5 Eylül 2009 Cumartesi

Eurobasket 2009 - Grup B #1


RUSYA

Don't ever underestimate... Bunun dışında da tutunabilecek çok fazla dalı yok son Avrupa şampiyonunun. Özellikle de Andrei Kirilenko'nun yokluğunda... Tek eksik de AK47 değil ne yazık ki. Yıllardır oyun kurucu bölgesine çözüm bulamayan, burada Evgeni Pashutin ve Petr Samoylenko gibi isimleri kullanmasıyla Luca Badoer'e emanet edilmiş bir Ferrari aracını andıran Rus milli takımı sonunda aradığı guardı bulmuşa benziyordu. J.R. Holden bu turnuvada olmayacak ve burada bir çözüm bulmak pek kolay değil.

Oyun kurucu için düşünülen isim Anton Ponkrashov olabilir gibi geliyor kadroya baktığımda... Yalnız bu yaz hiç maçını izleyemedim Rusya'nın, ilk beşte başka birileri de başlayabilir. Sergey Bykov da sağlam bir adaydır mesela orası için, fakat Ponkrashov benim yeteneklerine çok fazla güvendiğim bir isim. İspanya'da takım şampiyonluğa giderken, final maçında momentumu Rusya lehine çeviren isimlerden biriydi Ponkrashov görev aldığı kısıtlı sürede. Üstün pas meziyetlerine rağmen, boyunun da pek yardımcı olmadığı ball-handling problemleri onu pozisyonlar arasında sıkışmış bir oyuncu gibi görmenize sebep olabilir. Fakat bu turnuvada, 1 numaradan 15-20 dakika arası bir süre alıp bunun hakkını verebileceğine inanıyorum. 86-87 jenerasyonunun diğer önemli isimleri Andrei Vorontsevich ve Nikita Kurbanov'un da patlama yapmaları gereken yer burası. CSKA Moskva benchinde bulduklarından fazla şansı verecektir David Blatt onlara, pek fazla bir seçeneği de yok zaten. Bu oyuncuların kariyerleri için dönüm noktası olabilecek bir turnuva. Kendilerinin yükselişi, takımı da yukarıya doğru taşıyacaktır şüphesiz...


Tabi bu gençlerin yanında daha büyük beklentilerden nasibini alan ve tüm yükü üzerinde hisseden birkaç isim de göze çarpıyor hemen. Bunlardan birisi, son turnuvada Blatt'ten aldığı hayat öpücüğüyle kariyerini tekrar ayağa kaldırmak için ilk adımı atan ve kulübünde de bunun devamını iyi getiren Viktor Khryapa. Ancak Litvanya maçında sakatlanan Khryapa'nın 12 kişilik kadroda bulunup bulunmayacağı konusunda bir bilgi kirliliği hakim basında. Kadro kesinleşince bu yazının sonuna not olarak ekleyebiliriz. Fakat sahada olduğu takdirde, işler sıkıştığında hücumda eline ilk bakılacak isim kuşkusuz Khryapa olacak... Bugüne kadar hep potansiyelinin altında performans verdiğinden dem vurulan Khryapa üzerindeki beklentiler hep yukarıdaydı, ancak bu düzeyde bir takımın tüm sorumluluğunu atfetmemişlerdi daha önce kendisine. Bu zorlu sınavın üstesinden gelip gelemeyeceğini, sağlık durumu izin verdiğince tecrübe edeceğiz hep birlikte. Sergey Monya da o jenerasyonda hep geleceğinde iyi bir NBA oyuncusunun ışığını gördüğümüz, fakat bizi fazlasıyla yanıltan bir oyuncu olmuştur. Geçen turnuvada sınırlı bir rol üstlenmiş, fakat takıma katkıda bulunmuştu zaman zaman... Ama çok büyük beklentilere girmenin manası yok Monya yakasında. Timofey Mozgov da Aleksei Savrasenko dönemi sonrasında birinci derecede katkı beklenen uzun konumunda kadroda. Bir başka Khimki oyuncusu da devşirme kontenjanından kadroya dahil edilen forvet Kelly McCarty. Basketbol gezgini olarak geçirdiği yıllar sonrasında kariyerinin bir anlamda ikinci baharını Rusya'da yaşayan Mississippi mezunundan Blatt direkt katkı bekliyor bu yetenekleri kısıtlı kadro içerisinde. Fakat Holden sonrasında kötü hazırlanmış bir "Black Russian" tadına kendimizi hazırlamalıyız.

