25 Ağustos 2008 Pazartesi

Huyundan Vazgeçmeyenler


Bundesliga'da haftanın genel görünümüne baktığımda bu deyiş geldi ilk olarak aklıma. Huylu huyundan vazgeçmezmiş, evet... Bu hafta da birçok 'huylu' sahne aldı Almanya'da. İlk olarak Mark Van Bommel'den bahsedelim, Bayern kaptanından... Bu hafta Kanal 24, cumartesi maçı olarak Dortmund-Bayern maçını tercih etmiş, önemli de bir düello. Her ne kadar ben Bremen-Schalke maçını izlemek istediysem de kanalı suçlamak yersiz olur. Aslında lig suçlanabilir biraz olsun. Organizasyon anlamında Premier League ile birlikte diğer yerel liglerden açık ara önde olduğunu düşünüyorum Bundesliga'nın. Özellikle son yıllarda bu konuda çok yol katettiler. Ancak bu haftaki programda bariz bir biçimde sivrilen üç maçı aynı saate koydular. Üçüncü maç da Stuttgart-Leverkusen kapışması. Bunun yanında pazar akşamüstüsü yavan iki maçla karşılaştık. Bunlardan biri kolaylıkla pazar gününe çekilebilirdi, Stutgart ve Leverkusen'in fikstürü özellikle uygundu. Geçen hafta içini tüm takımların boş geçirdiğini düşünürsek, cumaya da baba bir maç konabilirdi. Ama cuma gecesi Hannover-Cottbus maçına mecburduk.


Bremen-Schalke maçına özellikle Claudio Pizarro'nun yuvaya dönüşü cazibe katıyordu, son 16 dakika izleme fırsatı bulduk. Eski takımına karşı Mesut Özil'in oyunu da parmak ısırttı, elden kaçırılmaması gereken bir yetenekti bizim adımıza ama yeterli çabanın sarfedilmediğini düşünenlerdenim. Diego geldikten sonra Mesut'u kulübeye çekmek çok da kolay olmayacak Thomas Schaaf için. Neyse biz canlı canlı izleyebildiğimiz maç için Nordrhein-Westfalen bölgesine çevirelim rotamızı. Geçen haftaki yazımda Van Bommel'in kaptanlık bandından pek nasibini almadığını, aynı agresifliğinin artarak devam ettiğini söylemiştim. Geçen haftaki sarı kartına, bu hafta iki tane daha ekledi. Henüz 23. dakikada gemisini terk etti kaptan. Önce Sebastian Kehl'e öyle bir faul yaptı ki, bir anda galeyana gelip elimdeki birayı ekrana fırlatmak gibi aşırı bir tepki verdim. Sonra ben yatışıp ekranı ve yerleri silmeye koyulurken, bir kırmızı kart çıktı Herbert Fandel'in cebinden yardımcısının da uyarısıyla. Buna pek anlam verememiştim ama tekrar görüntüde net bir dirsek vardı adamım Tamas Hajnal'ın kafasına isabet etmiş. Gerçekten rahatsız bir arkadaş, sarı kartının üzerinden beş dakika geçmeden bunu yapan futbolcu zor bulunur zira. Buna rağmen yenilerden Tim Borowski'nin golüyle 1 puanı kurtardı Klinsi'nin talebeleri. Luca Toni'yi de huyundan vzageçmeyenler arasına katabiliriz kolaylıkla, sürekli yerdeydi, hakeme ve takım arkadaşlarına itiraz ediyordu. Ayaklı bir antipati vardı sahada. İkili mücadelelerde de İbrahim Üzülmez'in izinden gitmekte. Ne demek istediğimi yukarıdaki fotoğraf daha iyi anlatmış sanıyorum. Ayrıca formda da gözükmedi Toni, kötü geçen turnuvanın etkilerine bağlayabiliriz belki. Ama turnuvanın en iyilerinden Hamit Altıntop'un formsuzluğunu nasıl açıklayacağız? Umarım toparlar kısa zamanda, Franck Ribery'nin iyileşmesi, Tim Borowski'nin ilk onbiri tehdit etmeye başlamasıyla birlikte forma görmesi zor olabilir çünkü.


