
Çoğu kişinin "The Illusionist" ile birlikte tanıdığı Neil Burger'ın ilk yönetmenlik deneyimidir kendileri. Yine "The Illusionist" ile karşılaştırmak gerekirse, çok daha düşük bütçeli bir filmden bahsediyoruz. Kötü oyunculuklar da cabası. Ama cidden kötü... Karşı tarafta ise tüm gerçekliğiyle duran bir Edward Norton etkisi var. O yüzden iki filmi kıyaslamak çok da uygun düşmeyecek. Ama yine de kendini izlettiren bir senaryo vardı ortada, ki o da Burger'a ait hemen belirtelim.
Neil Burger'ın dehasından ziyade, Mete Aktaş'ın Türkiye Basketbol Ligi'nin resmi sitesini canlandırmak adına sarf ettiği çabalara bir saygı duruşu niteliğinde olacaktı aslında bu yazı... Neyse ona da değinmiş oldum. Mete Abi de Fenerbahçe Ülker deplasmanı için bir kez daha Abdi İpekçi'ye uğrayan Trajan Langdon'ı kolundan tuttuğu gibi röportajı patlatmış. Sorulan sorular arasında biraz da sitemkar bir gönderme var. Langdon'ın Efes Pilsen'den ayrılışından bu yana Abdi İpekçi'ye yaptığı her dönüşte efsanevi performanslar sunmasına dair. Langdon da İstanbul'daki maçlara özel bir motivasyonla çıkmadığını söylemiş... Bir sonraki röportajda bugünkü performansını da dayanak olarak kullanabilir belki ama biz yutmayız. Daha 1 ay geçmedi Efes Pilsen karşısında çılgın attığı günün üzerinden. 7/10 üçlük ne, insan insana yapar mı? Yine 2006 Final-Eight ikinci maçında attığı 24 sayının her birini canlı izledi bu gözler. Ki görüldüğü üzere o gün Matjaz Smodis, J. R. Holden ve David Vanterpool gibi isimler de ortalamalarının çok altında kalacaktı. Hatta Popovic-Ender guard ikilisine bakmadan, o maçı kazanabileceğimizi bile düşünmüştüm o gün, itiraf ediyorum... Demem o ki, aslında kısa yoldan "Yok, Cem diye bir çocuk varmış ben sadece ona gıcığım, salonda görürsem ayrı bir havaya giriyorum" da diyebilirmiş. Öte yandan saygı duymakla birlikte o sezon ligde final serisinde Ülkerspor'u yıkan adam olsa da Final-Four yolundaki en önemli maçlarda sindiğini de hatırlarım ve pek sevmem kendisini... Ayağını denk alsın yani, Alaskan Assassin falan dinlemem ben...

Bağlantıyı da işte oradan kurduk zaten. Kendisine sanırım Duke yıllarında takılmış bir lakap bu. Güzel de bir lakap, NBA'de pek fazla Alaska orijinli oyuncu olmadığını ve bu arkadaşın da adeta bir suikastçi gibi sessiz sakin işini yapıp karşı takımın ipini çektiğini düşünürsek. Bu arada ben bu adamı ilk kez UConn-Duke finalinde izlemiştim herhalde, bir başka üstad Murat Murathanoğlu'nun anlatımıyla olması lazım. J. J. Redick vakasıyla birlikte unutulmuş olabilir belki ama kendisi parlak kolej kariyerine ve lottery pick olmasına rağmen NBA'de olduramamasıyla en büyük hayal kırıklıklarından biridir Blue Devils'ın... Çok doluymuşum herife de, evet!
Bu arada röportajın tamamını da tam buradan okuyabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder