
İSPANYA
Her turnuvada bir "Ölüm Grubu" varsa, Polonya'daki Azrail de bunlar işte. Adıyla bile şampiyonluk adayı olan doğal favorilerin çoğunluğu birkaç önemli oyuncusundan yoksun geliyor buraya. İspanya ise sanki finalde Redeem Team'i zorladığı Pekin'den bile daha kuvvetli durumda. Şampiyonluklarına engel olabilecek handikaplar arayacak oluyorsunuz, kadrodan kesinlikle ekmek çıkmıyor. Söylenecek ilk söz, son beş Avrupa şampiyonasında üç gümüş, bir bronzu olan ülkenin tarihi boyunca altına ulaşamamış olması bu turnuvada. 2006'da Dünya şampiyonluğunu kazandıkları için tam anlamıyla loser bir takımdan bahsedemiyoruz, fakat yine de özellikle kendi evlerinde kaybettikleri 2007 finali onlar için hala yıpratıcı bir psikolojik etmen. İşler kötüye gittiğinde, finalde seri yendiğinde J.R. Holden'ın o şutu aklına gelecektir herkesin ister istemez.
Bir başka olumsuzluk olarak da coach konusunda sağlanamayan istikrarı verebiliriz. Lolo Sainz sonrası dönemde başarılara rağmen aynı isimle devam etme konusunda sıkıntılar yaşayan İspanya'da geçen yaz gelen Olimpiyat gümüşü sonrasında bir bayrak değişimi daha yaşandı. Özellikle Tau Ceramica ve Unicaja Malaga'da yaptıklarıyla büyük saygınlık kazanan, benim de çok beğendiğim bir coach esasen Sergio Scariolo. Tabi elde çok kapasiteli bir takım var ve Güvenç Kurtar'ın konu hakkındaki yorumuna katılmamak elde değil: "İspanya'yı şampiyon yapmak kolay, gel bir Türk takımını yap da görelim." Buna rağmen milli takımda bir kulüp takımı ambiyansı yaratmak için oyuncu kadrosundaki istikrar kadar buradaki istikrar da önemli. Sadece turnuva öncesinde kısıtlı bir zaman diliminde bazı şeyleri oturtmak çok kolay değil. Gerçi milli takımımıza dönüp bakınca şunu da ifade etmeliyiz ki bu istikrar ortamını yaratmadan önce seçilmiş ismin isabetinden de emin olmak gerekir. Neyse kadroya gelelim. Yedek oyun kurucu Raul Lopez'in yerine Jose Calderon'u koyduğunuz zaman, bir Avrupa ülkesinin biraraya getirebileceği en yetenekli oyuncu grubuyla karşılaşıyoruz sanırım. En azından benim yetişebildiğim yıllar için bunu söyleyebiliriz, çok iddialı olmayacaktır. (Yaşım 21, yükselenim Terazi.)

Pekin'e göre 1 yaş daha olgunlaşmış bir Ricky Rubio, tam mesai geçirilen 1 NBA yılı kadar daha tecrübe kazanmış bir Marc Gasol var mesela. Bu yaz Portland Trail Blazers tarafından seçilen 88 doğumlu bir Victor Claver var, Berni Rodriguez'den daha anlamlı olacaktır kadroda. Gerçi o da rolünün hakkını veriyordu ya neyse... Daha sağlıklı olmasını beklediğim, Real Madrid motivasyonuyla milli takımda farklı oynayabilecek bir Jorge Garbajosa da var. Zaten çekirdek kadrodan bahsetmeme pek gerek yok. Carlos Jimenez'in 10 numaralı formasını başka bir oyuncunun sırtında görmek de ilginç olacak, fakat Rubio-Navarro-Fernandez üçlüsünü sahada birarada gördükten sonra kolay unutabiliriz bence. Kamp döneminde de en sıkıcı gelişme Pau Gasol'ün sakatlık durumuydu heralde. Tedavi sürecini olumlu geçirdiği ve turnuvanın ilk gününde hazır olabileceği konuşuluyor. Burada Scariolo'yu önemli bir tercih bekliyor. Pau'yu grup maçlarında tamamen olayın dışında tutacağını sanmıyorum. Hem Pau'nun turnuvaya ısınması için, hem de takımda taşların yerine oturması için rotasyonda belli bir dakika bulması gerekir bence. Fakat burada sınırları doğru çizmek, takımın ihtiyacı olsa bile ilk bölümde Pau'yu fazla zorlamamak bu yoğun takvimli turnuvada ilerleyen dönemde Scariolo'ya olumlu bir şekilde geri dönecektir.