Bu konuda mimli oyunculardan bir diğeri de Maik Franz Bundesliga'da. Pitbull yeni sezonda da boş durmuyor. Ekürisi Mario Eggimann'ın Hannover semalarına süzülmesi onu ve Karlsruhe savunmasını bu sezon daha zor durumlarla karşı karşıya bırakıyor. İşin ilginci tıpkı Van Bommel gibi Franz da tüm o mazisine rağmen kaptanlık göreviyle yüceltildi. Bu hafta Jose Guerrero imiş kurbanı, haftaya bir başkası olacak. Yine de ne yaptığının farkında en azından. Van Bommel gibi 'adım çıkmış dokuza inmez sekize' edebiyatı yapmıyor en azından. Son 10 maçında 3 kırmızı kart gören Käpt'n Rot, Bild'e şöyle buyurabilmiş üzerine baksanıza:

"Vielleicht habe ich ein Imageproblem. Wenn ein anderer Spieler so etwas macht, wird weitergespielt. Es kann sein, dass ich unter besonderer Beobachtung stehe."

Bir imaj problemi varsa onu sen yarattın Sayın Kaptan. Bir de hala yan hakemi suçluyorsun, "150 Bundesliga maçı yönetmiş, beni tanıyor ve bana hiç tolerans göstermiyor" diyorsun. Bu bakış açısının "Hoca bana taktı" diyen ilkokul öğrencisininkinden farkı nedir? Üzerine söylediğin yerel atasözünüze hiç değinmiyorum bile, büyük ağaçlar daha fazla rüzgar alırMIŞ. Bence yol yakınken o egonu bir kenara koyup, kaptanlık bandını Lucio'ya, Willy Sagnol'e falan ver. Ya da sen olmayan herhangi birine...


Neyse alışkanlığını devam ettiren başkaları da var, mesela Calamity Jens. Stuttgart'taki ilk maçında benden tam not almayı başarmıştı, burayı da Jens Lehmann fotoğraflarıyla donatmıştım hatta. Bu hafta maçın özetinden görebildiğim kadarıyla iyi kurtarışlar yapmış yine, önündeki Delpierre-Taşçı ikilisinin arkasını iyi temizlemiş. Fakat Patrick Helmes'ten öyle bir gol yemiş ki Tormann, evlere şenlik... Arsenal'da da malum lakabını böyle almıştı zaten. Bazı maçları vardı ki, 90 dakika kalecilik dersi verir, uzatma dakikalarında tüm övgüleri geri aldırırdı. 40 yaşını zorlayan bir adamın huy değiştirmesini beklememek lazım. Yeri gelmişken dilerim Helmes de bu gol atma huyundan hiç vazgeçmez, Christoph Daum çok ağlamıştı arkasından. Ben de geçen hafta izleyebildim ilk kez. Mönchengladbach'ın dinamosu Marko Marin ile birlikte Alman gençleri arasında en çok ışık saçan oyuncu kendisi.


Artur Wichniarek yıllardır Bundesliga'da adından söz ettirebilmiş bir forvet. Özellikle Hertha yıllarında Marcelinho'nun solundan gelen Thorben Marx ve sağından gelen König Artur rakipler için yüksek tehlike arz ederdi. Aslında ondan önce de bir Bielefeld geçmişi var. Bir nevi yuvasına dönüşünden sonraki ilk tam sezonunu geçen sezon geçirdi. Sezona tıpkı şimdiki gibi fırtına modunda girmişti. Sonra gittikçe düştü formu. Bu sezon takımına 2 maçta attığı 3 golle 2 puan hediye etti. Geçen hafta Markus Rosenberg ile girdiği düello da seyredilesi bir güzellikti. Bu hafta da boş durmadı, ama devamını getiremezse Bielefeld geçen sezonki kadar şanslı olmayabilir. Sezona çok iyi girse de Hoffenheim'ın Cottbus ile birlikte 2. Bundesliga için en büyük aday olduğunu düşünüyorum. Üçüncü takımın kim olacağını öngörmek ise çok zor: Mönchengladbach, Karlsruhe, Bochum, Bielefeld... Frankfurt ve Köln'ün bir şekilde ligde kalacağını düşünüyorum. Mönchengladbach'ın da savunma kurgusuna acilen takviyeler yapması lazım. Defans oyuncuları tanıdık Filip Daems dışında vasatın altındayken, arkalarındaki kaleci de güven vermekten çok uzak. Stuttgart maçında tek bir olumlu hareketini göremedim Christofer Heimeroth'un. Lig standartlarının üstündeki hücum hattına da yazık oluyor onun yüzünden.


