7 Eylül 2009 Pazartesi

Eurobasket 2009 - Grup D #2


LİTVANYA

Avrupa basketbolunun baş aktörlerinden biri olan Litvanya da kadroyu şekillendirme sürecinde sıkıntılar yaşayan bir başka ülke. Ramunas Siskauskas, Sarunas Jasikevicius, Rimantas Kaukenas ve eski görüntüsünden ne kadar uzak olursa olsun Arvydas Macijauskas her turnuvada istikrarlı biçimde yarı finali zorlamış, 2003 yılında Avrupa şampiyonluğuyla zirveyi de görmüş jenerasyonun temel taşlarıydı. Bu yıldızların dördünün de bulunmadığı bir turnuva, Litvanyalılar'ın kolay kolay tasavvur edemediği bir görüntü olsa gerek.

Yine de Litvanya'nın böyle kadrolarla da yukarıyı zorlayabildiğini gördük. Bu kadar eksik oldukları bir sene ben de hatırlamıyorum, ancak bu oyuncuların önemli bir kısmı formsuz olmasına rağmen yarı final yaptıkları turnuvalar gördük. Yine de bu takım, her şeyden önce arka alanıyla pek bir Litvanya takımına benzemiyor, biraz daha iyimser yaklaşırsak Japonya'da Türkiye'nin arkasında 7. olan takımı andırıyor... Zaten o iki kadroyu karşılaştırdığımızda da tam yedi ortak isim görüyoruz ki bu da bana neden o takımı andırdığını açıklıyor biraz. O takım da kısa rotasyonunda sıkıntı yaşayan, ancak en azından orada bir hücum silahı olarak Macijauskas'ı barındıran bir takımdı. İçeride ise Darius Songaila'nın varlığı bugünün kadrosuna biraz daha ağır basmasına yardımcı olabilir. O takımı Ender Arslan'ın ite kaka attığı üçlüklerle falan iki kere yenmiş olduğumuzu hatırlatırsak, belki bugünkü maç öncesi bir umut ışığı daha anlamına gelebilir bu... Bu kadroda az önce de değindiğim gibi arka alanda herhangi bir derinlikten bahsetmek pek mümkün değil, net biçimde takımın zayıf karnı burası olacak. Yarı saha basketbolunda hücumda aksamaları da sürpriz olmaz bunun neticesinde. Ancak takımı yaz döneminde hiç izlemediğimi ve biraz da farazi konuştuğumu belirtmem gerekir. Kağıt üzerinde böyle bir zayıflık görünürken, İspanya ile perşembe günü yaptıkları ve 22 sayı fark atarak kazandıkları o maçta oyun kurucu Tomas Delininkaitis'in çoğu dış atışlardan 19 sayı bularak skor lideri olduğunu da görebiliyoruz.


Litvanya basketbolunun belli karakteristik özellikleri var ve bunlar isimler, formalar, saç tipleri değişse de pek değişmiyor. Örnekse Delininkaitis, Japonya'da yine bizim takımımıza karşı oynarken izlediğimiz ve bu seviyenin çok altında gördüğümüz bir adamdı. Sezon boyunca da hakkında bir şeyler okuyabildiğimiz biri bile değil. Bir Ukrayna takımından, İspanya Ligi'ni 15. sırada bitiren Murcia'ya transfer olmuş ve önümüzdeki sezon da Milos Vujanic'in yedeği olarak düşünülüyor kendisi... Ama yine de dışarıdan yüzdeli attığı bir günün sonunda, hazırlık maçında da olsa İspanya'nın sonunu hazırlayabiliyor. Mantas Kalnietis de İzmir'den beri takip ettiğim, oyun kuruculuğun temel hareketlerini kavradığı takdirde önemli bir oyuncu olacağına inandığım bir genç. Zalgiris'te Marko Popovic'in arkasında kaldıkça ben efkarlanıyordum. Geçen sezon fırsatlar buldu takımında ve Benetton'a transferi imza aşamasına geldi bunun sonucunda. Birtakım olaylar gelişti ve ülkesinde kaldı. A takım seviyesinde patlamasını yapmak için bundan uygun bir ortam olamaz. Mindaugas Lukauskis, Arturas Jomantas ve Marijonas Petravicius, Lietuvos Rytas'ın sürpriz çıkışına öncülük etmiş sürpriz isimler. Hepsi de Efes Pilsen'e çokça baş ağrısı olmuşlardı. Başlarlarsa 3-6-9 diye sonsuza kadar gidebilirler. Lavrinovic Biraderler, onlarla en iyi eşleşen oyuncumuz Kerem Gönlüm'ün yokluğunda bize sıkıntı yaratacaklardır. Robertas Javtokas da yine açıklamaya ihtiyaç duymayan bir isim. Takımın bu turnuvadaki liderininse Linas Kleiza olmasını bekleyebiliriz. Denver Nuggets ile iyi bir sezondan çıktı ve uluslar arası arenada da ön plana çıkmak isteyecektir Olympiakos dönemi öncesinde. Zira milli takım performansı olması gereken düzeyde seyretmemişti bugüne kadar. Galatasaray Cafe Crown'ın yeni transferi Simas Jasaitis de yazar oralardan...

Yumuşak bir grupta olmaları avantaj gibi geliyor ilk bakışta, fakat bu rehavet ortamında ilk maçı Türkiye'ye verirlerse sekizliden yukarı çıkacak takımlardan biri olmaları zor geliyor bana. İlk günden baskıyı hissetmek çok istenen bir durum değildir ama bizim için de kader maçının Litvanya maçı olduğuna inanıyorum. Maçı kazanan, Ölüm Grubu'nun üç takımıyla birlikte üst tura çıkacakmış gibi geliyor. Umarım biz oluruz... Bu arada bizim gibi onların da hedef yılının yaklaştığını, bir sonraki Avrupa şampiyonasına evsahipliği yapacaklarını belirtmek lazım. Alacakları dereceye göre hedef turnuva öncesi son sınav olabilir burası onlar için, mutlaka önem veriyorlar.


BULGARİSTAN

Bulgaristan'ın turnuva öncesi durumu da biraz Büyük Britanya'nınkini andırıyor. Turnuvaya katılma hakkı kovalarken takımın liderliğini yapmış oyuncudan yoksunlar. Ibrahim Jaaber dini hayatının merkezine koyan insanlardan ve Ramazan ayındaki yükümlülükleri onu Polonya'dan uzak tuttu. Bu şok edici bir gelişmeydi Bulgar takımı için kuşkusuz, yine de ona minnet duymaları için yeterince sebepleri var.

Lottomatica Roma guardı takımın saha içindeki komutanı görünümündeydi fakat saha kenarındaki bir başka dehayı da göz ardı etmemek lazım. Kulüpler seviyesinde üç kez Avrupa şampiyonluğuna ulaşmış efsanevi coach Pini Gershon ilk uluslar arası deneyimini Bulgaristan Milli Takımı ile yaşıyor ve hedefi bu turnuvada ülkeye 20 yıl sonraki ilk galibiyeti getirmek. 2005 yılında Sırbistan'daki turnuvaya katılımları kağıt üzerinde turistik geziden fazlasını ifade etmese de, bizim için orası pek öyle değil. Türk basketbolunun kara yazlarından birinde, turnuvada alabildiğimiz tek galibiyeti o zayıf Bulgar takımına karşı ancak uzatma sonucunda alabilmiştik. Temel olarak benzer bir kadroyla gelecekler buraya, tek fark çift pasaportlu bir oyuncu kullanabilmeleri olacak. Türk Telekom'dan Andre Owens ve İsmail "Ters Turnike" Özkısaoğlu da adaylar arasındaydı ancak Gershon hazırlık süreci sonrasında Jaaber'in boşalttığı oyun kurucu pozisyonuna Earl Rowland'ı yerleştirmeyi tercih etti. Yine de aynı katkıyı alması çok kolay olmayacak.


Turnuvada Bulgaristan seviyesinde görülen birçok takım var aslında. Fakat her takımda eli yüzü düzgün en az 1-2 uzun bulunurken, Bulgar uzunların bu seviyenin oyuncusu olduklarını söylemek çok kolay değil. Vasko Evtimov bir dönem Skipper Bologna'da falan oynardı yanılmıyorsam. Skipper Bologna diyorum, o kadar eski yani... Ivanov Biraderler var burada da pota altında, ancak onların birer Lavrinovic olmadığı aşikar. 2005 öncesinde İstanbul'da izleyip beğenmiştim ama mütevazı oyuncular sonuçta her ikisi de. Bir dönem Mike Batiste'in Bulgar pasaportu alabileceği konuşuluyordu, aslında cuk otururmuş. Gerçi o zaman da topu kim getirecekti, o da var... Tekelspor'da gayet güzel maçlar çıkarıp sayı krallığını kovalayan, sezon sonunda da soluğu Real Madrid'de alan Filip Videnov'un hikayesi hala aklımızda. Videnov, ACB'de Granada ile yoluna devam ediyor. Burada da 1 numaralı skor opsiyonu o olacak kuşkusuz. Elit bir şutördür. Elemelerde İtalya'yı yakan isim de oydu. Todor Stoykov da Bulgar basketbolunun yetiştirdiği önemli skorerlerden, başınıza iş açabilir. Chavdar Kostov adı övgüyle anılan bir genç, ben daha önce izlemediğim için pek bir şey söyleyemiyorum.

Yazılacak fazla şey de yok. Bizim grupta olmasalar Gershon'un takımının en azından galibiyet hasretini gidermesini isterdim. Fakat içeride bizim Semih Erden falan bile şov yapabilir bu rotasyona karşı. Jaaber'in yokluğunda pek bir numarası olmayan tatsız tuzsuz bir takım gibi gözükse de, hafife alırsak Gershon cezalandırır. Bunu hesaba katmak lazım. Kimseyi de küçümseyecek bir konumda görmüyorum bugün sahip olduğumuz takımı açıkçası...

Nekst: Bismillahirrahmanirrahim

Hiç yorum yok:

Yeni Yazıhane Diyorsak...

Bir yılı geride bıraktığımız gibi soluğu yeni tasarımda aldık. Kubilay Kahveci'nin yeni oyuncakları için buradan yakın. Yazıhan...