21 Eylül 2009 Pazartesi

Welcome to the Republic of Mancunia



Michael Owen'ın şehrin kırmızı yakasına kabul edilişi açısından önemliydi dünkü maç. Ama sadece bu değil... Cristiano Ronaldo sonrası durumu masaya yatırılan, hakkında felaket senaryoları yazılan Manchester United'ın oyuncuların üzerinde bir kişiliği olduğunu göstermiştir bu başlangıç herkese. Hele de bu adamın yönetiminde...

Uzatma konusunda Mark Hughes'un tepkilerini anlıyorum. Gerçi açıklamaları biraz sınırları zorladı ve bunun sonucunda FA bir cezaya da hükmedebilir. Ama Martin Atkinson'ın golden önce maçı bitirmek için fırsatları olmuştu. Uzatma sırasında yapılan oyuncu değişikliklerini hesaba katmak gerekir, genelde ülkemizde pek uygulanmayan bir kuraldır ve beni çok kez uyuz etmişliği de vardır. Ama yine de o kadar ölü zaman yoktu uzatmada da sanırım. Fakat Hughes'un takımının 35 dakikalık mahkumiyetinin skora bir şekilde yansıması gerekiyordu belki de. Shay Given ve melekler tarafından korunduğu bir günün sonunda, bu iyi şansın hakem faktörüyle aleyhine döndüğünü söyleyebiliriz. Hughes ve City adına üzüldüm üzülmesine de, karşılarındaki takımın böylesine bir baskının sonucunda 1 puanla yetinmesi halinde de bunun iki katı üzülecektim her futbolsever gibi...


Bir şekilde karşılığını bulmalıydı Ryan Giggs'in 36 yaşında sunduğu bu resital. Galli önce stoperden bozma sağ bek Micah Richards'ı rezil rüsva etti, sonra Dimitar Berbatov'un kafasına açtı. Ama Bulgar kaleye gönderebilecek enerjiden uzaktı. Aslında Berbatov'a da dünkü performansı sonrası çok fazla yüklenmek anlamsız, dünkü onbirde olması da son derece doğruydu bana kalırsa. Fakat maçın ikinci yarıda aldığı hal, kenardaki Michael Owen'ı işaret ediyordu. Alex Ferguson'ın maç boyunca yaptığı tek kritik hata Owen'ı kenarda biraz fazla tutmasıydı. Kariyerinde defalarca yaptığı vuruşlardan birini yedinci uzatma dakikasına girilirken yaptığında da soğukkanlılığını kaybetmesi için bir sebep yoktu.

Tottenham-Beşiktaş-City üçlüsü kayıpsız atlatıldı. Özellikle White Hart Lane'de kaybedilecek puanlar tahammül dışı olmazdı mevcut şartlarda. Fakat bu kayıp beklentilerine tokat gibi bir cevap geldi Kırmızı Şeytanlar'dan. Üçlü içerisinde en iyi topu o maçta oynadı United, fakat her şeyden önce bu yoğun fikstürün altından çok iyi kalktı Sir. Ülkemizde yeni yeni yapılmaya başlanan fakat ekseriyetle ele yüze bulaştırılan rotasyon böyle bir şey olmalı. Uygulamalı ders açtı adeta Fergie...

Foster - O'Shea, Ferdinand, Vidic, Evra - Fletcher, Scholes, Anderson, Giggs - Berbatov, Rooney
Foster - Neville, Evans, Vidic, Evra - Valencia, Scholes, Anderson, Carrick, Nani - Rooney
Foster - O'Shea, Ferdinand, Vidic, Evra - Park, Fletcher, Anderson, Giggs - Berbatov, Rooney


Ferguson'ın Avrupa'ya verdiği önem tartışmaya açık bir konu değil. Taraftarın da ender eleştiri noktalarından biridir bu. Gruptan çıkmayı garantilemiş olduğu halde as oyuncularının bir kısmını sahaya sürdü zaman zaman Ferguson. Derbi öncesi çok az kişinin umrundaydı İnönü'de alınacak ters bir sonuç. Bu yüzden Wayne Rooney seçimi de çok fazla konuşuldu. Aslında konuşmaya değer tek kısmı da orası bu rotasyonun sanırım. Sezon başından beri Michael Carrick'in formsuzluğunda büyük bir yükü üzerinde taşıyan Darren Fletcher, sakatlıktan yeni çıkmış Rio Ferdinand ve John O'Shea riske edilmezken, ortalama bir forvetten çok daha fazla enerji sarf eden 10 numaranın kenara çekilmemesi garip karşılanabilir. Ama Rooney bu, kenara geldiğinde bile ne kadar öfkeli olduğunu gördük kendi gözlerimizle. Valencia-Nani ikilisinin kullanılışı hoşuma gitti özellikle. Anderson'un olduğu bir orta alanda kanatlara bu ikiliyi koymak büyük risk. Doğrusu Fergie'nin son iki Premier League mücadelesinde yaptığı... Özellikle de Park Ji-Sung böyle maçlarda sıklıkla başvurulması gereken bir eleman ki Fergie de bunun farkında. Sezon boyu fazla sahne almayan Park, sezon sonunda ligde üst düzey rakiplere karşı oynanan maçlarda ve Şampiyonlar Ligi'nin son aşamalarında genellikle sahada oluyor birkaç yıldır. Hücum açısından çok şey sunmasa da büyük bir enerji getiriyor orta sahaya. Bunun sonucunda da Barry-De Jong-Ireland gibi bir üçlüye karşı orta sahada dominasyonu kurmak o kadar da zor olmuyor. İkinci yarıda Gareth Barry ve Stephen Ireland'daki düşüşler kolaylıkla öngörülebilecek düşüşlerdi, bu yüzden Sir de devre arasında orada herhangi bir değişikliğe gitmedi ve rakibin teslim bayrağını çekmesini bekledi. Ardı ardına kazanılan duran toplar ve özellikle soldaki Giggs-Evra işbirliği er ya da geç golü getirecekti. Bu gollerin ilkinin tartışmalı bir faul sonucunda, ikincisinin de şişirilmiş bir uzatmada gelmesi City adına üzücü bir durum olsa da hakkaniyete çok aykırı değildi.


Önemli virajlardan birini kazasız belasız geride bıraktı United. Özellikle lig öncesi girilen söz düelloları sonrasında Hughes-Tevez ikilisi önünde alınmış büyük bir zaferdir bu Sir için. Gol sonrasında Alan Wiley ile şakalaşırken yaşadığı o büyük rahatlamayı da gözler önüne seriyordu. Edwin Van Der Sar'ı ve gelecek yaz olmasını beklediğim kaleci transferini bekliyoruz artık. Ülke futboluna kaleci kazandırma geyiğini bir yere kadar anlarım, fakat verilen şanslardan sonra eldeki malzemenin bu işe uygun olmadığı görülecektir. Sezon başından beri, kimilerinin Post-Ronaldo dönemi diye adlandırmaya cüret ettiği bu dönemde yürek koyan Rooney-Giggs-Evra-Fletcher dörtlüsünün bir armağanıdır bu da. Anderson'a sistem içinde yer bulabilme çabaları da takdire şayan. Chelsea çok iyi durumda gözüküyor ama onların arkasında elde edilmiş bir ikincilik, Avrupa başarısıyla da süslenirse tatmin etmekten fazlasını yapmış olur bu takım.

Hiç yorum yok:

Yeni Yazıhane Diyorsak...

Bir yılı geride bıraktığımız gibi soluğu yeni tasarımda aldık. Kubilay Kahveci'nin yeni oyuncakları için buradan yakın. Yazıhan...