20 Temmuz 2010 Salı

John *Insert Joke Here* Wall


Başlamadan uyarayım, bu yazı içerisinde oyuncunun ismiyle ilgili herhangi bir espri olmayacak. Yakalarsanız da istem dışı olmuştur, emin olabilirsiniz. Derginin gelecek ayki sayısı için yazdığım yazıyı "Wonderwall" metaforu üzerine oturtmak çok şık bir hareket gibi gelmişti. Yazı bittikten sonra da başımı -zeminle 45 derecelik bir açı yapacak şekilde- uzaklara yöneltmiş ve gururla ufuk çizgisini aramıştım. Bir haftadır takip ettiğim ne kadar Amerikan kaynağı varsa bu gülünçlüklerin peşinde ve dışarıdan bakınca kendi yaptığımdan da tiksindim. Henüz sezon başlamadan, yapılabilecek tüm esprilerin dünya üzerinde bir yerde yapıldığını düşünüyorum. Siz de içlerinden hoşunuza gidenlerle boşluğu doldurabilirsiniz.

John Wall'un yaz ligindeki performanslarının bu kadar yankı bulması çok şaşırtıcı değil. Kentucky gibi gelenek sahibi bir kolejin NBA'e gönderdiği ilk top-pick seçimi ve açıkçası Wall, Vegas'taki haftasında hayal kırıklığından fazlası olmasaydı bile hakkında -en azından ana akım medyada- çok fazla eleştiriye rastlayamayacağımızı düşünüyorum. Şu anda da -bence ikinci senesine adım atacak oyunculardan DeMar DeRozan ya da Reggie Williams kadar hak etmediği- bir MVP unvanıyla onurlandırılmış durumda...

Maçları izlememiş herhangi biri okuduklarına bakarak, NBA'in en yeni süperyıldızına merhaba dediğini düşünebilir. Fakat izleyenler Wall'un oyununun NBA'de direkt bir etki yaratmasına izin vermeyecek kadar fazla defekti barındırdığını fark etmiştir. Bu defektlerin bazıları, yaz liginin karakteristiklerinde daha kolay görülür bir hal aldı ama bazen de evrensel olarak çirkin görünen ve oyunun oynandığı her yerde baş ağrısı anlamına gelebilecek şeyler gördü gözlerimiz.


Wall 4 maçta 21 top kaybı yaptı ve bu can sıkıcı bir rakam ama topa hükmeden bir oyun kurucunun yaz ligi seviyesinde daha azını yapmasını bekleyemem ben. Her şeyden önce basketbol gibi ancak kolektif bir iyiye ulaşmayı amaçlayabileceğin bir oyunda, ilk kez biraraya geldiğin dört farklı beyinle birlikte oynamak kolay bir görev değil. Hele bunları yönetme görevi de sendeyse bunu ikiyle çarpmak gerekiyor. Bunlarla beraber herkesin gözlerini çevirdiği isimsen dünyanın en zor işiyle karşı karşıyasın. Bu çerçevede düşündüğümüzde Wall kötü bir sınav geçirmedi. Ancak lige giriş yapmadan önce de sahip olduğumuz bazı soru işaretlerinin, kolej basketboluna göre daha fazla kaliteli oyuncu bulunduran bu ligde ciddi boyutlara ulaştığını söyleyebiliriz. Fakat bunlar nedense çok fazla dillendirilmiyor, tozlar lig başlayana kadar halının altına süpürülüyor. Bunu Kentucky'ye bağlayabilirim ama basketbol basınımızda bu işi yapmak için daha gönüllü kimseler var. Yine de John kardeşim burayı okuyorsa, her şeyin o kadar toz pembe olmadığı konusunda uyaralım.

Çetin Yılmaz: "Öncelikle shot-selection dediğimiz... Böyle diyorum ama Türkçe'ye tam olarak çevirmek mümkün olmadığından, yoksa sen de biliyorsun ki..."


Çetin Hoca'nın olduğu gibi benim canımı en çok sıkan da şut seçimleri oldu. Bir başka Kentucky mezunu Rajon Rondo gibi zorlanabileceği söyleniyordu ama ben şut hissiyle en azından Derrick Rose kıyaslarını hak ettiğini düşünüyordum. Rose en azından orta mesafeden riske edilen bir oyuncu olmamıştı hiçbir zaman, ancak Wall şu anda sahanın her yerinde 3-4 adım geriden savunmayı tercih edebileceğiniz bir oyuncu. Bu yüzden de ciddi bir gelişim gösteremezse -Rose'dan fazla yol katetmesi gerekiyor- Rondo'nun yaşadığı zorlukların aynısını yaşayacak. İlk iki maçta belki de izleyenlere şutuna güvendiğini göstermek için çok yanlış tercihler yaptı, normalde kullanmayacağı bazı şutları kullandı. Bu psikolojiyi yalnızca şut seçimlerinde değil, saha üzerindeki her seçiminde hissettik aslında. İlk iki maçtaki 16 top kaybından sonra, üçüncü ve dördüncü maçların toplamında top kayıplarını oldukça azalttı. Bunda takım arkadaşlarıyla bağ kurmaya başlaması gibi gelen olumlu eleştiriler sonrası o ilk psikolojideki değişimin de pay sahibi olduğunu sanıyorum. Ancak o jumperı istikrara kavuşturamazsa, özellikle Hornets maçında göze çarpan bizim lisedeki tabirle 'bok atar' savunmasına NBA'deki guardlar tarafından da sıkça başvurulacaktır. Bitirdiği birkaç fast breakin yardımına rağmen Wall'un o savunmaya cevabı 10/23 olabildi. Bir önceki maçta bu sefer Dominique Jones'un daha yakın savunmasında ise 4/19'da kalmıştı ve o gün herkes son çeyrekte sahaya bile girmeyen Rodrigue Beaubois'nın sıfır sayılık performansını konuşurken maçın büyük bölümünde yaşanan Jones-Wall kapışmasının mutlak galibinin Jones olduğunu pek az kişi yazdı.

Şut konusunda Rondo'ya göre daha gelişime açık bir şutu olduğunu kabulleniyorum, 2008 final serisindeki gibi manzaralara imkan vermeden jump-shotını kabul edilebilir düzeye çıkaracağına inanıyorum. Bu handikapın tamamen görmezden gelinmesi ise şu aşamada bu süreci geciktirebilir gibi gözüküyor. Yine de şu anda attığı şuta jump-shot demek bile zor, zira ayakları üzerinde neredeyse havalanmıyor bile Wall. Bu çirkin mekaniği düzeltince getirileri de kısa zamanda görülecektir. John Calipari sizi kolaylıkla 1 numara yapabiliyor, ya da Daniel Orton örneğinde olduğu gibi size hiç beklemezken ilk turu garanti edebiliyor ama oyununuzu geliştirme işini NBA'e bırakabiliyorsunuz işte.


Wall'un yıllardır belli oyuncularla kıyaslandığını görüyoruz. Bizim futbol medyasındaki "Alex'in koşanı" tanımlamasını andırıyor aslında biraz. Bunlar arasında Rondo ve Rose'a göre ağır basan yanlarında oyun dışı bir özellik de göze çarpıyordu hep: Karizma. Gerçekten olgun bir çocuk. Liseyi üç farklı okulda geçirmesi, basketbola odaklanmasına yardımcı olmuş olabilir. Zaten diploma aldığı okulun adı da Word of God Christian Academy. Kolejde de liderliği üzerine alma noktasında hiç tereddüt etmeyen bu adam, Vegas'ta Sam Cassell'ın direktiflerine yüksek sesle karşı çıkarken de görüldü. (Tık!) Bu karizma denilen şey çift yönlü çalışabiliyor ve Wizards her ne kadar franchiseın yeni merkezi olarak John Wall'u belirlemiş gözükse de takımda hala Gilbert Arenas adında bir oyuncu var. Bu senaryonun sonunu gerçekten merak ediyorum. Oyun zekası genelde zayıf bulunan Javale McGee'ye kenardan "Odağını kaybetme" diye bağırmak, yaz liginde yapabileceğin bir şey. Peki ya Arenas'ın yanında bunu yapabilir misin? Yaptıktan sonra soyunma odasında duş alırken rahat olabilir misin?

İlk iki gün sonundaki top kaybı rakamları ciddi endişe kaynağı olmuştu ama -Eric Bledsoe kadar abartmadığınız takdirde- bunun sorun edilmemesi gerektiğini o zaman da yazmıştım. (Sözlükte yazdım sanırım. Hatta orada bahsettiğim bir imza muhabbeti vardı, ona da değineyim.) İlk maçının bitiminde NBA yetkilileri kendisinden 15 dakika boyunca imza dağıtmasını istiyor ama o herkesin imza aldığından emin olana kadar sürdürüyor bu işlemi. Tam 1 saat sürüyor, diğer maçın devre arasında o oyuncularla birlikte soyunma odasında gidebiliyor. Bu olumlu bir şey. NBA'de karşısındaki guardlar elemanı tanıdıkça sürdürmesi ne kadar mümkün olabilir, emin değilim ama çizgiye bu kadar kolay gitmesi önemli. Yine de yaz liginin doğasında olan şeylerden biri de bu, o yüzden tıpkı yüksek top kayıpları gibi bu da göz ardı edilebilir. 36 dakikaya vurulduğu zaman geçen sene lig lideri olan Kevin Durant'ten daha fazla serbest atış kullanmış eleman. Gerçek olamayacak kadar güzel bir istatistik ki muhtemelen de gerçek olamayacak. Özellikle -normalde bu kadar yakından almayacak- savunmacısını geçtikten sonra, savunma şablonunu oturtamamış rakibin boşluklarına penetre edebilecek bir oyuncuysan faul almakta hiç zorlanmıyorsun. 4/19 ile oynadığın maçta herkes 21 sayını konuşabiliyor sonra: "Bir de gününde olsa kaç sayı atardı kim bilir?"


Bir de McGee ile oynadığı pick 'n rolller heralde umut verici olmuştur, takımın geleceğinde önemli bir ikili olacakları aşikar. Top çalma konusunda da kolejde bir senede gösterdiğinden daha fazlasını şu bir haftada gösterdi. Elbette pek organize bir basketbol oynanmaması top kayıplarına yaptığı etkiyi diğer yönde de yapıyor ama 2.5 top çalma ortalamasını ben daha çok Vegas'ta savunma yapmaya karar vermiş olmasına bağlıyorum. Rondo'nun ben bu sene bire bir savunmasını da geliştirdiğini düşünsem de, salt top çalma rakamlarına dayanarak elit bir savunmacı olduğunu iddia edenleri de eleştiriyordum. Wall ise üstün fiziğiyle -NBA seviyesinde de- her guardın önünde durabilecek malzemeye sahipken bunu yapıyor. Doğru ellerde en iyi savunma yapan guardlardan birine dönüştüğünü de görebiliriz. Liderlik meselesi ise daha önce belirttiğim gibi çift taraflı çalışabilir, Arenas'ın olduğu bir takımda işler tatsız bir hal alabilir. Öte yandan ben de liderliğini ilan etmeden önce onu hak etmesini yeğlerim. Rose'un ve Rondo'nun yaptıkları gibi. Cin olmadan adam çarpmaya çalışmamak lazım.

Wall'dan ileride NBA izleyicilerine sunacağı iyiyi de, kötüyü de, çirkini de belli ölçülerde gördüm ve bir çaylak olarak MVP ödülünü hak edecek oyuncu olduğunu düşünmesem de bunca baskının altında sınavdan geçer notu verdim. Medyada ise kötü ve çirkinin neredeyse görmezden gelinip, tamamen iyinin pazarlanması biraz düşündürücü. Umarım Wall eksiklerinin farkındadır ve Kasım ayına kadar bunlarda bir ölçüde gelişim sağlayabilir.

1 yorum:

CaRtMaNtR dedi ki...

Geçmiş zaman yanlış hatırlıyor olabilirim ama çaylak sezonunun yaz döneminde jump shotları eleştiriliyordu. Hatta Paul Silan üstünde çalışacağız filan demiştim. Tüm bunları toplayınca franchise player olması beklenen gard pozisyonunda oynayacak bir top pick oyuncuya döve döve şut atmayı öğretirler gibime geliyor.

Ayrıca fiziksel yeterlilikler bakımında savunma için müthiş bir potansiyele sahip olsada Flip hoca bu konuda onu geliştirecek adam olabilir mi çok emin olamıyorum.

Bu arada espri yapılmıştır herhalde ama içimden geldi

John "Another BRİCK in the" Wall hoş bir sıfat tamlaması oldu sanki :D

Yeni Yazıhane Diyorsak...

Bir yılı geride bıraktığımız gibi soluğu yeni tasarımda aldık. Kubilay Kahveci'nin yeni oyuncakları için buradan yakın. Yazıhan...