
Williams Kardeşler'in sahneye ilk çıkışları 2001 US Open Finali idi. Kuşkusuz, bu final önceden kestirilmiş bir final değildi, 2000'deki Wimbledon Yarı Finali bazı şeylerin habercisi olsa da. Yaşanan sürprizin yanısıra bir tarih de yazılıyordu o gün. İlk kez iki siyah bir Grand Slam finalinde karşı karşıya geliyordu. 100 yılı aşkın bir süredir iki kardeşin final oynadığı da görülmemişti kort üzerinde. Yaklaşık 3 yıllık bir dominasyondan sonra her ikisi de kariyerlerinde bir adım geri gittiler. Özellikle Serena'nın yaşadığı sakatlıklar, onun hiçbir zaman en üst seviyeye geri dönemeyeceğine işaret ediyordu. Ancak Serena geçen sene ile birlikte hayat belirtisi göstermeye başladı yeniden. Bugün de nihayet bu 'All-Williams Final' klasiği tekrarlanmış oldu.

Klasik dedik ama hemen ilk finalin ertesinde kardeşler eleştiriye boğulmuştu. İkisinin de kazanma hırsını yeteri kadar ortaya koyamadığından yakınılıyordu. Gelmiş geçmiş en tatsız Wimbledon finallerinden biri ilan edildi 2002 Wimbledon Finali. 2003'ten bu güne özlettiler kendilerini yine de. Karşılığında aldığımız ise gelmiş geçmiş en keyifli finallerdendi bayan tenisindeki. Bayan tenisini pek de çekici bulmadığını defalarca belirtmiş John McEnroe maçın 3. sete gitmesini en çok isteyenlerden biri gibi davrandı. Ancak kazanan sırasıyla 7-5 ve 6-4 sonuçlanan iki setle Abla Williams oldu. Venus böylece üst üste ikinci, toplamda beşinci Wimbledon Şampiyonluğu'na ulaştı ki, önünde sadece iki efsane Martina Navratilova(9) ve Steffi Graf(7) var bugün itibarı ile.

Bugünkü maç özelinde ise Serena farklı bir psikoloji içerisinde göründü bana. İçten içe büyük bir arzu duyduğunu görmek mümkündü, ancak belki de önemli sayılarda oyununu tam anlamıyla sergileyememesinin etkenlerinden biri, serbest bırakamadığı bu duygulardı. Serena maç sonu basın toplantısında Venus'e karşı oynarken bir farklılık hissetmediğini, rakibinin o olduğunu unutabildiğini söylemiş. Bana hiç öyle gelmedi. Yıllar sonra ilk defa final seviyesine geri gelmiş bu kadının bu maçı istediğini daha çok göstermesini beklerdim ben kendi adıma. Bir de Serena'dan bahsediyorsak... Ama ace ve winnerlardan daha çok sayı kazanırken, daha az basit hata ve çift hata yapan taraf olmayı da başaran Serena, maçı kazanamadı. Gerilimin doruğa ulaştığı her anda doğru hareketi yapan Venus oldu.

Maç boyunca Venus'ün uyguladığı en alışılmadık taktik de muhtemelen Serena'nın servislerinde aldığı pozisyondu. Bayan tenisinin servis rekorlarını kırmış Serena'yla oynarken, bir adım kadar içeride servis beklemek pek akıl karı gibi gözükmeyebilir. Ancak bu taktik Serena'ya 9 ace kazandırmasına rağmen Venus'e büyük avantajlar sağladı. Servisi karşıladıktan sonra file önüne daha kolay gelebildi ve file önündeki başarısı kırdığı servislerdeki kilit noktaydı. Venus'ün bir diğer ilginç hareketi de, rüzgarı bahane ederek bir türlü kullanamadığı servislerdi. Rüzgarın serviste çok belirleyici bir etkiye sahip olduğu ortada, ancak Venus bunu çok sık tekrarladı. Bunu her yaptığında da Serena'nın konsantrasyonunu bir şekilde etkiledi bana kalırsa. Bu hareketi yaptığı sayılar ve takip edenlerinde Serena hiçbir varlık gösteremedi zira. Tabi ki Venus'ün başarısını gölgelemeyecek kadar küçük bir ayrıntı bu.

Venus'ün bu şampiyonlukla farklı bir seviyeye çıktığı ortada. Serena'nın kendini bulduğunu görmek de sevindirici. Ancak, her ne kadar aksini söylemiş olsa da ablasıyla oynamak onu kötü yönde etkiliyor gibi. Bunu bu günden sonra aşabilir mi bilinmez, ancak belki de en heyecanlı Williams vs. Williams finalini yaşattıkları için bu ikiliye minnettarım. Williams Kardeşler'in geri döndüğünü gören Maria Sharapova, Jelena Jankovic, Ana Ivanovic ve diğerlerinin kendilerine çekidüzen vermek için daha fazla sebebi var artık. Efsane McEnroe'nun finali özetleyen sözleri de son sözüm olsun o zaman...
"This is the most competitive match I've seen between them. For the first time, to me it looked like Venus wanted this match more."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder