da Dunga'nın işini kolaylaştırmadı kuşkusuz, fakat Dunga kısa kariyerinin en ciddi anlarında oyuna müdahalesi beklenirken hiçbir şey sunamadı. Nilmar dışında... İdeal onbir bu turnuvayı götürmek için yeterli gözükse de, Elano kalibresinde bir oyuncunun sakatlığı Brezilya'da bu kadar büyük sorunlara yol açmamalı. Ancak kenardaki alternatifler Felipe Melo ve Kleberson ise bugünkü tabloyla karşı karşıya kalmak çok şaşırtıcı değil...


İspanya'da Fernando Torres'in tek santrfor olarak gözüktüğü ve turnuva başından beri Vicente Del Bosque'nin A planı olarak dikkat çeken şablon da çok ideal gözükmüyor. Portekiz ve özellikle de Paraguay karşılaşmalarında Torres'in çıkışı sonrası İspanya'yı daha iyi buldum. Bunun Ladyboy'la direkt bir ilişkisi yok aslında, her ne kadar sakatlıklar elemanı ciddi biçimde etkilemiş olsa da. Ben biraz Manchester United'da Dimitar Berbatov'un aynı şekilde kullanıldığı dönemlerde ortaya çıkan verimsizliğe bağlıyorum bunu... Portekiz ve Paraguay maçlarında şansı da yanına fazlasıyla alan Del Bosque'nin bir ayarlama yapması şart, bu yolda Torres'i yanında tutması gerekse bile... David Villa arkasında Iniesta-Xavi-Fabregas ya da Pedro-Xavi-Iniesta üçlüsünü kurmuş bir İspanya, Almanlar'ın kupa yürüyüşüne dur diyebilecek yegane takım kalanlar arasında. Thomas Müller'in yokluğunda fırsat bu fırsat. Yerine Piotr Trochowski mi kullanılacak acaba? Bugüne kadar mevcut görevini kendisinden beklediğim ölçüde iyi yerine getirmiş olsa da Bastian Schweinsteiger'i ileri çekmek doğru değişiklik olabilir. Yine de yarı finalin bu tarafında Almanya'ya duyduğum güven, diğer tarafta Hollanda'ya duyduğum güvenin çok üzerinde.


Futbol yazmıyordum uzun zamandır, muhabbete ortasından girince bir şeyler eksik kalıyor hep. Bu turnuvada canımı sıkan iki unsur oldu ve beni bir süredir takip edenlerinizin tahmin edeceği üzere ikisi de vuvuzela değil... Jabulani küresel ısınmadan bile sorumlu tutulacak bir noktaya getirilse de zaman zaman oyuncuların yaşadıkları zorlukları tahmin edebilecek kadar tanıyoruz artık topu. Ben bir örneğiyle oynadım da birkaç kere. Gerçi replikalar tam olarak aynı bileşenlerle üretilmiyor ama hakkında konuşma fırsatı veriyor olsa gerek. En son yağmurlu zeminde Roteiro ile oynadığımda bu kadar rahatsız olduğumu hatırlıyorum...


Hakem konusu da can sıkıyor. Pazar günü Sonisphere dönüşü herkes hakemlerden şikayet ederken bulduğumda, o faslı ıskaladığım için biraz şanslı hissetmiştim. Ama dün geceki İspanya-Paraguay maçı da sinir bozucu oldu zaman zaman. İşin kaldıramadığım yönü, bu seviyede maçları yönetecek seviyede olmadığını çok net hissettiren bir Guatemalalı'ya sadece işleri politik açıdan doğru göstermek için katlanmak durumunda bırakılmış olmamızdı. Medeniyetin bu kadar yol katettiği bir çağda ana düşünüşün "Paraguay Güney Amerika takımı, İspanya da Avrupa, öyleyse buraya öyle bir hakem koyalım ki ne Güney Amerikalı ne de Avrupalı olsun, ama mümkünse İspanyolca konuşsun" olmamalı. Oyunun tarafsız olarak tanımladığın ilk unsuru topun adaletini elinden almışsın, bari diğerine dokunma. Hakemin hangi konfederasyona mensup olduğunu, pazar günleri kiliseye gidip gitmediğini ya da tatilini hangi ülkede geçirdiğini belirleyici kriterler olarak seçersen, oyuncuların ve seyircilerin bu hakemleri o yönleriyle görmesini engelleyemezsin... O yüzden seviyeyi kaldırabilecek iyi hakemi pasaportuna bakmadan oraya koyabilmelisin. Şu maçı bir İsviçreli hakem yönetse ne olacak, 'kupa uzağa gitmesin' düşüncesiyle İspanya için mi çalacak? Öyle bir düşünce mi saracak Paraguay halkını? Saracaksa da sarsın, olabilecek en kötü şey bir tarafın güvenini kaybetmek olur o durumda dahi... Dün iki taraf da hakeme güvenini maçın başlarında kaybetmişti. Albert Pique o penaltıya itiraz edebildi mesela. Dünya Kupası çeyrek finaline yakışmayan bir kareydi. Pique'ye kızacak futbol romantikleri olacaktır ama benim kalemimin ucu orayı göstermiyor...