Köln demişken iki haftadır maçlarını sırf Ümit Özat için izliyorum. Bu hafta yakarışlarımı duymuş olsa gerek, müthiş bir sağ ayak dışı kesme yaptı, benim de beklediğim tam olarak buydu. Gurbetçilerimiz de iyi performanslarıyla bizi ihya ediyor da, Türkiye'den oraya gidenleri izlemek daha eğlenceli oluyor. Tamamen Türk futbolunun ürünü olarak oraya gidiyorlar ve görebildiğim kadarıyla Ümit Türk futbolcusunu hakkıyla temsil ediyor. Hakeza Çağdaş Atan... Bu hafta son 5 dakikada oyuna girdi, köşe vuruşunda sarı kart gördü. Hakem düdüğünü çalsa ve atış kullanıldıktan sonra o hareketi yapsa son dakikada penaltıya sebebiyet verip 1 puanını çalacaktı takımının. Ama itme-çekme uzmanlık alanı olduğundan yapmadı böyle bir zamanlama hatasını. Helal olsun... Sinan Kaloğlu'yu da bekliyoruz, karşısında sarı-lacivert formalı rakip bulursa patlayabilir. Ama yok ki orada da...


Prinz Poldi'nin bir sorunsal olarak Klinsi'nin önünde beklediğinden bahsetmiştim buralarda bir yerlerde. Poldi-Problem daha ikinci haftadan baş gösterdi Toni'nin sakatlıktan dönmesiyle. Oyuna girerken çok mutsuz görünüyordu, Alman basınının renkli cephesinde birçok dedikodu da çıktı. Hala Manchester City ve Tottenham Hotspur'ün gündeminde olduğu söyleniyor. Çok tuttuğum bir oyuncu değildir, yine de La Liga'nın onun için daha uygun olduğunu düşünmüşümdür hep. Bakalım, bir tercih yapacaktır. Ama o da huyludur, her sene bir şekilde somurtur yedek kulübesi yolu gözükünce. Taraftar onu çok sevse de, Bayern sevdasından vazgeçmesi onun adına daha hayırlı olacaktır bana kalırsa. Klose-Toni ikilisini bozmak kolay iş değil bir antrenör için, ne kadar formsuz olurlarsa olsunlar...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Schalke'nin yedek kalecisi Schöber'in performansını da eklesen iyi olurmuş.

bir de bana göre Hoffenheim ligden düşmeyi geçtim, Avrupa Kupaları bile görebilecek bir takım.

Sheed dedi ki...

schober bu hafta iyi bi performans gösterdi evet, ama ben 'alışkanlıklarını devam ettiren oyuncular' merkezli gittim yazı boyunca..

hoffenheim öyle bi beklenti yarattı, genelde herkes senin gibi bakıyor ama ben bu konuda biraz muhalifim.. ligde kalmaları benim açımdan sürpriz olur, avrupa kupası görürlerse blogun temasını hoffenheim mavisi yaparız, bu bi sözdür ;)

Yeni Yazıhane Diyorsak...

Bir yılı geride bıraktığımız gibi soluğu yeni tasarımda aldık. Kubilay Kahveci'nin yeni oyuncakları için buradan yakın. Yazıhan...