Rusya için çok olumlu bir tablodan bahsedemiyoruz. Hoş, geçen şampiyonada da kimse finali görmelerini beklemezken güneşi görmüşlerdi ama bu kadronun profili o düzeye yakın bile değil. Hücumda sıkıntı çekeceklerdir genç oyuncularının hepsi patlama için bu seneyi seçmemişse. Fakat Blatt burada üst düzey yardımlaşmaya dayanan sıkı bir savunma inşa etti, Rusya'ya sayı atmak yine çok kolay olmayacak. Khryapa'nın ilk tur maçlarına yetişmesi pek imkanlar dahilinde gözükmüyor, oraya en az hasarla gitmelerini sağlayabilecek yumuşak bir grupta olmaları en büyük şansları. Khryapa'nın nasıl döneceği de bu şanslarını ne kadar kullanabileceklerini tayin edecektir. Fakat her şeye rağmen bir final koşusu epey uzak görünmekle beraber, klasmanda 9-12 arasında bir yer edinmeleri daha kuvvetli bir ihtimal.


FRANSA

Fransa'nın Polonya'ya gelirken bu kadar zorlanmasını ve ancak zorlu bir eleminasyon turnuvası sonrası son bileti kaparak yerini almasını heralde kimse beklemiyordu. Aslında birkaç kez fırsat tepti Fransız takımı. Son yıllarda eldeki oyuncu grubunun aldığı en yaygın eleştiri, hiçbir zaman mental açıdan yeteri kadar kuvvetli bir görüntü verememiş olmaları... Bu çerçeveden bakınca da kağıt üzerinde kazanmaya çok yakın göründükleri maçları direnç göstermeden rakiplerine hediye etmiş olmaları ve işlerini bu kadar zora sokmaları çok da şaşırtmıyor açıkçası.

Öncelikle Tony Parker'ın ilk kez bugünkü sorumluluklarıyla sahne aldığı İsveç'te, grup aşamasında 35 sayıyla yendikleri İtalya'ya üçüncülük maçını kaybederek bu konuda kötü bir repütasyon kazanmıştı Fransızlar. Bu hadiseden 4 yıl sonra, bu sefer İspanya'da klasman maçları oynayan bir başka Fransa Milli Takımı vardı. Kadroda büyük oranda değişiklik olmasına rağmen, klasman maçlarını en 'bitse de gitsek' havasında oynayan takım yine onlardı açık biçimde. Bu da Avrupa sekizinciliği ve dolayısıyla da yoğun bir 2008 yazı anlamına gelecekti "Les Bleus" için. Vincent Collet'nin ve öğrencilerinin çilesi bununla bitmiyordu fakat... Parker'ın yanında Ronny Turiaf ve Nando De Colo dışında bu seviyelere ait pek fazla oyuncu bulundurmayan bir kadroyla yer aldılar ilk eleme grubunda. Daha önce bahsettiğimiz gibi, FIBA'nın hangi kriterlere göre düzenlediğini anlamadığımız torbaların da kurbanı oldular biraz tabi... Sonuç olarak bu yazın başında büyük turnuvaya katılma hakkı kazanan 15 takım belirlenmişken, Fransa'nın önünde geçilmesi gereken bir aşama daha vardı ve bu maçların büyük bölümünde de sakatlık sorunları nükseden ve ABD'ye dönen 9 numaradan yoksun olacaklardı. Finlandiya karşısında alınan yenilgiye rağmen, İtalya'yı uzatmalarda yenebilmeleri onlara sonunda tünelin ucundaki ışığı gösterdi. Final grubunun finalinde Belçika'ya deplasmanda kaybetmelerine rağmen, içeride DJ Mbenga ve tayfasının gözünün yaşına bakmadılar ve aktarmalı biletlerine sonunda kavuştular.


Peki Eurobasket yolunda bunca badireler atlatan Fransa'yı şampiyonluk bahislerinde bu kadar yukarılarda görmemizi sağlayan ne? Limitleri konusunda asla net bir şey söylenemeyen bir oyuncu grubuna sahip olmaları. Son yıllarda fizik olarak güçlenen ve içeride daha iyi bir bitirici ve genel olarak da daha komple bir oyuncu haline gelen bir Boris Diaw var mesela. Bobcats ile iyi bir yıl geçirdi ve olgun bir yıldız olarak bu sefer konsantrasyonunu tepede tutmasını bekleyebiliriz. Nicolas Batum de biraz çalkantılı bir çaylak sezonu geçirdi, ama 'istikrarsız' kelimesi bu kadroda kesinlikle ona özel bir kelime değil. Potansiyeli hakkında çok az kişinin şüphe taşıdığı çok değerli bir parça. Pota altında yüreği büyük Turiaf görev yapacak, o da geçen yaz alıştığımız karakterinin çok dışında bir oyun sergilemiş ve fazlasıyla laubali görünmüştü sahada. Ancak bu aşamada, her maçta elinden gelenin tamamını sahaya yansıtacağından şüphemiz yok. Turiaf'in geçtiğimiz günlerde John Stockton benzetmesi yaptığı, benimse daha ziyade Laurent Sciarra'yı andırdığını düşündüğüm Antoine Diot oyun kurucu bölgesine yedek olacak. Turiaf'i barındıran bir pota altı rotasyonunun muhtemelen en büyük defekti olacak savunma reboundlarında ise, atletik kısaların buraya katkısının yanı sıra Florent Pietrus da iş görecektir. Kardeşlerden diğeri Mickael Pietrus ise bu kadroda en çok aranan isim olmaya namzet. Benim aslında çok tutmadığım bir adamdı De Colo, fakat "Spurs seçiyorsa bir bildiği vardır" düşüncesinden de kendimi alamıyorum. Fransa'yı izlerken bir gözümüz de bu çocukta olacak. Euroleague'de düşmemeye oynayan takımda gol krallığına oynarken izlemeye alışık olduğumuz Alain Koffi ve Ian Mahinmi de uzun rotasyonuna yanlayarak kadroyu neredeyse tamamlıyor. Bayağı da bir kadro oluyor elimizde hani... Pek bahsetmedik ama, Tony Parker Longoria'nın penetrelerinin, David Gilmour'ın gitarından bu yana Gdańsk semalarında sesi yankılanacak en güzel şey olduğu aşikar...

İstikrarı sağlayabileceklerine inanabilsek net bir şekilde bu grubu kazanmaya aday göstereceğiz onları, çaprazdan gelen takımlara karşı da favori olarak çıkacaklar hatta benim gözümde. Fakat kalkıp da ilk maçta Almanya'ya yenilseler bile bu lafımızı yuttuğumuz anlamına gelmez bu sonuç. Ertesi gün Rusya'yı 20+ ile de geçebilirler çünkü... Dünyasında gri renklere çok fazla yer olmayan Fransa, bu turnuvada madalyaya kadar giderse benim için sürpriz olmaz. Tarihe bir nevi 'Cinderella hikayesi' olarak yansıtılabilir belki, ama tanıklık edenler göründüğü gibi olmadığını bileceklerdir.

Nekst: Almanya, Letonya

Hiç yorum yok:

Yeni Yazıhane Diyorsak...

Bir yılı geride bıraktığımız gibi soluğu yeni tasarımda aldık. Kubilay Kahveci'nin yeni oyuncakları için buradan yakın. Yazıhan...