
Geçen yazıda Rufus Wainwright dedim de, belki seveni vardır, dün geceden biraz bahsedeyim. Öncelikle İKSV'yi tebrik etmek boynumun borcu. Kings of Convenience, Cocorosie, Antony and the Johnsons derken Rufus Wainwright ile son noktayı koydular. 'New Folks' gibi iddialı bir konsept hazırlamışlardı, hakkını da verdiler, kim kaldı ki gelmeyen allasen? Türkiye'de seveni var mıdır, mekanı doldurabilir miyiz gibi düşüncelere girmediler hiç. Bize de Rufus'ı krallar gibi karşılamak kaldı. Sesleri çok çıkmıyor olabilir, ama geniş bir kitleye hitap ediyormuş yakın geçmişte Türkiye'ye yolu düşmüş bu isimler.
Tüm bu isimler arasında en şanslısı da Rufus'tı ama. Örneğin, Kings of Convenience Ankara'nın havasızlığıyla nam salmış Ses Tiyatrosu'nda verdi konserini. Cocorosie de Emek Sineması'nda zor anlar yaşamış duyduğuma göre. Antony and the Johnsons'ın da Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'ndan şikayetçi olmadığını düşünsem de Aya İrini başka bir şey. Efendim, Rufus'ın yaptığı müziği herhangi bir kategorizasyon işlemine sokmam mümkün değil, sağlıklı da olmaz bu. "Müzik ruhun gıdasıdır" derler. Klişe olması doğruluğunu gölgelemez, kabul. Ancak müziğin gıdası da ruhtur öte yandan. Müziği en iyi besleyen ruhlardan birine sahip Rufus Wainwright. Kanada asıllı bir arkadaş, liberal burjuva bir aileden gelmekte. Hayatı ne kadar zor geçmiş olabilir, ruhu ne kadar yara almış olabilir ki diyip burun kıvırabilirsiniz belki. Bilmiyorum onun ruhu neden besleniyor, ancak sözlükte biri tanım vermiş bugün, 'hayatla sevişiyor izlenimi yaratan adam' demiş, ne de güzel demiş. İşte böyle bir adamı, daha önce Aya İrini'de konser dinlemiş olanlarınız o ruhani mekanda hayal etsin bir de. Devasa orkestrasıyla gelmeyecek olması düşündürüyordu biraz, ama yokluklarını hissetmedik bile.

Bu büyük beklentilerle girdik işte mekana. Mezun olduğum lisenin müzik geceleri de burada yapılırdı, mekana oradan aşinayım zaten. Orada resital vermiş, şarkı söylemiş tüm arkadaşlar şikayetçi olurdu aslında Aya İrini'den. Ses sistemini kurmak kolay olmuyor lokasyondan dolayı tamam da, mekanın kendi akustiği zaten kitleyi içine almaya yetiyor tek başına. Pek de sızlanılacak bir durum yok yani. Cocorosie'den bahsettik yazının başında, Sierra'ya sorun bakalım Emek nasılmış. Neyse Rufus da pek şikayetçi görünmüyordu. Pembeleri çekip gelmiş, yine çok yakışıyordu sahneye. Setlist falan da yok elimizde, bir ara bir dedikodu çıktı, aldı başını yürüdü ilk şarkının "Danny Boy" olacağı yönünde. Efsaneymiş. "Agnus Dei" ile çıktı Rufus. Efsaneydi, kelimenin diğer anlamıyla. Aya İrini'de olmasa o kadar etkiler miydi bilmiyorum ama konserin başında kazandı Rufus tüm dinleyenleri, öyle de devam etti. Burada olduğundan mutlu gözüküyordu her şeyden önce. Zaten gereğinden fazla gündeme getirilen cinsel kimliği hakkında o da birkaç espri sıkıştırdı aralara.
Sonra gözlerimi açtığımda "Leaving for Paris" yankılanıyordu Aya İrini semalarında. Bu rutin güzelliği bozan sahneye giren bir kedi oldu aslında. Konsantrasyonu dağılınca Rufus yeniden başlamaya karar verdi, kedi ısrarcıydı. Rufus'ın kopmasına yetti bu durum. Etrafımda o kedinin yerinde olmak isteyen yüzlerce kişi vardı, bana bunu hissettirdiler bütün gece. Neyse, müthiş başlayan gece aynı şekilde sonlandı, herkes "Hallelujah" bekliyordu, kapanış da onla oldu. Zirvede bitti bir şekilde, o bakımdan da güzeldi. "Jeff Buckley mi, Rufus Wainwright mı?" diye soracak duruma getirdi yanımdaki arkadaşımı hatta. Yok, o kadar da değil.

Mark Knopfler ile açmıştım yazı. Hangi şehirde olduğunun farkında bile değildi belki yoğun turnesinden dolayı, kitle de nakarat takılma modundaydı daha çok. Ama Mark Knopfler'dı adı. Judas Priest ve Björk'ü de kanlı canlı göreceğim muhtemelen, ama sanmıyorum ki Aya İrini'nin kutsallığına kutsallık katan Rufus'ı unuttursun ikisinden biri. Gerçi kendisi aynı hissiyatta değildi galiba, kutsallığa pek de ayak uyduramadığını düşünüyordu. Aya İrini'nin haşmeti karşısında şaşkına dönen Rufus'tan bir alıntıyla bitirelim.
"It made me feel quite sacrilegious."
Not: Alıntı demişken Rufus "Sultanların topu geydi, giydiklerine bir bakın, Dolly Parton gibi görünüyorlar" sözü de akıllarda kalacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder