
Bu yıl ligimiz gerçekten çok zevkli geçti. Son 3-4 yıldaki en iyi lig diyebiliriz belki de. Üç büyüklerin tekrar iddialı konuma gelmesi, Karşıyaka gibi renkli takımların varlığı özlenen lig görüntüsünü oluşturdu. Ama bazı yazılarda gördüğüm "Tarihin en iyi liglerinden, en zevkli yıllardan biri" yazılarına katılmak mümkün değil bana göre. Mesela 2002-2006 yıllarındaki takımları, kadroları pek hatırlamam, ama 1996-2002 yıllarını daha bugün gibi hatırlıyorum. Hem biraz nostalji yapalım hem de günümüzle biraz karşılaştıralım...

Öncelikle Tofaş efsanesiyle başlamak istiyorum. Bursa gibi gerçekten güzel ve spor aşığı bir şehrin takımı olan Tofaş doksanlı yılların sonlarına doğru gayet güzel hamleler gerçekleştirerek inanılmaz bir takım kurdu, basketbol aşığı olan 20 yaş üzeri herkes o takımı rahatlıkla sayar heralde. Takım lideri Rivers önderliğindeki, Rashard Griffith, Slaven Rimac, Steven Rogers, Murat Konuk, şimdiki NBA süperyıldızı Mehmet Okur, Serkan Erdoğan, Şemsettin Baş, Hüseyin Demiral, Asım Pars, Alper Yılmaz kadrosunu Wiki'ye, Ekşi'ye vs. bakmadan yazabiliyorum mesela. Bu efsane takım Koraç Kupası Finali oynadı, ligde ve Türkiye Kupası'nda da şampiyonluklar yaşadı. Ama alınan şok kararla basketbol şubesi kapatıldı ve ligimizin en önemli renklerinden birini kaybetmiş olduk.
Ülker ise Pegasus Harun, Haluk Yıldırım, Kevin Rankin, Michael Anderson, Pete Wiliams gibi birçok unutulmaz oyuncuya sahip oldu o yıllarda. Gerçekten lige renk katan takımlardandı. Özellikle evindeki maçlarda unutulmaz Euroleague performansları sergilediler. Dominique Wilkinsli Teamsystem'i yendikleri inanılmaz maç daha dün gibi aklımda.


Galatasaraylı olmama rağmen sevdiğim ender Fenerbahçe takımlarından birine de tanıklık ettim o dönem. Zan Tabak, İbrahim Kutluay, Mahmoud Abdul-Rauf, Conrad McRae, Marko Milic gibi inanılmaz oyunculara sahiptiler. Atletik ve şutör oyuncuların çokluğu sayesinde oldukça zevkli maçlar izlettirdiler bize.
Darüşşafaka efsanesini de unutmamak lazım tabi. O Ayhan Şahenk'teki sert çemberler unutulur mu hiç? Şut girmeyince çıkan ses, çemberde mikrofon olmamasına rağmen evlerimize kadar ulaşırdı .Bir tek onlar şut sokardı o çembere zaten. Michael Ansley, Sean Green, Oleksandr Okunskyy, Orhan Güler, Kahyaoğlu Kardeşler'e sahip efsane takım sadece ligde değil Avrupa'da da etkileyici sonuçlar aldı. Ayhan Şahenk'teki Barca galibiyeti bunların en büyük örneği.

Efsane Efes Pilsen'e gelelim. Koraç Kupası zaferiyle tarihe damgasını vuran takım birçok efsane de yarattı doğal olarak. Petar Naumoski ,Conrad McRae, Murat Evliyaoğlu, Ufuk Sarıca, Volkan Aydın, Tamer Oyguç, Hidayet Türkoğlu, Hüseyin Beşok, Damir Mulaömeroviç bir çırpıda aklıma gelenler mesela. 2000 yılındaki Final-Four'a katılan takım ise tarihin en güçlü Türk takımı olarak gösterilebilir. Hüseyin Beşok, Damir Mulaömeroviç, İbrahim Kutluay, Hidayet Türkoğlu aynı takımdaydı, gerçekten rüya gibi bir yıl geçirerek üçüncü olmayı başardılar.
Galatasaray o yıllardaki sıradan takımlardan biri gözükmesine rağmen kadrosundaki renkli yabancılarla izlenmesi oldukça zevkli bir takımdı. Sıradan dediğim takımın guard ikilisi de Orhun Ene-Kerem Tunçeri bu arada... Beşiktaş da Bud Eley, Andre Woolridge gibi kaliteli yabancılar ve Faruk Beşok gibi tamamlayıcı Türk oyunculara sahipti. Öyle ki hiçbir deplasmana rahat gidemezdi Avrupa'da fırtınalar estiren takımlarımız. Rahat gittikleri takdirde Tuborg gibi ligden düşmemeye oynayan takıma bile yenilebiliyorlardı. Şu an Fenerbahçe'nin kaptanı olan o dönemki sayı kralı Damir Mrsic Tuborg'u bile izlenesi bir hale getiriyordu.

Hafif bir nostalji yaptıktan sonra ''En kaliteli lig bu seneki lig'' yorumuna değinelim. O zaman Euroleague'de şimdiye göre daha fazla takımla mücadele ediyorduk. İkinci kupada oynayan Darüşşafaka bile Barca'yı yenebiliyordu. Karşıyaka'nın Real Madrid'i yendiğini düşünsenize şimdi. Üstelik o yıllarda Avrupa basketbolu çok daha kaliteliydi. O zamanlar NBA Avrupalılar'a pek sıcak bakmıyordu ve bütün yıldızlar Avrupa'da oynuyordu. Şimdi neredeyse eli top tutan herkes soluğu NBA'de alıyor.
Seyirci olayına gelirsek de yine açık ara 1996-2002 dönemi önde. Neredeyse tüm maçlar kapalı gişe olurdu. Şimdi herhangi bir Efes maçını televizyonda izlerken seyircilerden birinin öksürük sesini duyabiliyoruz. Bu verilere bakılınca kesinlikle o dönemin çok daha iyi olduğunu görebiliyoruz. Basketbol dışına çıkarsak biraz da, Amerika'dan yeni gelmiş İngilizce aksanlı Türkçesi ile spikerlik yapan Murat Murathanoğlu ve maç heyecanlı bir hal aldığında çığlık çığlığa yorum yapan İsmet Badem ikilisinden Avrupa Ligi maçı dinlemenin tadı hala damağımda. Murat Abi'nin türkçesi keşke düzelmeseydi bile diyorum bazen. O değil de bu satırları yazarken Türkiye Ligi'ni Avni Küpeli'den bile dinlemeyi özlediğimi hissettim. Bayağı özlemişim ben galiba o yılları. Umarım tekrar ligimiz o kaliteye ulaşır ve basketbolu dolu dolu yaşarız.
Seyirci olayına gelirsek de yine açık ara 1996-2002 dönemi önde. Neredeyse tüm maçlar kapalı gişe olurdu. Şimdi herhangi bir Efes maçını televizyonda izlerken seyircilerden birinin öksürük sesini duyabiliyoruz. Bu verilere bakılınca kesinlikle o dönemin çok daha iyi olduğunu görebiliyoruz. Basketbol dışına çıkarsak biraz da, Amerika'dan yeni gelmiş İngilizce aksanlı Türkçesi ile spikerlik yapan Murat Murathanoğlu ve maç heyecanlı bir hal aldığında çığlık çığlığa yorum yapan İsmet Badem ikilisinden Avrupa Ligi maçı dinlemenin tadı hala damağımda. Murat Abi'nin türkçesi keşke düzelmeseydi bile diyorum bazen. O değil de bu satırları yazarken Türkiye Ligi'ni Avni Küpeli'den bile dinlemeyi özlediğimi hissettim. Bayağı özlemişim ben galiba o yılları. Umarım tekrar ligimiz o kaliteye ulaşır ve basketbolu dolu dolu yaşarız.
1 yorum:
istediğin avni küpeli olsun be oktay.. hala ölmediyse bu yaz olimpiyatlar var, bizi kendisinden mahrum bırakmaz :)
bi de beşiktaş'tan bahsederken kevin thompson'ı anmamışsın, ayıp olmuş..
Yorum Gönder