3 yorum:

CaRtMaNtR dedi ki...

O kadar yazdın yazdın ama bi cümlede bile Larissa Riquelme adı geçmedi. Chilavert sonrası Paraguay'ın çıkardığı en izlemeye değer şey sanırım kendisi :D

Bu arada Dünya Kupası'nda her kıtadan hakem yerine tüm dünya genelinde bir hakem listesi oluşturulsa ve bu listede hakemler başarı puanlarına göre sıralanarak DK'ya çağrılsa ve maçın önemine göre lisetenin üst sıralarındaki hakemler kıta gözetmeksizin maçlara verilse en güzeli.

Bu aralar Umut Sarıkaya gibi Almanlıktan zevk almak çok moda :D

Birde Gyan çok acaip forvetmiş.

Sheed dedi ki...

lise hayatımda aşırı doz almanlık aldım, çok hoşnut kaldığımı söyleyemem.. o yüzden umut sarıkaya'ya saygı duruşundan öte değil benim kullanımım :)

çeyrek finalde biraz da riquelme için paraguaylı'ydık.. gerçi japonya-paraguay maçını irish pub'da izledim ve mekandaki tek turist japon olunca, otomatikman japonya saflarına geçen arkadaşlar gördüm.. öncelikleri fark edebilmişsindir..

hakem olayında benim de istediğim o, hala şu "puanlar komşuya gitti" çekincesini taşımak inanılmaz bi şey.. o değil de konfederasyonların zorladığı bi prosedür olabilir bu belki, öyleyse bile mantıksız.. zira hakemlik bireysel bi kariyerdir, ülke futbolunun geldiği yerden falan tamamen bağımsızdır.. yani hakem guatemalalı diye önyargıyla yaklaşıp salladığım yok, oyuncular da hakem kontrolü kaybedene kadar bu basmakalıp düşünce etkisine girmiş gözükmediler zaten.. benim de söylemek istediğim hakemleri "iyi hakem-kötü hakem" diye kategorize edebileceğimiz sadece.. başka şeyleri işin içine katmak onun kariyerine saygısızlık en başta.. örneğin paraguay-ispanya maçında en fazla bi paraguaylı ve ispanyol hakemin 'unavailable' olmasını kabul edebilirim.. keşke o da olmasa hatta da yaşadığımız dünyanın o kadar da farkındayım..

CaRtMaNtR dedi ki...

Japon turist mevzusu yine Umut Sarıkayanın yanılmıyorsam sokakta Japon turist görüp içinden google araması yaparak Japanese high school girl diye mevzuya dalan karakter aklıma geldi :)

Mükemmel dünya demişken keşke Maradona hoca olarak kupayı alabilse be seremoni sonrası bu kupanın bir kulbu Platiniye bir kulbuda Pele'ye kapak olsun dese diye hayal etmekten kendimi alamıyorum.

O değilde bizim neslin Almanca ile tanışmasıda bir tuhaftır aslında abilerden miras kalan malum görsel kaynakları gören her genç Almanca çok kaba dil der durur ister istemez :)

Yeni Yazıhane Diyorsak...

Bir yılı geride bıraktığımız gibi soluğu yeni tasarımda aldık. Kubilay Kahveci'nin yeni oyuncakları için buradan yakın. Yazıhan...