Bundan iki sene önce İspanya'da olduğu gibi yine en güçlü takım olarak geliyorlar, bu sefer makasın kolları daha açık gözüküyor. Aslında bir rehavet durumu da söz konusu olmuyor İspanyollar'da pek fazla. Fakat geçen turnuvadaki Rusya örneğinde olduğu gibi, finale gelen diğer takım 'bir tarih yazıyorum' havasına girip ekstra motivasyon yaratabiliyor. İspanya kendi evinde oynarken bile buna cevap veremedi ve finali grup maçı havasında oynadı. Tabi orada galibiyet bekleyen binlerce insanın soluğunu hissederek oynamanın da zorlukları olmuştur. Bu çerçeveden bakacak olursak 2007'de bir tiyatro oyunu sahneye koymuşken, bu sefer bir uzun metraj çekiyorlar diyebiliriz. Bu seferki görece kolay bir iş olacak... Ağır favoriler. Altın almayacakları tezini desteklemek için yukarıda saydıklarım da kimseyi tatmin etmemiştir muhtemelen. Hem Murat Kosova da Polonya'da değilmiş.

SLOVENYA
Alışıldığı üzere yine oldukça yetenekli bir kadroyla geliyor Slovenya. Aslında hazırlık sürecinin başlangıç evresinde otoritelerin altın için ciddi aday olarak gösterdiği bir takımdı aynı zamanda. İspanya'nın panzehrinin eski milli oyuncu Jure Zdovc'un elinde olduğunu iddia edenler bile vardı. Ancak önce Sasha Vujacic'in kendisini kamptan kovdurması, sonra da turnuvaya birkaç gün kala Beno Udrih'in sakatlanarak kadrodan çıkarılmasıyla bir kalite düşüşü ortaya çıktı. Ales Pipan'dan görevi devralan, oyunculuğunda kısa bir dönem Tofaş'ta da forma giymiş Zdovc savunmaya ağırlık vermesiyle tanınan bir coach ve takımın uyum sürecini ne ölçüde atlatabileceği belirleyici olacak.
Aslında Pipan'ın takımı da savunmasıyla ön plana çıkan bir takımdı, hatta İspanya'da rakiplerinin 70 sayının üzerine çıkmasına izin verdikleri de pek görülmedi. Lakovic-Nesterovic ikilisini yakalamış olmalarına rağmen, o kadro olabilecek en iyi Slovenya kadrosu olmaktan bir hayli uzaktı ve beklentiler de olabildiğince aşağıdaydı. Buna rağmen turnuvanın ilk bölümünde en sürpriz performans onlardan gelmişti. Son 2 dakikaya 12 sayı önde girdikleri Yunanistan maçını vermeleri ise kelimenin tam anlamıyla bir şoktu. Zaten son yıllara bakıldığında da her turnuvaya dark horse adayı olarak gelen, ancak olmadık yerlerde takılan bir Slovenya görmeye alışığız. Bu tablo, İstanbul'da Türkiye galibiyetiyle başladıkları şampiyonayı 13. sırada bitirirken de farklı değildi. Bu seneki geniş oyuncu havuzu ise birçok takımın eksik geldiği bu turnuvada gerçekten bir şeyleri başaracağa benziyordu. Rasho Nesterovic, Sani Becirovic gibi eksikler kabul edilebilirdi, fakat Beno-Sasha ikilisi çok büyük bir derinlik anlamına gelebilirdi. Udrih'in sakatlığı daha önce gerçekleşmiş olsa, Zdovc'un bizim makineyi bu kadar kolay defterden silebileceğini sanmıyorum. Fakat kendisinin açıklamaları da sakatlık sebebiyle Vujacic'in takımla yeteri kadar birlikte olamadığı ve ortama adaptasyonu sağlayamadığına dayanan makul açıklamalar... 7 yıldır milli formaya uzak olan Sasha, Zdovc görevde kaldığı takdirde bir süre daha bu özlemini sürdürecek gibi.

Bu eksiklere rağmen halihazırda gayet sağlam bir kadro var. Tek ve büyük sıkıntı oyun kurucu bölgesinde olacağa benzer. Bu pozisyonda Zdovc'un Jaka Klobucar'a güvendiğini söyleyenler var, fakat Udrih'in sakatlığı öncesinde Klobucar'ı kesen de yine Zdovc olmuştu. Goran Dragic'in Avrupa basketbolunda daha ziyade 2 numara için uygun olduğunu düşünüyorum. Fakat hangi pozisyonda oynayacak olursa olsun, Zdovc'un sisteminde büyük iş görecektir. En büyük silahlarından biri savunması olan bir basketbolcu olarak, geçen sezonu savunma yapmayan bir takımda geçirmesi onun adına şanssızlıktı. Steve Kerr'ün beklentilerini de tam olarak karşılayabildiğini düşünmüyorum, inişli çıkışlı bir sezon geçirdi. Burada kendini bulacaktır aslan parçası... Jaka Lakovic de kadroda, ama onu da klasik bir oyun kurucu olarak tanımlamak pek kolay değil. Erazem Lorbek, Uros Slokar, Primoz Brezec ve son dönemde yaşadığı sakatlıklardan sonra eski fromunda gözükmese de takımın net lideri Matjaz Smodis'ten oluşan, içeriden olduğu kadar dışarıdan da etkili uzun rotasyonu hiç şüphesiz Slovenler'in en güçlü olduğu bölge. Hatta eski dostlardan Jurica Golemac da burada olacak, çok fazla süre bulacağını sanmıyorum yine de. Onun gibi tecrübesiyle saha içinde ve dışında takıma yardımcı olacak bir diğer tanıdık isim de Goran Jagodnik. Efes Pilsen'in yeni transferi Bostjan Nachbar'ı yedekleyecek eski toprağın benchin skor dağılımından da önemli bir pay almasını bekleyebiliriz. Gasper Vidmar'ın neden Polonya'da olmadığını az çok çıkarabiliyorum da Emir Preldzic takımdan kesildi mi, yoksa Omri Casspi gibi o da bir kariyer tercihi mi yaptı emin değilim. Ama geniş kadroda onun da olduğunu hatırlıyorum gibi... Domen Lorbek'in, Samo Udrih'in olduğu yerde bu çocuk bir coach tercihi sebebiyle dışarıda kalıyorsa, o tercihi yapanı da sorgulamak gerek. Soyadı Preldzic diye mi yani?
Kadro muhabbetini uzun tutmuşuz, bir an önce nihayetlendirelim. Elindeki yeteneklerden maksimum düzeyde faydalanamadığını biliyoruz bugüne kadar Slovenya'nın. Yine öncekilere benzer bir yetenek yığınıyla karşı karşıyayız. Geçen turnuvada iyi bir kimya oluşturduklarını, savunmayı oturttuklarını görmüştük. Bu sefer de Theo Papaloukas'ın clutch performansına cevap bulamamış ve 7. sıra ile yetinmişlerdi. Bu resme uyan bir turnuva mı olacak, yoksa sonunda zincirlerini kırmayı başarabilecekler mi? Zemin müsait gözüküyor, grup zor olsa da çaprazla kombine düşününce çeyrek finale uzanmaları beklenebilir. Sonrasını izleyip göreceğiz. Bahisseverler uzak dursun.
"Bu yazı Mithat Can Ayok'a ithaf edilmiştir." - Şehit ailelerine galibiyet hediye eden futbolcu modeli
Nekst: Polonya, Türkiye
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder