22 Haziran 2008 Pazar

Transfer Rüzgarı


Yerel liglerde şampiyonların belirlenmesi sonrası atılan imzalar gündemin ilk maddesini oluşturuyor. Her sezon takımların kadrolarında önemli değişiklikler görüyoruz, bu alışık olmadığımız bir durum değil. Özellikle ABDli oyuncuların trafiğinin baş döndürücü bir hal aldığını söyleyebiliriz geçtiğimiz yıllarda. Ancak bu yazın farkı takımlarında sembol olmuş bazı isimlerin takım değişikliği. CSKA Moskova ile özdeşleşmiş Theodoros Papaloukas'ı örnek gösterebiliriz bu isimlere. Ya da yine aynı takımın sembollerinden David Andersen. Nikola Vujcic'in Maccabi Tel Aviv'den ayrılması da birçok İsrailli'nin yüreğini burkmuş gibi. Bu 3 oyuncunun sözkonusu kulüplerde toplam 15 yıl geçirdiğini söylersem her şey daha net olacak sanırım.


Transferin en hareketli takımlarının Olympiakos ve Barcelona olduğunu söyleyebiliriz şu güne kadar yaptıklarıyla. Geçen sezon Arvydas Macijauskas'ın sakatlanmasının ardından ellerinde kulüp standartlarının altında bir kadro vardı diyebiliriz. O kadroyla, Real Madrid'i safdışı bırakarak çeyrek final yapmaları alkış toplamıştı. CSKA engeline takıldılar sonrasında. Ancak bu sezon sağlıklı bir Macijauskas bekleniyor. Bu sefer yanında Vujcic ve Papaloukas da olacak. Panagiotis Giannakis'in en çok arzuladığı isimdi muhtemelen Papaloukas. Maccabi'nin başarılı guardı Yotam Halperin ve geleceğin yıldız adaylarından Zoran Erceg'in de katılımıyla Final-Four'un en büyük adaylarından olacak bu sene Olympiakos. Özellikle Halperin'in çok doğru bir seçim olduğunu düşünüyorum. Papaloukas'ın CSKA'daki en başarılı döneminde benchten geldiğini düşünürsek, Giannakis'ten de böyle bir tercihi bekleyebiliriz. Bunun yanında 2 numarayı da yedekleyebilecek bir oyuncu Halperin. Ben özellikle Efes Pilsen'in almasını çok istiyordum kendisini. ABDli seçimleri kritik tabi. Marc "Kara Delik" Jackson gibi kötü bir tercih yapmamaları gerekecek.


Bir diğer 'transfer şampiyonu' da Barcelona. Geçen sezon da iyi sayılabilecek bir kadro vardı. Ancak, Barcelona son yıllarda sıkça görüldüğü gibi beklentilerin altında kalan bir görüntü çizdi. Pota altında Mario Kasun, yeterli dominasyonu sağlayamadı. Alex Acker da yokları oynayınca Final-Four uzak bir hedef haline geldi. Yalnız ligdeki performans umut vericiydi. Her ne kadar finalde varlık gösterememiş olsalar da bu genç kadroyla, Unicaja Malaga ve Real Madrid'in gelemediği finale gelmeleri başarı sayılabilir. Açıkçası bir Euroleague takımı olmayan Joventut Badalona'dan bile kötü görünüyordu Barcelona. Ersan İlyasova'nın vites artırdığı play-offlar onları bu noktaya getirdi. Ancak o nokta, Barcelona'nın yetinebileceği bir nokta değil. Şehrin en sevdiği oyunculardan Juan Carlos Navarro'nun dönüşü birçok taraftarı umutlandırmıştı zaten. David Andersen katkısı ise mükemmeliyete bir adım daha yaklaştırdı Barça'yı. Jordi Trias, Ersan İlyasova gibi isimler elde tutulabilirlerse bir gelişimi de vadediyorlar. Bence yapmaları gereken tek şey Jaka Lakovic'in yerine takımı oynatmayı öncelik edinmiş bir point guard bulmaları. Bir yıl daha yaşlanan Pepe Sanchez'in benchten verdiği katkı da yeterli olmayabilir önümüzdeki sene.


CSKA Moskova ise önce Papaloukas'ı, sonra da Andersen'i elinden kaçırdı. Son Avrupa Şampiyonu'nun bazı değişimler yapması bekleniyordu yakın gelecekte. Bunun için de başarısızlığın gelmesini beklemediler. Geçen sezonki oyunuyla Avrupa basketboluna uyum sürecini atlattığını kanıtlayan Terrence Morris'i tercih ettiler. Andersen'in sakatlıklar sonrası tam olarak kendine geldiğini söyleyemeyiz. Morris ise kariyeri yükselişte olan bir oyuncu. Geçen sezon, pota altını özellikle reboundlarda domine eden bir Morris izledik. Doğru bir hamleydi Morris hamlesi. Söylentilere göre bu transfer CSKA'yı kesmemiş. Avrupa'ya dönmesi beklenen Jorge Garbajosa için de harekete geçilmiş. Papaloukas'ın boşluğu da doldurulursa herhangi bir sorun kalmayacaktır. Bu noktada Sarunas Jasikevicius ismi gündemde ki bu gerçekleşirse şu anda güç kaybetmiş gözüken CSKA'nın yeniden Avrupa'nın en büyük gücü olacağını tahmin etmek zor değil.


Attırdıkları imzalarla Olympiakos-Barcelona ikilisi, kulislerde konuşulanlarla da CSKA ön planda. Peki diğerleri? Real Madrid'de bir durgunluk sözkonusu. Takım play-offta erken havlu attı, buna rağmen kesinleşmiş tek şey Axel Hervelle'in sözleşmesini 2011'e kadar uzatmış oldukları. Kerem Tunçeri Rusya'nın yolunu tutarken, Charles Smith Efes Pilsen'e geri döndü. Smith'in yerini bir başka tanıdık isim Quinton Hosley'nin doldurması bekleniyor. Açıkçası ben Hosley'yi takdir etmekle beraber, Türkiye'de biraz abartıldığını düşünüyorum. ACB'yi domine edeceğini söyleyenlere gülebiliyorum sadece. Real'de ilk beş oyuncusu olması bile şaşırtır beni. Bu arada bir başka Karşıyaka geçmişli Gary Neal, Benetton Treviso ile anlaştı. Bu oyuncuyu orada da takip etmek gerek.


Real Madrid'deki durgunluğun benzeri Panathinaikos ve Maccabi Tel Aviv'de de göze çarpıyor. Özellikle PAO'nun bugüne kadar bir bomba patlatmamış olması hayra alamet değil. Geçen sezon Final-Four'un dışında kalmak onları motive etmişe benzemiyor. Saras'ın da gitmesine izin verirlerse, Olympiakos'un 'Los Galacticos'u ile baş etmeleri zor görünüyor. Maccabi ise herhangi bir imza attırmadığı gibi Halperin, Morris ve Vujcic gibi 3 önemli ismi kaybetti. Aslında Euroleague'de gelinen nokta çoğu kişiyi tatmin etmişti. Ancak İsrail'de yıllar süren dominasyonun, bu yıl bozulması hiç beklenmeyen bir şok etkisi yarattı. Bundan sonra Zvi Sherf'in de yokluğunda ABD piyasasından iyi oyuncular bağlamaları şart.


Türkiye'ye gelince... Gündemin ana maddesi transfer değil de Türk Telekom ile Galatasaray'ın muhtemel birleşmesi. Transferde en hareketli takımlardan biri olmasına alıştığımız Telekom'un henüz yabancı transfer yapmamış olması bu belirsizlikle ilintili olsa gerek. Marc Salyers ismi konuşuluyor, ama birleşme kararının sonlanması bekleniyor. Asım Pars, Barış Ermiş ve Serkan Erdoğan transferleri bile yeterince korkutucu aslında rakipler için. Özellikle Serkan'ın (GS) Telekom'da çok verimli bir sezon geçirmesini bekliyorum. Yabancı piyasadaki en aktif takımımız Efes Pilsen. Ergin Ataman hamlesine daha önce de değinmiştim. Efes Pilsen'den daha farklı bir hamle bekliyordum. Transferlerle de hayal kırıklığı yaratıyorlar. Sinan Güler transferi en doğru hareket. Charles Smith konusunda da genel olarak olumlu düşünüyorum. Ataman'ın Preston Shumpert'i de yanında getirmesini umuyordum ancak Smith'in de kariyerindeki ilk Efes macerasının çok üstünde bir performans sergileyeceği yönünde bir beklentim var. 33 yaşında olması düşündürücü olsa da oyun zekasına getirileri olmuş bu yılların. Zaten hızlı ayakları olmamıştı hiçbir zaman, savunmada top çalmalarıyla var olan bir oyuncuydu. O yüzden fiziksel düşüşler, onu daha önemsiz bir oyuncu haline getirmez. Milos Vujanic ismi ise birçok soru işaretini yanında taşıyacak. Ben, Charlie Bell'i bekliyordum. Ya da Halperin-Kerem-Barış gibi çok sağlam bir oyun kurucu rotasyonu kurulabilirdi. Ataman'ın Vujanic isminde ısrarcı olduğunu da düşünmüyorum. Gerek geçen seneki Scoonie Penn tercihi, gerekse bu seneki bu iki yabancı transferi Engin Özerhun'un nostalji merakıyla açıklanabilir sadece. Vujanic, kariyeri düşüşte olan bir oyuncu. Gençlik döneminde Vlade Divac'ın lobi faaliyetleriyle, "Yeni Petrovic" olarak lanse edilen Yugoslav kısalardan yalnızca biriydi. Onların hiçbiri NBA'de tutunamadığı gibi, çok azı Avrupa'da dominant pozisyonda. Geçen seneyi büyük ölçüde mahveden Penn'den sonra Vujanic de hayal kırıklığı yaşatabilir. En azından back-up olarak bir Engin Atsür bağlanabilmeli kanımca.


Fenerbahçe'de Willie Solomon'ın takımda kalmayacağı neredeyse kesinleşti. Bu yılki final serisinden sonra onu ve Khalid El-Amin'i kaybetmek tüm basketbolseverlere evlat acısı gibi koydu denebilir. Maccabi'nin Solomon'la anlaştığı yönünde duyumlar var. Damir Mrsic'in iyice yaşlanması ve drafte katılma kararı alan uzunlar, Bogdan Tanjevic'i ve o meşhur 2010 hedefini zor duruma sokabilir. Diğer kulüpler arasında ise sivrilenler Banvit ve Mersin Büyükşehir Belediyesi gibi. Banvit'te Umut Yenice çok yararlı olacaktır. Neredeyse yerli rotasyonunu oluşturan ikiliyi Telekom'a kaptıran Pınar Karşıyaka sıkıntılı. Tab Baldwin beklerken Ayhan Kalyoncu'yu bulduk karşımızda. Baldwin'le çok büyük işler yapabilirlerdi, Kalyoncu'nun takımı hakkında konuşmak için yabancı transferini beklemek lazım. Zira, Karşıyaka yıllardır Türkiye'de en verimli yabancı transferini yapan takım. Galatasaray'da ses yok, bu anlaşılabilir yukarıda bahsettiğim sebeplerden dolayı. Ama Ömer Ünver, Muratcan Güler falan eyvallah da Beşiktaş'taki bu durgunluk niye? Yönetime olan inancını yıllar önce kaybetmiş biri olarak bu retorik sorunun cevabını üstada, Umut Sarıkaya'ya bırakıyorum: Bilemem, ilgilenmem de...

Hiç yorum yok:

Yeni Yazıhane Diyorsak...

Bir yılı geride bıraktığımız gibi soluğu yeni tasarımda aldık. Kubilay Kahveci'nin yeni oyuncakları için buradan yakın. Yazıhan...