26 Temmuz 2008 Cumartesi

Atina Aktarmalı Pekin Uçuşu


Atina'da yapılan Olimpiyat Elemeleri'nde üç biletin üçü de Avrupalılar'a gitti beklendiği üzere. Samuel Dalembert'i geçen sene vatandaşlığa geçiren Kanada umutluydu, ancak Sammy'nin kampı terk etmesi soğuk duş etkisi yarattı. Zaten ilk Slovenya maçındaki performansıyla Atina'da bulunanın sadece bedeni olduğunu gösterdi. Hoş, tam kapasitede bir Dalembert bile tek başına Olimpiyat vizesi için yeterli olmazdı ya neyse. Carl English de bekleneni vermekten çok uzaktı zaten.


Brezilya, ülke basketbolunun en önemli üç oyuncusundan ikisini Atina'ya getiremedi. Bahsettiğim isimler Anderson Varejao ve Leandro Barbosa tahmin ettiğiniz üzere. Sadece Tiago Splitter'ın eline bakan bir takım vardı sahada. Oyun kurucuları ise çok yetersizdi, bire birde iyi savunmacı Jonathan Tavernari. Ama hücumda hiçbir rolü yok, Hakan Demirel kadar dahi şut tehdidi yaratamıyor. 2002 maceramızın kötü sonlanmasını sağlayan isimlerden Marcelinho Machado da sadece üçlük deneyen bir arkadaşa dönmüş. Tamam, oyununun en etkili yönü bu, ama eğer tek opsiyonunuzun dış şut olduğunu savunmacıya hissettirirseniz durdurulmanız çok kolay olur. Nitekim de Machado'yu yakından alan her savunmacı, onun şut yüzdesini aşağılara çekmeye muvaffak oldu kolayca.

Porto Riko ise ülkenin en iyilerini Atina'da topladı aslında, belki Rick Apodaca eklenebilirdi bu kadroya Larry Ayuso'nun kitlendiği zamanlarda devreye girmesi için. Son bilet için Almanya karşısına çıkarken Carlos Arroyo'dan yoksun olmaları da kötü etkiledi. O olsaydı da Dirk Nowitzki, Porto Riko'nun Pekin vizesi almasına kolay kolay izin vermezdi bana kalırsa. Peter John Ramos ve Daniel Santiago turnuva boyunca kötü gözüktüler. Ramos, Almanya maçının ilk yarısında biraz sorumluluk alır gibi oldu ama yine de hücumdaki ilk tercih Jose Juan Barea idi. NBA patentli guard turnuvaya kötü başlasa da zamanla ritmini buldu. Son 2 maçı en iyi oynayan isimdi Porto Riko adına. Ayuso'nun ise eskisi gibi olmadığını Cibona Zagreb formasıyla izlediğimizde de görmüştük. Şutu girmediğinde takıma farklı yollardan yardımcı olmayı denemek yerine hep zorlama şutlar kullandı, yanlış tercihler yaptı. Marko Popovic kadar bile olgun davranamadı. Sonuç da fiyasko oldu Porto Riko adına haliyle. Meydan da Avrupalılar'a kaldı tabi.


Bu Avrupalılar arasında yarı finali göremeyen tek takım Slovenya oldu. Hiçbir maçlarına denk gelemedim, fakat Matjaz Smodis'in eksikliğini derinden hissettiler muhtemelen. Zaten geçtiğimiz Avrupa Şampiyonası'nda da 7.5 kişilik bir rotasyonla mücadele etmişlerdi. Kısıtlı kadroda, herkesin görev sınırları kati bir şekilde çizilmişti Ales Pipan tarafından. Bu dişlilerden biri ve en önemlilerinden de biri olmayınca, aynı verime ulaşmak kolay olmuyor tabi.

Gelelim Pekin'de izleme fırsatı bulacağımız takımlara. Öncelikle bilet işini son güne bırakan takıma bir göz atalım. Almanlar, bu Olimpiyatlar'a özellikle bileniyorlar, zira zaman Dirk Nowitzki'nin lehine işlemiyor. Alman basketbolunun böyle bir ismi bir kez daha çıkarabileceği yönünde çok umut yok. DBB Avrupa ikinciliğinden fazlasını bekliyor artık Dirk Bauermann ve takımından, bu beklenenin bu yaz gelmesi için de her şeyi yapıyorlar. Üçüncü kuşaktan bir Alman'ı vatandaşlığa geçirmek de dahil. Daha önce Chris Kaman'ın devşirilmesi sonrası bir yazı yazmıştım, orada da değinmiştim Alman Milli Takımı'na, isteyen bakabilir. Ancak Kaman takviyesi kadar etkili olan bir diğer gelişme Ademola Okulaja'nın sakatlığı. Bu turnuvada da bunu net bir biçimde gördük. Onun sakatlığına ilaveten Johannes Herber de sakatlandı ki, yük Konrad Wysocki'nin üstüne bindi iyiden iyiye. O da pek şutu olmayan, açıkçası kendisine hazırlanan oyunları yaptığı akıllı cutlarla değerlendirmekten öte hücum özelliği olmayan sınırlı bir oyuncu. Steffen Hamann bildiğimiz gibi, çok beklenti içine girmemek lazım, bu adamdan iyi bir oyun kurucu olmayacak kesinlikle. Pascal Roller de aynı seviyede 1 numara meziyetleri bakımından, ama bileği ısındığı an da takımın ikinci skor opsiyonu halini alıyor, bu turnuvada da gördük. Kaman ise üzerindeki baskıyı attıkça kendini bulacaktır, başlangıçta kullanmaya çekindiği orta mesafe şutları da göndermeye başladı günden güne. Jan Jagla da iyi bench ısıtıyor, havlu sallamakta da 30 Mark Madsen gücünde olduğu yönünde bir söylenti var. Rotasyonda Sven Schultze'nin bile gerisine düşmüş olması üzücü. Ben çok da ileri gidebileceğine inanmıyorum açıkçası Almanya'nın. Nowitzki ve Kaman dışında aldıkları katkı Roller'in gününde olmasıyla ilintili direkt olarak. Roller'in eline bakmak bu düzeyde bir takımsanız istemeyeceğiniz bir şey.


Yunanistan en komple takım görünümündeydi. Evsahibi takım istediklerini sahaya koyma konusunda hep daha avantajlı olur tabi ama ABD'nin en büyük rakiplerinden biri olacağına dair ışıklar verdi Yunan takımı. Yine Avrupa'nın en iyi guard rotasyonu görev bekliyor: Dimitris Diamantidis, Vasileios Spanoulis ve Theodoros Papaloukas. Cidden çözüm bulması zor bir üçlü. ABD takımı Deron Williams ile bu fizikli guardlara cevap verebilir gibi geliyor, tabi dün geceki gibi Coach K tarafından 2 numarada oynatılmayacaksa... Pota altı rotasyonunda da Kostas Tsartsaris pozisyonunun en iyilerinden. Bu sene Pana'ya geri dönen, son yıllarda gözlerden uzak kalmış Antonis Fotsis de "Bende hala hayat var" mesajını vermiş oldu bu eleme sürecinde. Uzun rotasyonunu tamamlayan diğer parçalar Piraeus yöresinden... Son yıllarda gelişimini heyecanla takip ettiğim Ioannis Bouroussis ve Sofoklis Schortsanitis. Baby Shaq geçen sezonu iyi geçirmese de Panagiotis Giannakis'in tuttuğu bir oyuncu, taraftarın da yaptığı her küçük katkıyı alkışla ödüllendirdiğini söylemek lazım. Bu elemelerde başka bir şey daha gördük ki, Giorgos Printezis artık olmuş. Michalis Pelekanos da görünmeyen işleri hakkıyla yerine getiriyor, haksızlık yapmamak lazım. Fakat ben Printezis'in geleceğini daha aydınlık görüyorum. Bakalım yeterli fırsatı bulabilecek mi Giannakis'ten.

Hırvatlar'ın kadrosu da kaliteli bir kadro. Kimi kadrolar vardır, kadroyu oluşturan oyuncular çeşitli sebeplerle totaldeki değerlerini sahaya yansıtamazlar. Bunun tam tersini yapmak da mümkündür, tıpkı Hırvatistan'ın yaptığı gibi. Oyuncuların değerini göz ardı etmeyeceğim... Avrupa'da el üstünde tutulan, aslında Nets yılları da bana göre abartıldığı kadar kötü geçmeyen bir Zoran Planinic. Bu kadroda yıldız olmaya en yakın isim Roko-Leni Ukic. Her zaman Euroleague seviyesinde iyi takımlarda forma bulmuş Davor Kus, Marko Tomas, Nikola Prkacin, Sandro Nicevic ve Popovic. Ancak yine de ismen daha etkileyici oyunculardan kurulu takımlardan daha fazla performans veriyor bu takım Jasmin Repesa yönetiminde düzenli olarak. Bu takımın 1999'da Damir Mulaömerovic, Gordan Giricek ve Toni Kukoc'u barındıran kadrosuyla ancak dokuzuncu olabildiğini de hesaba katmak lazım. Ama Hırvat Milli Takımı altın madalyayı kazanan taraf olamayacak muhtemelen bu yaz da, çünkü kazanan olmak için winner oyunculara ihtiyaç duyarsınız. Basit bir kelime oyunu değil bu. Hırvatistan'da kritik dakikalarda topu alan oyuncu ise Popovic. Tamam winner tanımına en çok uyan oyuncu o, takım içinde de birçok özgürlük verilmiş ona özel olarak. Ama Popovic bu da, Abdi İpekçi'de izleyenler de anlayacaktır ne demek istediğimi. Her zaman istikrarlı bir oyuncu olan, çok iyi savunma yapan, bunun yanında ceza şutlarını pek kaçırdığını göremeyeceğiniz Tomas ise bu turnuvada başka bir seviyeye çıktı. Kendi pozisyonunu kendi hazırladığını da gördük, alışık olduğumuz meziyetlerinin yanı sıra. Geçen sezonu ACB'nin orta karar takımlarından Fuenlabrada'da geçirdiğine inanmak çok zor. Real Madrid'in acilen geri çağırması lazım bana kalırsa. Onu kiraya verip Pelekanos'u takıma getirmek attan inip eşeğe binmek olmuş deyim yerindeyse.


Son olarak yayın sırasında Kaan Kural'ın da değindiği bir nokta var ki, gerçekten önemli. Tarih konusuna kafası takılmış. Aynı zamanda seçilen mekan da tartışmalı tabi. Bu organizasyonu turnuvaya neredeyse 1 ay kala farklı bir kıtada yapmak yerine, hemen Olimpiyat arefesinde Olimpiyat Köyü içerisinde yapmak daha bir makul olurdu gibi. Elemeden gelen takımlar 1-0 geriden başlıyorlar bence. Gerçi hiçbiri formunun zirvesinde değildi, bu da coachların doğru bir strateji uygulayarak antrenman temposunu belirlerken Olimpiyat tarihinde tepe noktasına çıkan bir grafik amaçladıklarını gösteriyor. Elemeler amaç değil araç olmalı tabi. Ancak yine de Kaan Kural'ın önerisine katılmak zorundayım, izleyenler için de çok daha cazip bir hale gelebilirdi elemeler o şekilde. Herkes yavaş yavaş Olimpiyat havasına giriyor, düşünün ABD ilk maçını bu sabaha karşı yaptı.

3 yorum:

Sheed dedi ki...

20 haziran'da başladığım yazıyı bugün itibarı ile bitirmiş bulunuyorum.. mutluyum, gururluyum..

Adsız dedi ki...

oktay abi yazdı sanmıştım.:D

Sheed dedi ki...

'oktay abi' hala ntvspor'un yolunu gözlüyor da tekirdağ'da, bu turnuvayı izlemek bana düştü :) aslında bütçeyi zorlayıp atina'ya gönderecektik oktay'ı da değmez dedik bu turnuva için, kısmetse pekin'e..

Yeni Yazıhane Diyorsak...

Bir yılı geride bıraktığımız gibi soluğu yeni tasarımda aldık. Kubilay Kahveci'nin yeni oyuncakları için buradan yakın. Yazıhan...